Bobomurod Abdullayev sud zalidan ozod etildi (Lotin va Kirilda)

07.05.2018

Бобомурод Абдуллаев

Konstitutsiyaviy tuzumga tajovuzda ayblangan Bobomurod Abdullayev eng kam ish haqining 20 barobari miqdorida jarimaga mahkum etilgan.

Bobomurod Abdullayevga prokuror tomonidan qo‘yilgan ayb sudya Zafar Nurmatov tomonidan Jinoyat Kodeksining 159 moddasi, 1 qism B bandiga qayta malakalangan.

Qolgan ayblanuvchilar-bloger Hayot Nasriddinov, tadbirkorlar Ravshan Salayev hamda Shavkat Olloyorovlar aybsiz, deb topilgan.

45 yoshli Abdullayev o‘tgan yil 27 sentyabrida bedarak ketgan va 29 sentyabr kuni uning Toshkentdagi MXX hibsxonasida ushlab turilgani o‘rtaga chiqqan edi.

MXX Abdullayevni “Usmon Haqnazarov” taxallusi ostida davlat va uning rahbariyatiga qarshi maqolalar yozish va hokimiyatni bosib olishga qaratilgan “Jatva” (“O‘rim”) rejasini ishlab chiqishda ayblagan.

Toshkent shahar sudida mart oyining boshida boshlangan mahkamada Bobomurod Abdullayev tergov jarayonida o‘ziga nisbatan muntazam qiynoqlar qo‘llaganganini aytib, tergovdagi ko‘rsatmalaridan voz kechgan.

U Usmon haqnazarov taxallusi ostida 2003 yildan boshlab maqolalar chop etib kelganini tan olgan, ammo ayni nom ostida e’lon qilingan barcha maqolalar ham uning qalamiga mansub emasligini aytgan.

U qiynoqlar ostida sobiq Bosh prokuror va hozirda Davlat Xavfsizlik Xizmati rahbari Ixtiyor Abdullayev va Ichki ishlar vaziri Po‘lat Bobojonovlar, shuningdek, bir qator mustaqil jurnalist va fuqaro jamiyati faollariga qarshi ko‘rsatma berishga majburlanganini aytgan.

BBC

Бобомурод Абдуллаев суд залидан озод этилди

Жиноят ишлари бўйича Тошкент шаҳар суди журналист Бобомурод Абдуллаев ва яна уч кишини суд залидан озод этган.

Конституциявий тузумга тажовузда айбланган Бобомурод Абдуллаев энг кам иш ҳақининг 20 баробари миқдорида жаримага маҳкум этилган.

Бобомурод Абдуллаевга прокурор томонидан қўйилган айб судья Зафар Нурматов томонидан Жиноят Кодексининг 159 моддаси, 1 қисм Б бандига қайта малакаланган.

Қолган айбланувчилар-блогер Ҳаёт Насриддинов, тадбиркорлар Равшан Салаев ҳамда Шавкат Оллоёровлар айбсиз, деб топилган.

45 ёшли Абдуллаев ўтган йил 27 сентябрида бедарак кетган ва 29 сентябр куни унинг Тошкентдаги МХХ ҳибсхонасида ушлаб турилгани ўртага чиққан эди.

МХХ Абдуллаевни “Усмон Ҳақназаров” тахаллуси остида давлат ва унинг раҳбариятига қарши мақолалар ёзиш ва ҳокимиятни босиб олишга қаратилган “Жатва” (“Ўрим”) режасини ишлаб чиқишда айблаган.

Тошкент шаҳар судида март ойининг бошида бошланган маҳкамада Бобомурод Абдуллаев тергов жараёнида ўзига нисбатан мунтазам қийноқлар қўллаганганини айтиб, терговдаги кўрсатмаларидан воз кечган.

У Усмон ҳақназаров тахаллуси остида 2003 йилдан бошлаб мақолалар чоп этиб келганини тан олган, аммо айни ном остида эълон қилинган барча мақолалар ҳам унинг қаламига мансуб эмаслигини айтган.

У қийноқлар остида собиқ Бош прокурор ва ҳозирда Давлат Хавфсизлик Хизмати раҳбари Ихтиёр Абдуллаев ва Ички ишлар вазири Пўлат Бобожоновлар, шунингдек, бир қатор мустақил журналист ва фуқаро жамияти фаолларига қарши кўрсатма беришга мажбурланганини айтган.

