Pakistan’da ‘Babürname ders kitabı olsun’ önerisi

05.06.2015

Pakistanlı yazar Amir, Babür’ün Pakistan tarihinde çok önemli bir yeri olduğunu belirterek Babürname kitabının okullarda okutulmasını önerdi

Pakistan’da Babür Şah tarafından kaleme alınan Babürname kitabının ders kitabı olarak okutulması gündeme geldi.

Pakistanlı tanınmış gazeteci Ayaz Amir “Babürname” eserinden yola çıkarak “Bizim Müslümanlığımız nereye dayanıyor?” adında bir yazı yayınladı.

Yazar makalesinde “Timurlar doğrudan bizim ecdadımız sayılır. Ancak ülkemizdeki siyasiler bu gerçeği ne kadar kabul ediyorlar. Onlar atalarımızın miraslarına ne kadar sahip çıkmaktadırlar” diye sordu.

Ayaz Amir BBC BBC’nin Özbek hizmetine verdiği demeçte ise şunları söyledi:

“Tabii ki, Babürler Pakistan’da çok meşhurdur. Ancak nedense biz Babürler yerine Moğollar demeyi tercih ediyoruz. Yani Hindistan’da Babür hanedanının kuruluşundan bu yana onlar bu ad ile tanındı. Babürlerin mimari, sanat ve kültür eserlerinin canlı örnekleri sadece Pakistan’da değil Hindistan’da çok meşhurdur. Delhi’ye seyahat eden herkes Babür’ün orada çok popüler olduğunu görür.”

Bu görüşlerinden yola çıkarak Ayaz Amir yazısında Babür’ün en önemli eseri olan “Babürname”yi Pakistan’daki okullarda eğitim programına dahil edilmesini teklif ediyor.

Amir’in yazısındaki ilgili kısım şöyle:

“Hindistan ve Pakistan tarihinde en büyük etki Babür ve oğullarına aittir. Babür çok derin bir kişiliğe sahip olduğu için onun eseri de çok ciddi şekilde öğrenilmesi lazım. Pakistan devlet olarak İslam dini temelinde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bizim Babürname’yi öğrenmemiz yeni nesillerin ruhuna olumlu etki yapar diye düşünüyorum.”

Dünya Bülteni

Devami

Çin, Uygurları stratejik tehdit sayıyor

Uygurlar, Çin’in yayınladığı Beyaz Kitap’ta terörist olarak nitelendirilmelerine tepki gösterdi

Çin Halk Cumhuriyeti Milli Güvenlik Konseyi’nin yayınladığı “Çin askeri strateji” belgesi olan  Beyaz Kitap’da Doğu Türkistan Uygur halkının stratejik tahdit listesine alarak  terörist olarak nitelendirilmesi Uygurlar tarafından tepki ile karşılandı.

Uygur HaberAjansı’nda yayınlanan yazıda, Uygurlar tarihin hiç bir döneminde terörizme bulaşmamış, terörist hareketlere yeltenmemiş ve prim de vermemiştir. bu kabul edilemez” denildi.

“BEYAZ KİTAP”TAKİ KARA NOKTALAR

Çin’in Milli Güvenlik Konseyi kabul ettiği Devlet Siyaset Belgesi niteliğindeki “Beyaz Kitap”ta, Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketi’ni Çin devleti için en büyük tehdit olarak açıklandı.

Çin  resmi Ajanslarına ve medyasına  göre; 26 Mayıs 2015’de yayınlanan Beyaz Kitabın “Çin’in Askeri Strateji Belgesi” başlığı altındaki kısmında Doğu Türkistan,Tibet ve Tayvan Bağımsızlık hareketlerinin aynı şekilde Çin’in güvenliğini tehdit eden hareketler olduğu belirtiliyor.

Uygur Haber ve Araştırma Merkezi(UYHAM)’da yer alan haberde, Beyaz Kitap’ta Uygur veya Sözde Özerk bölge adları direkt olarak  geçmese de  Çin’in yıllardan beri Müslüman Uygur Türklerini içte ve dışta baskı, zulum ve bastırma hareketlerinde bahane ve gerekçe olarak kullandığı “Terör, Bölücülük ve Toplumun istikrar ve güvenliğini Bozan Unsurlar ” gibi terimler kullanılıyor. Ancak, Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketi”nin Çin için büyük tehdit olduğu de ayrıca vurgulanıyor.