BBC Uzbek

Devami

Tacik kadınlar çok çocuk sahibi olmak istemiyorlar

07.05.2018

Tacikistan’da yapılan yeni tıbbi ve sosyal araştırma sonuçları ülkedeki neredeyse her iki kadından birinin (% 44) çok çocuk sahip olmak istemediğini gösterdi.

Araştırma 2017 sonunda ülkenin tüm bölgelerinde gerçekleştirilmiştir. Onda 15-49 yaş arasındaki kızlar ve kadınlar ile görüşmeler yapılmıştır. Üç çocuğu olan 10 kadından altısının artık doğum yapmak istemediği ortaya çıktı. Dört veya daha fazla çocuğu olan 10 kadından 7’si de aynı görüşe sahip.

Tacikistan’da son yıllarda aile planlaması ve doğum kontrolü programı uygulanıyor. Bu programda vurgu “nicelik” değil, “kaliteli”, yani sağlam ve iyi eğitimli nesillerin yetiştirilmesi düşünülüyor.

Çok çocuk sahibi olmak Sovyet döneminde devlet düzeyinde yüksek teşvik edilirdi ve bu durum Orta Asya cumhuriyetlerinde yaygındı. Çok çocuğu olan annelere sosyal yardımlar yanında “Kahraman Anne” madalyası verilirdi.

Ozodi

Devami

“Aral gölünün kuruması çağımızın büyük faciasıdır”

BM Genel Sekreteri yaptığı açıklamada, “Aral gölünün kuruması çağımızın büyük faciasıdır” dedi
BM Genel Sekreteri António Guterres dünyanın dördüncü büyük gölü olan Aral gölünün kurumasını çağımızın büyük faciası olarak değerlendirdi.
António Guterres, 10 Haziran’da Özbekistan’ı ziyaret ederek Semerkant’ta Devlet Başkanı Şevket Mirziyayev ile bir araya geldi. Guterres görüşmenin ardından kurumuş Aral Denizi bölgesine gitti.
Nukus şehrini ziyaret eden António Guterres Aral Denizi zeminindeki gemiler mezarlığını ziyaret etti ve Aral Denizi bölgesindeki aksakallar heyeti ile görüştü.
Antoniu Guterres burada gördüklerinin kendisinde şok etkisi yarattığını belirterek dünyanın dördüncü büyük gölü olan Aral gölünün kurumasını çağımızın büyük faciası olarak değerlendirdi. Guterres yaptığı açıklamada, “Denizin kademeli kaybolması iklim değişikliği nedeniyle değil su kaynaklarının yanlış kullanımı ile gerçekleşti”yorumunda bulundu.
Guterres Aral Denizi’nin insanoğlu tarafından gezegenin imha sembolü haline geldiğini vurguladı. O bu trajediden ders çıkarmaya ve iklim konusunda Paris Anlaşması’nın uygulanmasına ilişkin uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırdı.
AKSAKALLAR
Özbekistan’da her mahallede bir aksakal yani bilge ve yaşlı kişi otoriteyi elinde tutuyor. Ona danışılıyor. Her sosyal olayda oluru alınıyor. Altı yedi mahallenin bir aksakalı oluyor. Mahalleler bir bölgeyi, bölgeler ili meydana getiriyor. Mahalle komiteleri aksakalları seçiyor ve bu aksakallar tüm ülke çapında Aksakallar Meclisi’ni oluşturuyor. Aksakallar, mahallelerdeki tüm sosyal ve siyasal olaylarla, tek tek bireylerin problemleriyle ilgileniyor. Düğünlerden ölümlere, toplumsal dayanışmayı örgütlüyor, problemlere çözüm öneriyorlar.
DÜNYA BÜLTENI

Görüntünün olası içeriği: açık hava
Devami

Türkistan’dan Mısır’a işleyen gemiler

 

  • Evliya Çelebi’ye göre Bursa, Bolu, Kütahya, Amasya, Maraş birer Türkistan şehridir
  • Hakan Erdem  Hakan Erdem 

Eğer çağdaşı Osmanlıların dilinde “Türkistan” veya “Türk Eli” kelimelerinin işaret ettiği mücessem yerler vardıysa, 17. Yüzyılın yorulmaz seyyahı, büyük hikâyecisi ve hoşsohbet eğlendiricisi Evliyâ Çelebi’nin yolu oralara uğramamış mıdır?

iç uğramaz olur mu? Ama sorunumuz büyük. Sorun, Evliyâ Çelebi’ye göre cim karnında nokta bile olmayan Koçi Bey’deki tek Türkistan referansına karşılık, onun 10 büyük cildindeki referans bolluğu bile değil. Sonuçta, Yapı Kredi Yayınları’nın yayınladığı ve geniş bir ekibin emeğinin ürünü olan transkripsiyon kullanışlı bir indeks içerdiği için ne kadar “Türkistan” referansı varsa ufak bir çabayla erişmek mümkün. Sorun, Evliyâ Çelebi’deki Türkistan kullanımlarının gösterdiği çeşitlilik ve dolayısıyla zuhur eden yorumlama ihtiyacı.

Bu konuda yapılacak belki ilk gözlem, Evliyâ Çelebi’nin, “Türkistan” adını birden fazla yer için kullanmış olmasıdır. Onun, Batı İran’daki Rûmiyye/Urumiye için “Şehr-i Türkistan-ı Azerbaycan” veya “Türkistan-ı İran” nitelemelerinin kullanıldığını kaydetmesi ilginçtir. Ayrıca, Orta Asya’yı kastederek “Tataristan Türkistan’ı” da diyor.  Kelimenin sözlük anlamının basitçe “Türklerin yaşadığı yerler” olduğu düşünülürse, Çelebi de farklı coğrafyalarda nerede Türk nüfus varsa orasını Türkistan olarak görmüş olabilir.

Ne var ki, Evliyâ Çelebi, Osmanlı’nın Avrupa’daki toprakları için hiç Türkistan nitelemesini kullanmıyor. Bu toprakların adı onda Rumeli’dir. Muhakkak ki Rumeli’nde de Türkler vardı ama ülkenin, Türkler geldiğinde, onların dilinde zaten başka bir etnik addan, Rum’dan, türeme bir adı olduğu ve herhalde Türkler de bu yörelerde çoğunluk olmadıkları için o ad öylece kaldı. Dolayısıyla, bir yerin Türkistan sayılması için sadece Türk nüfusa sahip olmasının yetmediğini söyleyebiliriz.

Evliya Çelebi’nin zihninde “Türkistan” denince Rumeli’den farklı, belli bir coğrafyanın canlandığını ise, hem de Rumeli bağlamlarındaki kullanımlarından kolayca anlayabiliyoruz. “Iklık” adlı müzik aletinden bahsederken “Bu saz Arabistan’da ve Türkistan’da çoktur amma Rumeli’nde asla yoktur” diyor. Aynı şekilde, Sofya’yı överken “Bu diyarda ılıcaya ‘bana’ derler. Acem’de germâb, Arab’da humma, Türkistan’da ılıca, Yörükistan’da kaplıca derler” demekte ki mübarek adam başımıza bir de “Yörükistan” sorunsalı açıyor. Hiç girmeyeyim, isteyenler nerelerde “kaplıca” deniyor, onu kıstas alarak bulmaya çalışsın. Yalnız geçerken şunu belirteyim ki Çelebi’nin kendisi “Türkistan” asıllı, yoksa “ılıca” demezdi!

Suyun öte yakasında, Rumeli’nde olduğu için midir nedir, ama Evliyâ, imparatorluğun başkentini de Türkistan’dan saymıyor. İstanbul için Türkistan nitelemesini kullandığını hiç görmedim. Onun Türkistan’ı kesinlikle taşrada bir yerdeydi. Öte yandan Türkistan’a ulaşması için büyük mesafeler katetmek zorunda da değildi. Bakın, payitahtın burnunun dibinde sayılabilecek bir uzaklıkta olan Bursa Yenişehir’i için ne diyor: “Ve bu şehir cümle bin üç yüz kiremit örtülü hâne-i zîbâlardır. Ve âb ü havası ve sahrâ-yı mezraları ve fezâsı latif Türkistanşehirlerinden bir müzeyyen şehirdir.” Anlaşılan Çelebi, Yenişehir’in kiremit kaplı damlarını, süslü evlerini, havasını suyunu, tarlalarını çayırlarını çok beğenmiş ki diğer “Türkistan” şehirleri ve kasabaları için kullandığı küçümseyici dili kullanmamış. İki adım ötedeki İnegöl’den Tavşanlı’ya hareket ettiğinde ise “Türkistan olmakla refikler alıp (…) nehr-i Ilıca’yı atlar ile ubur [geçtik] ettik” dediğine göre, Türklerin ülkesinde bir güvenlik sorunu vardı ve fazladan yoldaşlar almak gereğini duymuştu.