Beyaz Kitap’ın Çin’in güncel durumu başlığı altındakı kısmında ise; Çin’in Asya – Pasifik bölgesinde Japonya ile olan adalar sorunu ve deniz ekonomik alanları ile kıta sahanlığı konuları üzerinde ayrıntılı olarak duruluyor. Bölge ülkeleri ile olan krizler ve Bağımsız Tayvan konuları gündeme getirilerek, bölücü hareketler ile terörün gün geçtikçe yayılarak sürdüğü  belirtiliyor. Tibet ve Doğu Türkistan bağımsızlık hareketlerindeki gelişmelere ayrıntılı şekilde yer verildiği görülüyor. Son yıllarda azınlık bölgelerindeki dini ve milli akımların  güçlenmesinin endişe verici  boyutlarda olduğu, bağlı bölgelerdeki düşük yoğunluklu krizler ile kısmı çatışmaların ve bölgesel  küçük savaşların sürmekte olduğuna dikkat çekiliyor.

Beyaz Kitabın “Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun Stratejik Görevi” başlığı altındaki bölümde ise şu ifadeler yer alıyor, “ Ülke bütünlüğünü tehdit eden bölücülük ve terörün ülke sınırları dahiline ulaşmasının önüne geçilmesi için gerekli askeri, istihbari ve benzeri tedbirlerin güçlendirilmesi, ülkenin siyasi olarak güvenliği ve toplumun istikrarı gibi ülkemizin bağımsızlığını ilgilendiren konuların Çin Silahli Kuvvetlerinin temel stratejik görevi olduğu” hatırlatılıyor.

Çin Silahli Kuvvetlerinin Kuruluşu ve Gücü bölümünde ise “ İç güvenlik için var olan Jandarma Kuvvetlerinin terörizme karşı koymak ve mücadele etmek ve ülke ve toplum güvenliğinin sağlanmasında eğitim, silah ve lojistik kalitesinin yükseltilmesi gerekir.” sözlerine yer veriliyor.

Dünya Bülteni

Devami

Çin’den Doğu Türkistan’da yeni operasyonlar

26.05.2015

Çin, Doğu Türkistan’da düzenlediği operasyonlarda örgüt üyeliği suçlamasıyla 181 Uygur Türkünü gözaltına aldı

Çin işgal güçleri, Doğu Türkistan’da düzenlediği operasyonlarda 181 Uygur’u gözaltına aldı.

Hükümet basınına göre operasyonlarda gözaltına alınanlardan 112’si polis tarafından aranan ve örgüt üyesi kişilerden oluşuyor.

Nüfusunun büyük bir kısmı Müslüman Uygurlardan oluşan Doğu Türkistan’da son yıllarda Çin güçlerine karşı saldırılarda artış olmuştu. Bu saldırıların ardından Çin polisi bir dizi operasyon gerçekleştirerek yüzlerce Müslüman Uygur’u tutuklamıştı.

Yurt dışındaki Doğu Türkistanlı aktivistler ve mülteciler Çin polisinin Müslüman Uygurlara karşı baskıcı politikası uyguladığını bildiriyor. Çin hükümeti ise, Müslüman Uygurları Doğu Türkistan’da yeniden bağımsız devlet kurmaya çalışmakla suçluyor.

Dünya Bülteni

Devami

Çin’ın Uygurlara alkol dayatması

06.05.2015

Çin, Müslüman Uygurları, Doğu Türkistan’da sahibi olduğu lokanta ve dükkanlarda alkollü içki ve sigara satma konusunda zorluyor

Çin, Doğu Türkistan’da İslam’ın etkisini zayıflatmak için bölgedeki Müslüman esnafı alkol ve sigara satmaya zorluyor.

Radio Free Asia (Hür Asya Radyosu, RFA)’da yer alan habere göre Çin işgal güçleri, Doğu Türkistan’da İslam dininin etkisini azaltmak için Müslüman esnafı ve restoran sahiplerini alkol ve sigara satmaya ve bunları teşvik etmeye zorluyor. Bu emirlere uymayanlar ise işyerlerini kapatma ve kovuşturma ile tehdit ediliyor.

Çin hükümeti tarafından Sincan (Yeni Yer) adı verilen ve halkının çoğunluğu Müslüman olan Doğu Türkistan’da Çin yönetimi son iki yılda İslam dininin etkisini azaltmak için çok sert uygulamalar başlattı. Bu çerçevede kamu çalışanları ve çocuklara camiye gitmek, Ramazan ayında oruç tutmak yasaklandı. Müslüman kadınlar yüzlerini kapatan peçe giyemiyor, erkekler ise uzun sakal bırakamıyor.