Kendi atalarının toprağı olan Kütahya içinse övgüden başka bir sözü yok ama övgülerini kurgulayışında biraz tuhaflık var: “Gerçi Anadolu’da Türkistan vilayettir, amma ulemâsı ve fuzalâsı ve şu‘arâsı gâyet çokdur. Zirâ halkı safâ ve zevk ile alûdedirler.” Bir Anadolu şehrinde okuryazar kişilerin, oturup kalkmasını, eğlenmesini bilen insanların bulunmasında ne tuhaflık vardı ki Çelebi böyle diyordu?

Evliya Çelebi’nin metni incelendiğinde bu kurgunun sadece Kütahya için değil, diğer Anadolu şehir ve kasabaları için de geçerli olduğunu görürüz. Doğuya doğru ilerleyerek birkaç örnek daha vereyim. Bolu için, “Türkistan’da bu dahi bir şehr-i ganimettir” diyerek bolluğunu övüyor ve “Gerçi Türkistandır amma ayân u eşrafı ve tüccarı çokdur. Gerçekden bir mamûr ve âbâdan şehr-i muazzamdır kim (…) cümle üç bin tahta örtülü hane-i zibalardır” diyor. Bolu’nun zenginlerinin evleri ve hanlar ise kiremit örtülüymüş.

Lâdik (Amasya) için “Gerçi Türkistan şehirlerindendir amma farisü’l- hayl sipahileri ve erbâb-ı maârif yaranları çokdur. Vasatü’l-hâl olanları tüccar ve ehl-i hirefdir. Çuka ferace ve kontuş giyip gûnâ-gûn akça ve gökçe ve pakça esbab giyerler” diyor. Atlı askerlerinin ve okuryazar takımının çokluğu, orta hâlli takımının tüccar ve esnaf oluşu ve insanlarının çeşitli renklerde temiz pak giyinmesi Evliyâ için hoş sürprizler olmuşa benziyor. Çorum da “Gerçi Türkistan şehirlerindendir amma yine erbâb-ı maarifi ve nükte-şinâs çelebileri, ulemâ ve sulehâ”sı olan bir yerdir. Osmanlı’nın Rum vilayetinde olan Tokat ise “Gerçi diyar-ı Rum-ı behçet-rüsûm-ı Sivastan” imiş ama “yine Türkistan add olunup reaya ve berayası gayet koyu Etrak” olan bir yermiş. Son örneğim iyice doğudan, Kemah olsun: “GerçiErzene’r-rûm hâkinde Türkistan şehridir, amma garib-dost, sulehâ-yı ümmetten halûk ve selim âdemleri vardır.”

Bu yazıdaki asıl amacım Evliyâ’nın nereleri Türkistan olarak gördüğünü tesbit etmek ama Anadolu kentlerini överken takındığı “Türkistan olmasına rağmen” söylemine de çok kısa değineyim. Öyle görünüyor ki payitahttan yola çıkan bir çelebi, belki de oradaki diğer çelebilerden oluşan çevresinin ve okurlarının beklentileri doğrultusunda taşraya karşı ciddî önyargılar besliyor ve “Türkistan” dendiğinde cehaletin, yoksulluğun, düzensizliğin ve kaba-sabalığın hüküm sürdüğü, pejmürde kılıklı insanların yaşadığı bir yer anlıyordu. Mümkündür, diğer ülkelerde de payitaht/merkezin periferideki küçük kentler ve kasabalar hakkında böylesi önyargıları ve tepeden bakan görüşleri vardı. Tarihsel bağlamda bunun en aşırı örneklerinden biri Roma kentidir ama herhalde Doğu Roma’nın payitahtının da emperyal küstahlık vadilerinde hatırı sayılır bir yeri bulunuyordu.