Bölgenin güneyindeki Aktaş kenti Çin Komünist Parti yetkilisi Adil Süleyman RFA’ya yaptığı açıklamada 2012 yılından itibaren kentte birçok dükkan sahiplerinin halkın kınamasından çekinerek alkol ve sigara satmayı durdurduğunu söyledi.

Çin yönetimi sigara satmayı ve içmeyi reddeden Müslüman Uygurları aşırılıkla suçluyor. Son günlerde ise dükkan sahiplerine yönelik alkol satışı için yapılan baskılar ciddi boyutlara ulaştı.

Geçtiğimiz günlerde de cami imamları meydanda toplanarak dans etmeye zorlanmıştı.

Dünya Bülteni

Devami

Çin mezalimi

 

HAYRETTİN KARAMAN

03.05.2015

Yüz yıl önce hem Türklerin hem de Ermenilerin zarar gördüğü bir olayı soykırım sayıp bahane ederek Türkiye’ye saldıran ABD, AB, Rusya, BM, bir kısım insan hakları örgütleri bundan önce yazdığım Rus mezalimi, şimdi yazacağım Çin mezalimi ve daha sonra yazacağım İsrail vb. mezalimi karşısında niçin gerekeni yapmıyorlar?
Vicdanı olanların yaşama sevincini zedeleyecek kadar vahim olan aşağıdaki mezalimi daha çok Dünya Uygur Kurultayı (DUK) ve Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği’nin sitelerinden özetliyor ve bu siteleri herkesin ziyaret etmesini diliyorum.
İstanbul’a geldiğim 1959 yılından itibaren merhum İsa Yusuf Alptekin’i (1901-1995) tanımış, daha sonra birçok toplantıda kendisini dinlemiştim. Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin genel sekreterliğine kadar üst düzey vazifelerde bulunan bu zat hayatını bu topluluğun haklarını savunma davasına adamıştı. Şimdi bu davayı, adını andığım kuruluşlar üstlenmiş bulunuyorlar.
Doğu Türkistan, Karahanlılar Devleti (840-1212) Hükümdarı Abdülkerim Satuk Buğrahan ile birlikte toplu hâlde İslam’ı kabul ederek ilk Türk İslam devletinin kurulduğu coğrafyadır. Hoca Niyaz Hacı önderliğinde 1933’te Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. 1944’te ise Gulca’da Doğu Türkistan Cumhuriyeti adıyla Alihan Töre önderliğinde ikinci bağımsız Türk devleti kurulmuştur. Her iki devlet de Çin tarafından yıkılmıştır. 1949’daki Mao’nun kızıl devrimiyle Doğu Türkistan uluslararası hukuk kuralları ihlal edilerek işgal edilmiştir. Çin komünist yönetiminin fiziki işgali ile birlikte Doğu Türkistan’da devletin tüm imkânları seferber edilerek sistematik bir asimilasyon süreci başlatılmıştır. Uygurların ana vatanı olan Doğu Türkistan 65 yıldır Çin işgalindedir.

Çin yönetimi 1949’da Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra bölgede başlatmış olduğu sözde devrimlerle din ve vicdan hürriyeti başta olmak üzere eğitim, sosyo-kültürel, ekonomik alanlardan çevre ve ekolojik dengeye varıncaya dek her alanda büyük yıkım gerçekleştirmiştir.
İşgalle birlikte ne kadar siyasi önder, aydın, bilim adamı, din adamı, zengin, kanaat önderi varsa tutuklanmıştır. Sözde halk mahkemelerinde savunma hakları ellerinden alınan insanların birçoğu kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Birçoğu da ağır cezalarla hapislerde çürümüştür.