Evliyâ Çelebi’nin yazdıklarından Anadolu’da olduğu iyice anlaşılan bu Türkistan’ın coğrafî- kültürel sınırları konusuna gelince, şanslıyız ki seyahatnamesi bu konuda da ufuk açıcı bilgiler içeriyor. Osmanlılarca fethinden sonra Ahıska’nın bir eyalet merkezi (Çıldır Eyaleti) yapılmasını Evliyâ: “Gürcistan ve Kürdistan, Türkistan ve Dağıstan ve Acem diyarının hudûdlarında intihâ-yı serhad” yani serhadin sonu olmasına bağlıyor. Buradaki Türkistan’ın Orta Asya Türkistanı olmadığı ve Anadolu olduğu, hiçbir şey değilse Anadolu’nun zikredilmemesinden anlaşılır. Eh, bu da bize “Türkistan”ın Kuzeydoğu sınırını verir. Bugün Gürcistan’da olan Ahıska’nın Türkiye sınırına sadece 15 kilometre mesafede bulunduğunu düşünürsek Evliya Çelebi’nin sınırında da büyük bir sapma olmadığını söyleyebiliriz.

Batı sınırı olan Rumeli’ni zaten gördük. Güneydeki Antakya içinse, bu kez Arabistan üzerinden giderek “hudut” çizmiş: “Meşhur Arabistan’ın ibtida hududu olmakla” diyor. Arabistan hududu Antakya’dan başlıyormuş. Şöyle devam ediyor: “Bu şehrin cânib-i garbı diyâr-ı Rum’dur. Bu şehir diyâr-ı Arabistan’ın ibtidâsıdır kim Irak-ı Arab yani şehr-i Haleb hududundadır.” Antakya, Halep hududundaymış ve batısında Rum ülkeleri varmış ki bundan da Anadolu ve Rumeli’yi birlikte anlamamız gerektiği kanısındayım. Halep’in kuzeyindeki Maraş içinse  “Bu şehirTürkistan şehirlerindendir” diyor. O dönemde Halep ve tüm Arabistan’ın Osmanlı yönetiminde olduğu düşünülürse buradaki sınırın siyasî bir karşılığının olmadığını daha çok dil ve kültür ekseninde çizilen bir iç sınır olduğunu söylemeliyiz ki bu, bugünkü Türkçe-Arapça dil sınırlarıyla da uyumludur.  Evliyâ Çelebi’nin zihniyet haritasında aynı imparatorluk içinde Arabistan, Türkistan, Rumeli gibi farklı memleketlere muhakkak ki bir yer vardı.

Üç aşağı beş yukarı bugünkü Türkiye sınırlarıyla büyük benzerlik gösteren bir bölgeye Evliya Çelebi’nin Türkistan dediğine dair örnekleri çoğaltmak, onun bu bölgenin adet, görenek, dil ve mimarî özellikleri hakkındaki görüşlerini alıntılamak da mümkün. Vurgulamak istediğim, henüz 17. Yüzyılda bir Osmanlının kafasında bir Türkistan olması ve daha da önemlisi bu coğrafyanın sınırları hakkında da gayet oturmuş görüşleri bulunmasıdır.

Evliyâ Çelebi’nin “Türkistan” dediğinde kesinlikle Orta Asya’yı değil Anadolu’yu kastettiğine dair bir örnekle bitireyim. Olur ya, tarihçiler de bazen bir şeyi kanıtlar. Çelebi, İskenderiye limanı için “Mısır’ın baş iskelesidir ve cümle kâfiristan veTürkistan gemilerinin ârâmgâhıdır [durağıdır]” diyor. O dönemde denize erişimi olmayan Orta Asya’yı ve henüz bir kanal olmadığı için Kızıldeniz tarafından gemi göndermesi imkânsız olan İran’ı diğer muhtemel adaylar olarak elersek, Anadolu’dan başka bir Türkistan kalıyor mu İskenderiye’ye gemi gönderecek? Osmanlılar son zamanlara kadar Türkiye diye bir mevcudiyetten haberdar değildi mi demiştiniz? “Türkiye” yerine “Türkistan” demelerine bakarak bu yargıya ulaşmamıştınız umarım.

herdem@karar.com

(Karar Gazetesi, 9 Ekim 2016)

Devami

Тарихимизнинг аччиқ хақиқатлари!

Бугун минтақамиз тарихига назар солар эканмиз бу ерда яшаб ўтган ва яшаётган уммат бошидан не не зулмли кунлар ўтгани кўз олдимизга келади. Ўтган асрдан то шу кунгача бу уммат устига келган бошқарув эгалари томонидан қилинган адолатсизликлар умматнинг қалбида ўчмас из қолдиргани барчага маълум. Яъни шу давргача умматнинг асл холатига бахо берсак, умматнинг яшаш тарзи асосан қўрқув асосига қурилди. Бу қўрқувнинг асл негизи, жафокаш халқ устида содир бўлган қатлиомлар, сургунлар, нохақ хибс этишлар хамда оммавий қирғинлар бўлди. Ушбу ўтган даврни зулмли бошқарув деб атайдиган бўлсак, зулмли бошқарув даврининг бошидан то бугунги кунгача ўз жигарларидан айрилаверган бу уммат қон йиғлади ва йиғламоқда. Минтақа ерларини унумдорлиги, ер ости бойликлари етарли бўлиши ва бу халқнинг мехнаткаш бўлишига қарамай боши қашшоқликдан чиқмаслигининг асосий сабаби ҳам унинг бошидаги золимларнинг зулми, найранги, хоинлиги бўлди.

Ушбу даврнинг бошидан токи бугунги кунигача назар солсак бу умматнинг ичидан етишиб чиққан, умматнинг аҳволига чин маънода қалби оғриган, уммат манффатларини ўз манффатларидан устун қўя олган ва умматнинг хор аҳволини ўзгартириш йўлини излашни ўз олдига мақсад қилган, чин маънодаги жафокаш, жонкуяр, журъатли ва шижоатли етакчилар кўплаб топилади. Ана шу етакчилар хар хил соҳаларда етишиб чиқиб жамиятдаги инсонларнинг хурматига, ишончига,олқишларига сазовор бўлдилар.

Аммо халқимизнинг асл фарзандларига нисбатан, золим бошқарувчилар томонидан душманларча муносабатда бўлинди ва бўлинмоқда. Ўзбекистон сиёсий саҳнасида ўзига хос ва муносиб ўринга эга бўлган йирик сиёсий шахсларни мураккаб ижтимоий ҳаёт йўллари, аянчли қисматлари ва ўта фожеали тугаган сиёсий фаолиятлари журналистлар ва тадқиқотчилар, сиёсатчилар, давлат ва жамоат арбоблари томонидан кўп гапирилди ва гапирилмоқда. Биз хам ана шундай етакчилар тўғрисида баъзи билганларимизни сизга хавола қилишга жазм қилдик. Шу ўринда алохида қайд қилмоқчи бўлган жихатимиз шулки, бу инсонларни хаётларини баён қилишимизда, бадий жихатидан кўра, сиёсий жихатларига эътиборимизни қаратдик. Бизнинг ушбу бошлаган кичик бир харакатимиз, яқин кунларда бошламоқчи бўлган катта ва хайрли ишнинг дастлабки қадамлари сифатида қабул қиласизлар.

Андижонда қатлиом. 1898 йил.19 май

(Дукчи эшон воқеасининг давоми)