Çin işgalci yönetimi 1966-1997 yılları arasında Doğu Türkistan’ın Lobnor bölgesinde 11’i yer altında olmak üzere toplam 46 nükleer deneme gerçekleştirmiştir. Bunun sonucu olarak yüzbinlerce Uygur yaşamını yitirmiştir. Nükleer denemeler sonucu yayılan radyoaktif serpintiden dolayı günümüzde dahi bölgedeki insanlar başta kanser olmak üzere birçok ölümcül hastalığa karşı yaşam mücadelesi vermektedir. Çevre ve ekolojik denge tahrip edilmiştir.
Dini afyon olarak tanımlayan Çin yönetimi Doğu Türkistan’daki Müslümanlara karşı dinsizleştirme politikaları uygulamış, din ve vicdan hürriyetini engellemiştir. Başörtüsü ve sakalı yasaklayarak Müslüman Uygurların ibadetlerinin yanı sıra yaşam biçimlerine dahi müdahale edilmektedir. Ramazan’da oruç yasaklanmıştır. “Komünist Parti üyeleri, 18 yaşından küçükler, işçi ve memurlar, kadınlar ve öğrencilere giriş yasağı konulmuştur.”
Şehirlerde bir, kırsalda ikiden fazla çocuk yapmak yasaklandığı için ajanların ihbarı sonucu yedi sekiz aylık hamilelerin dahi bebekleri kürtajla öldürülmektedir.

Çin yönetimi masum Uygur sivil halkı ‘radikal İslami terör’ bahanesiyle çok ağır cezalandırıp dünyadan izole etmekte, her türlü devlet terörünü uygulayarak kendini haklı göstermeye çalışmaktadır. Bunun son örneği 5 Temmuz 2009’daki tüm dünyanın adeta canlı yayında izlemiş olduğu Urumçi katliamında sergilenmiş ve dünya kamuoyu sessiz kalmıştır.
Toprak reformu adı altında yerli halkın toprakları ellerinden alınmış ve Çinlilere dağıtılmıştır.
Uygur Türkçesi’nin unutturulması, Çinlilerle evliliğin teşvik edilmesi, 6-7 yaşındaki çocukların ailelerinden alınarak Çin’in iç bölgelerine götürülüp yabancılaştırılması gibi daha birçok mezalim devam etmektedir.

Yeni Şafak

Devami

Tayland’daki Uygur Mültecilerin İlk Duruşması Yapıldı

Yaklaşık bir yıldır, Tayland’da tutuklu bulunan ve 24 Mart’ta hakim karşısına çıkarılan bir kısmı Türk vatandaşı Uygur mültecilerin mahkemesi ve ifadelerinin ayrıntılarına ulaşıldı.

Hür Asya Radyosu internet sitesinde yer alan bilgilere göre, duruşmaya tutuklu Uygurlar, avukatları, insan Hakları örgütlerinin müdahil olan temsilcilerinin katıldıkları açıklandı. Türkiye ve Çin Büyükelçiliklerinden de görevlilerin katıldığı belirtildi.

Tutuklu olan ve Türk Vatandaşı olduğu bildirilen Hasan- Rukiye Teklimekan, mahkemede söz alarak konuştu. Rukiye Teklimekan Tayland’a niçin kaçmak zorunda kaldıkları hakkında ayrıntılı bilgiler verdi ve şöyle konuştu:

“Benim iki çocuğum var ve bunlardan biri hapishanede dünyaya geldi. Çocuklarımın da diğer ülke vatandaşı çocuklar gibi kendi ülkesinde yaşama, eğitim alma ve oynama hakkı bulunmaktadır. Bizler her insan gibi çocuklarımız ile birlikte kendi ülkemizde yaşamak istiyoruz. Bu nedenle serbest bırakılmamızı talep ediyoruz.”

Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre ise mahkemede söz alan savunma Avukatı Vrasıt Priyaviyon, müvekkillerini şöyle savundu:

“Tayland yasalarına göre bu şekilde sınır ihlali yapan kişiler azami 48 saat süre ile gözaltında tutulabilir. Özel durumlarda ise bu süre, en çok 7 gün olarak belirlenmiştir. Bu kişiler yaklaşık bir yıldır Tayland yasalarına aykırı olarak hapiste tutulmaktadır. Bir an önce serbest bırakılmalarını talep ediyorum. Türk vatandaşı olan bu Uygurlar Türk pasaportu taşımaktadırlar. Müvekkillerimin, Tayland ve uluslararası yasalar ve anlaşmalara uygun olarak bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyorum.”

Mahkeme’ye müdahil olarak katılan Tayland İnsan Hakları Örgütü Temsilcisi Dantung Yırın de mahkemede söz aldı ve şunları ifade etti:

“Bu mağdur insanlar bir an önce serbest bırakılmalıdır. Bunların tutuklanması Tayland yönetiminin bizzat imza koyduğu uluslararası anlaşmalara tamamen aykırıdır. Hiçbir insan kendi ülkesine dönmek ve orada yaşamak hakkından mahrum edilmemelidir. Bu nedenle biz Tayland İnsan Hakları Teşkilatı olarak, bu tutuklu Uygurların bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz.”