Аскарларининг ўлимидан хабар топган рус армияси раҳбарлари Андижон халқини қиличдан ўтказишга фармон беради. Бу воқеадан хабар топган Фарғонанинг ҳарбий бошлиғи, 250 нафар қуролланган аскар билан Андижонга етиб келадида, янги шаҳарда кўзга кўринган “мусулмонни”, ёки Рус харбий босқинчиларини тилида айтсак, “босмачилар”ни отишга фармон беради. Шу куни минглаб мусулмонлар нохақ қатл этилди. Шунингдек, ҳеч нарсадан хабари йўқ оддий меҳнаткаш халқ, дехқончилик учун далаларига кетаётган жойларида қатл этилдилар. Қанчадан-қанча болалар етим, аёллар бева қолди. Шундан сўнг рус қумондони маҳаллий малай ҳокимларга эшонни тутиб келишга амр берди. Рус ялоқхўрига айланиб улгурган амалпараст мингбошилар ёнларига ўз кўппакларини олиб ишга киришиб кетдилар. Шаҳарда учраган ҳар бир саллалини, оқ дўппилини эшон муриди деб, қўл оёғини боғлаб тутиб келавердилар. Худди бугунги малай ҳокимларимизга, зомби сифат бўлиб қолган зобитларимизга ўхшаб, номики ҳалолу-пок инсонларни тутиб келаётганидек, минглаб инсонларни тутиб келиб, рус ҳарбийлари оёқлари остига тириклайин ташлаб беравердилар. Шундан кейин Андижон уезди бўйлаб жазо отрядларикезиб, қўзғолонга дахлдор кишилар калтакланди ва хибсга олинди.Шахсан унинг ўзи Андижон хибсхонасида ётган қўзғолон қатнашчиларини тепкилаб ураверди, оқибатда икки махбус чидай олмай ўлди ва бир неча киши қаттиқ жарохатланди. Қўзғолоннинг таъсир доираси бутун ўлкани, айниқса Фарғона водийсини қамраб олди. Мингтепа, Асака, Қува, Шахрихон, Новқат, Аравон, хамда Андижон,Наманган ва Ўш ахолиси фаол қатнашган эди. Маълумот ўрнида шуни келтириб ўтамизки, қўзғолон қатнашчиларидан 777 киши хибс этилиб, тергов қилинди. Кўп махбуслар калтак ва қийноқларга чидай олмасдан қамоқхоналарда жон таслим қилди. Терговдан сўнг 415 киши суд қилинди, улардан 32 нафари озод этилди. 380 нафар махбус ўлим жазосига махкум этилди. Императорнинг илтимосига кўра, 18 нафар махкум осиб ўлдирилди. Ўн беш нафари эса Сибирга сургун қилинди. Шунингдек Судқутчи, Тожик ва Қашқар қишлоқларидан туб ахолини кўчириб, уларнинг хонадонлари ер билан яксон қилиниб, ўрнига рус посёлкаларини бунёд этишга хукм чиқарилди.Бундан ташқари Мингтепа ва Андижон оралиғида қўзғолончиларга қўшилган 29 қишлоқни йўқ қилиб ташлаш хақидаги масалани кўтарганлар. Оқибат эса Хуқанд бўлисидаги 700 хонадон батамом йўқ қилинган.
Шу ўринда мухтарам ўқувчи эътиборингизни бугунги воқеликка қаратсак, бугунги кунда хам чин маънодаги мусулмонлар “экстремист”ларга айланди, 1999-йил 16-феврал воқеаси ҳукумат томонилан уюштирилганидан кейин беайб мусулмонлар қамоқларга ташланди, 2005-йил Андижонда мусулмонлар устида қирғин қилинди. Мусулмон махбусларнинг жонсиз таналари зиндонлардан тинмай чиқиб турибди. Аёлларнинг муслималарга хос ўралган рўмолларига ҳукумат идоралари қарши позициясини Ислом динини тушунмаслик ёки тушунишни хоҳламаслик оқибатида, тарбиясизларча очиқдан очиқ намойиш қилмоқда.

Оқ дўппи ва салла фалокати

Ўша давр анъаналарига кўра эркакларда,у ким бўлишидан қатъий назар бош кийимда юрар, яъни салла ёки оқ дўппи кияр эди. Харбийларга фармон берилдики, саллали, оқ дупписи бор эркакни олиб келасан, буйруғингга бўйсунмаса отасан дейилди. Истибдод солдатлари хар бир бош кийими бор кимсани, “Саники эшон” деб тутиб урар, ёки салла ўраган хар бир одамни Дукчи эшон муриди деб гумон қилиб, сўроққа тутарҳамда хибс этар эди. Бунинг натижасида, шаҳар халқи ҳамда расмий фуқоролар саллали бозорларга чиқолмай қолди. Оқ дўппидан асар ҳам қолмади. Кимдаки бўлса куйдириб йўқотди. Порахўрлик амалдорлар ичида ниҳоятда авж олди. Бечора халқни арз этар жойи қолмаган эди. Дунёпарст бўлиб кетган мингбошилар, бу жараёндан унимли фойдаланашиб, кимники шаҳарда дўкони бўлса, кечаси чақириб бориб; “Сени тутиб бераман, эшонни ҳовлисида кўрган эдим” деб, бор-будини суғуриб олишга ҳаракат қилар эди. Бу ҳодисалар бугунги кунда сизу-бизларни замонамизда оддий ҳақиқатга айланиб улгурди. Эшонни тутиш баҳонаси билан шаҳарда умумий тинтувлар, қамоққа олишлар шундай авж олдики, хатто қамоқҳоналар тўлиб кетиб, янги ҳибсхоналар барпо этилди. Бу даврда Тукистондаги барча ҳарбийлар бу тадбирга жалб этилган эди. Эски шаҳарда тўп-тўп солдатларюрар, кўрган кишисини урар, чопиб кетар эди. Бахорнинг охирги ойлари бўлиб, халқдаги “илик узилди” вақти эди, бунинг устига ҳаво иссиқ, халқ эса оч эди.