Anadolu Ajansına konuşan Taylan’daki Türkiye Büyükelçisi Ahmet İldem Akay ise, ”Biz bu tutuklu Uygur Türklerinin Türk Vatandaşı olduklarını sürekli dile getiriyoruz. Bugünkü duruşmada da ifade ettik. Bu insanlar Türk vatandaşıdırlar. Bunlar Türkiye’ye gitmek istiyorlar. Biz de onları ülkemize kabul etmeye hazırız. Bu konuda bütün sorumluluk ve yetki Tayland yönetiminin elindedir. Mahkemenin kararını bekliyoruz.”

Çin’in ise mahkemeye bir görevli göndererek yargı safhasını takip ettiği belirtildi.

Çin Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Pekin’de düzenlediği olağan basın toplantısında bir gazetecinin “Tayland’daki tutuklu Uygurların yargı sürecini takip edip etmedikleri yolundaki bir soruyu “İnsan kaçakçılığı ve sınırı aşan yasadışı göç sorunu bütün ülkeleri ilgilendiren uluslararası bir sorundur. Bu sorun her ülkenin güvenliğini tehdit eden bir meseledir. Biz yönetim olarak diğer ülkelerle bu sorunun çözümü için işbirliğine her zaman açığız” şeklinde kaçamak sözlerle geçiştirmeye çalıştı.

Bangkok Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşma Tayland basını ve uluslararası medyanın da yoğun ilgi gösterdiği, bu suretle Doğu Türkistan ve Uygur meselesinin de geniş şekilde ele alındığı ve gündeme geldiği bildiriliyor.

Devami

Uygurların Çin zulmünden kaçışı da tam bir işkence

Çin zulmünden kaçmak isteyen Uygurların, Türkiye vize verse bile ülkeden çıkışları kolay olmuyor. Bunun için en az 10 bin dolar para bulmak, dört beş ülkenin sınırlarını aşmak ve 15-20 gün yollarda geçirmek gerekiyor

Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan’dan kaçarak İstanbul’a gelen 500 Uygur Türkü, yaklaşık 1 ay önce Kayseri’de metruk vaziyette bulunan ve yıkım kararı olan polis lojmanlarına yerleştirildi. Türkiye’ye ulaşan Uygurların yolda çektikleri ise Çin zulmünden kalır yanı yok.

Hürriyet Gazetesi’ne konuşan sığınmacılar, Çin zulmünü ve kaçış hikayelerini anlattılar. İşte binlerce kilometrelik kaçışın ve o insanların öyküsü:

BİR MAHALLEDE 2 DEV BAYRAK

Kayseri’nin Melikgazi ilçesinde, Maliye Bakanlığı’na ait Şeker Mahallesi’nde eski ve bakımsız görünen lojmanların arasında dev 2 bayrak dalgalanıyor. Biri kırmızı beyaz Türk bayrağı, diğeriyse mavi beyaz (Gök bayrak) Doğu Türkistan bayrağı.

Burası, Kayseri’nin 2’nci Uygur Türkü mahallesi… Kayseri, ilk defa 1950’lerde Çin’den kaçarak Türkiye’ye sığınan Uygur Türkleri’ne ev sahipliği yapmıştı. Bu yıl başında yürürlüğe giren ve Doğu Türkistan’daki insanların ibadetlerini anayasal suç kapsamına sokan düzenleme nedeniyle son birkaç ayda Uygur Türkleri yeniden yoğun dalgalar halinde göçe başladı.

Uygur Türkleri’nin göç etmek istedikleri ülkelerin başında da Türkiye geliyor. Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı ve Doğu Türkistanlılar Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk, geçen ay Çin’den kaçarken Tayland’da yakalanıp tutulan 367 kişi olduğunu, yakalanmadan Türkiye’ye ulaşabilenlerin bir kısmının devlet yardımıyla Türkiye’ye getirildiğini ve yaklaşık 1 ay önce Kayseri’ye yerleştirildiğini açıklamıştı.

İŞ YOK, NAMAZ YASAK

Lojmanların yeni sakinleri konuşmayı kabul ediyor ama Çin yönetiminin, geride kalan akrabalarını gözaltına almasından çekindikleri için isimlerini ve yüzlerini saklı tutmak istiyorlar. 90 ailenin barındığı binalar bakımsız görünüyor ama evlerin içi iyi dekore edilmiş. 3 odalı bir evin geniş salonunda birkaç ay önce geldiği için Türkçe konuşabilen biri bize yeni gelen arkadaşlarını tanıtıyor. Çoğu kasap ya da aşçı. Aksu, Kaşgar gibi farklı farklı şehirlerden geliyorlar. Bir kısmı ailesiyle gelmiş. Diğerleriyse gelecek akrabalarının yolunu gözlüyor. Çin’den neden ayrıldıkları sorusunu, “Doğu Türkistan’da sıkıntımız çoktu. Dükkanlarımızda kendi imalatlarımızı, helal gıdalarımızı satmamıza izin vermiyorlardı. İş imkanımız yok. Namaz kılmak yasak. Örtülü kadınların zorla başını açıyorlar. Polis sürekli ‘Sen devleti bölmek istiyorsun!’ diye bizi gözetim altında tutuyor. Çocuklarımıza örf ve adetlerimizi öğretemiyoruz” diye cevaplıyorlar.

5 BİN DOLARDAN BAŞLIYOR

Ancak Çin’i terk etmek kolay değil. Doğu Türkistan’dan nasıl ayrılabildiklerini şöyle anlatıyorlar: “Pasaport için ancak 50-100 bin dolar rüşvet vermek gerekiyor. O zaman da alıp almayacağınızın garantisi yok. Zaten alsanız da Türkiye’ye gelmek kolay değil. Türkiye vize verse de Çin sizi dışarı çıkarmıyor. Bu nedenle Doğu Türkistan’dan önce 250 dolar verip kamyonların arkasında işçiymiş gibi Çin’in kıyı şehirlerine geçiliyor. Şoförler, durduran polislere rüşvet veriyor. Sınırda Tayland ve Kamboçya gibi komşu ülkelere geçirecek yeni insan kaçakçılarıyla anlaşılıyor. Kaçakçılar 5-10 bin dolar karşılığında ormanın ve dağların içinden ya yürüyerek ya da katırlarla Malezya’ya geçiriyor. Yol yaklaşık 15-20 gün sürüyor ve ölenler olabiliyor. Malezya’dan İstanbul’a ise devletin yardımıyla, uçakla geliyorlar. Hâlâ kaçmaya çalışan akrabaları olduğu için bu rotayla ilgili daha fazla detay vermek istemiyorlar.

SON DURAK KARDEŞ TÜRKİYE

Avrupa’ya kaçmak için ara istasyon olarak kullanan çoğu sığınmacının aksine Türkiye, Uygur Türkleri için son durak. Bunun sebebini, “Bizi Türkiye’den başka yer almaz” diye açıklıyorlar: “Örneğin Suudi Arabistan ikamet izni olmayınca Çin’e geri gönderiyor. Türkiye en yakın kardeş ülke olarak bize kucak açıyor. Havaalanında İstanbul’a geldikten sonra havaalanında fotoğrafımızı yapıştırıp kağıt veriyorlar. O kağıtla ikamet başvurusu yapıyoruz.” Ancak İstanbul’dan sonra kendilerine sahip çıkılmadığından şikayetçiler. Zaten Kayseri’ye bu nedenle gelmişler: “Bir süre akrabalarımızda kaldık ama tek evde 3-4 aile yaşıyorduk. Bu inancımıza uygun değildi. Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği’ne başvurduk ve onların girişimleriyle Kayseri’ye geldik.” Şimdi Kayseri’de olmaktan çok mutlular. Geniş evlerde ‘namahrem’ sorunları hallolmuş. En büyük destekçileri Kayseri Ülkü Ocakları. Genel Sekreter Müjdat Şahin sık sık Uygur Türkleri’nin kaldığı lojmanları ziyaret ederek ihtiyaçlarıyla ilgileniyor. Gelenler de Kayseri’nin misafirperverliğinden memnun: “Allah razı olsun Kayseri çok güzel. Memlekette durum çok kötüydü. Şimdi özgürce 5 vakit namazımızı kılabiliyoruz” diyorlar. Kayseri’de bir Uygur restoranı açmayı düşünüyorlar. Bir sonraki eğitim döneminde çocuklar da okula başlayacak.

ONLAR KAÇAMADI

Geçen yıl mart ayında Çin’den kaçıp Malezya’ya gitmeye çalışırken Tayland’ın güneyinde yakalanan 360 Uygur Türkü halen ülkenin güneyindeki göçmen cezaevinde gözaltında tutuluyor. Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı ve Doğu Türkistanlılar Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk, tutuklu Uygur Türklerini geçen ay ziyaret etmiş ve Çin’e iade edilmesi halinde bir çoğunun idam, bir çoğunun da müebbet hapse mahkûm edileceğini söylemişti. Tümtürk, Çin’den kaçan Uygur Türkleri için ilk girişimi Türkiye’nin yaptığını belirterek, “Çin yönetiminin Tayland hükümeti üzerindeki ağır baskısı ve bu konudaki hassasiyeti, kardeşlerimizin Türkiye’ye getirilişini maalesef engelliyor. 100’ün üzerinde kadın ve çocuklardan oluşan 360 mülteci kardeşlerimiz, halen Bangkok ve Hatyai bölgelerindeki cezaevinde tutuluyor. Tayland hükümetinden kardeşlerimizi serbest bırakarak, Türkiye’ye göndermelerini bekliyor ve istiyoruz. Türkiye’nin bu yönde çabaları var” demişti.

Dünya Bülteni

 

Devami

Çin, Uygurlara uyguladığı baskıyı artırdı

Çin Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygur Türkleri’ne uyguladığı baskıyı artırarak devam ettiriyor

Pekin Doğu Türkistan üzerindeki baskısını artırmaya devam ediyor. Çin’in bu bölgesinde, gözaltına alınan Uygurların sayısı yaklaşık olarak iki katına çıktı. Çin hükümetleri geçmişten bugüne kadar Müslüman Uygur azınlık üzerinde büyük  bir baskı uygulamaya devam ediyor.

Binlerce Doğu Türkistanlı Çin hapishanelerinde tutuluyor. 2004 yılında Doğu Türkistan’da göz altına alınanların sayısının en az 27 bin 164 olduğu ifade ediliyor. Çin’in resmi gazetesi China Daily, 2013 yılında bu sayının yüzde 95 oranında arttığını duyurdu.

UZUN TUTUKLULUKLAR

Çinli Başsavcı Savcı Nixiang Yibulayin uzun süren tutukluluklarla ilgili olarak, “Tutuklamalar ve cezai kovuşturma arasındaki gecikme süresini, şüpheliler olabildiğince hızlı yargılanabilsin diye ve bölgede terörle mücadele konusundaki kararlılığı göstermek için, belli başlı terör olaylarında kısaltıyoruz.” ifadelerini kullandı.

China Daily adli yanlışları ele aldığı editör yazısında, hızlı yargılama prosedürlerine ve konuşturmak için işkenceye başvurmayı da kapsayan cezai uygulamalara son verilmesi çağrısında bulunuyor. Fakat bu yazıda Doğu Türkistan’a atıfta bulunulmuyor.

Savcıya göre, hızlandırılmış yargılama prosedürü özellikle bölgenin başkenti Urumçi’de bir Pazar yerini hedef alarak, motosikletle patlayıcıları atıp kalabalığa karışan “terör saldırısı” faili saldırganlar için uygulandı. Resmi kaynaklara göre, söz konusu olayda 4 saldırganla birlikte toplam 39 kişi ölmüş, 90’dan fazla kişi yaralanmıştı.

Dünya Bülteni

Devami

Çin Doğu Türkistan’daki 17 görevlisini cezalandırdı

Çin Doğu Türkistan’da eylül ayında medyana gelen patlamalar ve olaylarda ihmali olduğu gerekçesiyle 17 görevlisini cezalandırdı

Çin’in kuzeybatısında bulunan Uygur Özerk Bölgesi’nde geçen eylül ayında meydana gelen patlamalar nedeniyle 17 yetkilinin ceza aldığı bildirildi.

Şinhua ajansının haberine göre, eyaletin Disiplin Kurulu yetkilileri, Luntay ilçesi Çin Komünist Partisi (ÇKP) Başkanı Liu Fulin ve yardımcısının yanı sıra vilayet ve kasabalarda görevli toplam 17 yetkilinin meydana gelen patlamalarda ihmalleri olduğunu kaydetti.

Luntay bölgesinin ÇKP Başkanı Liu ve Terakbazar kasabası başkanının görevden alındığı belirtilirken, diğer yetkililerin aldığı cezalara ilişkin detaylı bilgi verilmedi. Luntay’da geçen eylül meydana gelen patlama ve olaylarda, saldırgan olduğu öne sürülen 40 kişinin yanı sıra 6 sivil ve 4 güvenlik görevlisinin öldüğü belirtilmişti. Patlamalarda ayrıca 54 kişinin de yaralandığı açıklanmıştı.

Çin polisinin, olayın ardından saldırganların bazılarını ateş açarak vurduğu ifade edilmiş ve bazılarının ise patlamada öldüğü kaydedilmişti. Ayrıca güvenlik yetkilileri, olayın “organize bir terör saldırısı” olduğunu savunmuştu. Ülkede geçen yılın başından bu yana yürürlükte olan terörle mücadele yasası kapsamında bölgede geniş güvenlik önlemleri alındığı biliniyor.

Uluslararası gözlemci kuruluş ve yabancı gazeteciler “güvenlik gerekçeleri” nedeniyle bağımsız çalışmalarda bulunamazken, bölgedeki birçok sorun “radikal” oldukları iddia edilen gruplara atfediliyor. Çin yönetimi Doğu Türkistan’daki olaylarla ilgili basın kuruluşlarına sansür uyguluyor. Yaşanan olaylar resmi medya üzerinden kamuoyuna duyuruluyor ancak birçoğunda ayrıntılı bilgi verilmiyor.

Dünya Bülteni

Devami

Çin’in Uygur zulmü yasalaştı

Çin’in, Doğu Türkistan’da yıllardır uyguladığı zulüm bugün resmiyet kazandı. Çin’deki Uygur Türklerinin yasağı diken üstünde beklediklerini anlatan Seyit Tümtürk, Çin’deki Uygur Türkleriyle yaptığı görüşmelerde Uygurların “Günlerdir yemiyor, uyumuyoruz. Yaşayan ölüler gibiyiz” sözlerini aktardı.

Uygur Türklerinin yaşadığı Doğu Türkistan’da Çin’in baskısı bir türlü bitmezken Çin’in, Doğu Türkistan’da resmi kurumlar, okullar ve iş yerlerinde yıllardır uyguladığı yasaklar resmiyet kazandı. Namaz yasağının yanında dini giysilerle iş yerlerine gelme, kadınların başörtüsü takması ve kişinin İslam dini mensubu olduğunu gösteren diğer semboller de yasağa dahil edildi.

YAŞAYAN ÖLÜLER GİBİYİZ

Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı ve Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk Yeni Şafak’a yaptığı açıklamada Uygur Türklerinin bugün hayata geçen yasağı diken üstünde beklediklerini anlattı. Tümtürk, Çin’deki Uygur Türkleriyle yaptığı görüşmelerde Uygurların “Yasak yüzünden psikolojimiz alt üst oldu. Günlerdir yemiyor, uyumuyoruz. Yaşayan ölüler gibiyiz” sözlerini aktardı.
İSLAM DÜNYASININ AYIBI 
Çin’in yıllardır Uygur Türkleri üzerinde uyguladığı baskının resmiyet kazandığını belirten Tümtürk Çin’in cesaretini dünyanın sessizliğinden aldığını söyledi. Çin’in yaptığı katliamlarla İslam dünyasını test ettiğini belirten Tümtürk “Bu ayıp sadece Çin’in değil, sessiz İslam dünyasının ayıbıdır” diye konuştu.

UMUTLARI TÜRKİYE 

Uygurların Türkiye’den beklentisinin büyük olduğunu dile getiren Tümtürk  “Cumhurbaşkanımızın uyguların Türkiye’ye getirilmesi üzerine yaptığı açıklama Uygur Türklerine ışık oldu. Bu mesaja çok önemli bir misyon yüklüyorlar” ifadelerini kullandı.

Yasayla birlikte namaz kılmak, dini giysilerle iş yerlerine gitmek, kadınların başörtüsü takması ve kişinin İslam dini mensubu olduğunu gösteren diğer sembolleri kullanmak suç sayılacak.

‘Bizi kurtarın’ diyorlar

Tayland’daki 360 Uygur Türkünün de yaşam mücadelesi verdiğini anlatan Tümtürk, Tayland’daki Uygurlarla irtibatta olduklarını anlattı. Taylan’da hapishanedeki Uygurların çaresiz olduğunu belirten Tümtürk “Bizi kurtarın. Eğer Çin’e iade edilirsek idam edileceğiz” diye haber gönderiyorlar. Ama seslerini kimseye duyuramıyorlar” diye konuştu. Doğu Türkistan’daki Müslümanların diğer zulüm altındaki Müslümanlardan daha şanssız olduğunu ifade eden Tümtürk komünist bir rejimle idare edilmesinden dolayı dünyayla bağlantılarının kesik olduğunu sözlerine ekledi.

Yeni Şafak

Devami