Эшонни топа олмаганидан ғазабга минган Фарғона губернатори келиб, “Агар халқ етакчиларини тутиб бермасалар, Андижон уездини тамоман отиш(қатлиом) қилишини айтиб дағдаға қилди. Ўзининг шахсий манфаатининг халқ манфаатидан устун кўрувчи хоин, малай, худбин кимсалар бундай фурсатдан унумли фойдаланиб қолишликка ҳаракат қилдилар. Шундай хоинлардан бир нечаси чор тарафга от солдирдилар.Ванихоят, Қодирқул мингбоши Андижон ҳокимига “рапорт” бериб, эшонни тутиб келганин баён қилди. Соат ўн бирлар чамасида Муҳаммадали эшонни янги шаҳарга олиб келинди. Шу ўринда эшон бобони бир фазилатига қойил қолиш керакки, ҳар қанча қийнасалар ҳам, урсалар ҳам, хатто жони узулгунга қадар, бирорта инсонни яъни бирорта ўзига эргашганларнинг исмини айтиб, на рус харбийларига, на ҳокимлик вакилларига номини айтмади(сотмади). Бундан ғазаби жунбушга келган Андижон ҳокими халқни кўчага чиқишини, яъни эшонни тамошо қилишга чақирди. Аммо халқнинг бирор вакили остона ҳатлаб кўчага чиқмади. Бу чиқмасликларининг икки сабаби бор эди; Аввало халқ Муҳаммадали эшондан яхшилик кўрган эди, яъни бир неча йиллар давомида эшон халқни иссиқ-совуғидан хабар олган, уйсизга уй берган, очга нон берган, оғир изғиринли қишдан халқни ҳам чорвасини ҳам эсон-омон чиқиб олишида бор-будини аямаган, хайр-саҳоватли, қўли очиқ, бир сўз билан айтганда халқ билан яшаган мард бошқарувчи эди. Бундай халқпарвар етакчисини юзига оёқ қўйишга жазм қиладиган “нонкўр” йўқ эди. Қолаверса бир неча кунги қатлларданҳокимятга нисбатан нафрати тўлганхалқ, итоатдан юз ўгирган эди.

Эшонни ушлаб келган хоин Қодирқулўша куниёқ эски шаҳар Андижонга оқсоқоллик лавозимига тайин этилди. Унга ёрдам берган Яъқуб қўрбошини эса, Қўқон қишлоққа мингбоши этиб тайинланди. Шахар тинчлигини сақлашлик Қодирқулга топширилган кундан бошлаб халққа зулмни шу даражада кучайтирдики, хар бир фуқоро Қодирқулни олдидан энгашиб, қуллуқ қилган холда ўтиши қонунга айланди. Бу хоинни қилгиликларини кўрган Рус амалдорлари хам, халқни ўзига “рукуъ” қилдиришга ўтиб олди. Бечора заҳматкаш халқ “шапкалик”ни кўрса ўрнидан туриб эгилиб салом бериш одатий холга айланди.

Ноҳақ асир олинган халқни жазоланиши.

Бу фурсатданфойдаланган мунофиқ сифат амалпараст кимсалар, ўзларига ёқмаган кимсаларни “эшонга қарашли” дея тутиб келар эдилар. Тутиб келинганлар албатта хибс этилар, ёки оломонни олдига олиб чиқиб ўлим даражасига қадар калтакланар эдилар. Тўрт солдат босиб турар, қўлидаги новда синибкетгунга қадар урар, чарчаса тўхтатар, чарчамаган бўлса янги новда билан уришни давом эттирар эди. Қирқ-эллик марта ургунга қадар дод деб овоз чиқариб турар, сўнг овози чиқмай хушидан кетар, сўнг иккинчи жабрдийдани олиб келар эди. Шу алфозда калтакланар ўлганларини ажратиб, тирикларини турмага олиб кирилар эди. Кунлардан бирида шундай холат юзбердики, мингбошилар воситасида, халқ турманинг олдига хайдаб келтирилди. Шундан сўнг турмадан беш кишини олиб чиқилиб, атрофига одамларни айлантириб қўйдилар. Ғазабга минган рус харбийлари барчаларини устларидаги кийимларини тортиб ечиб олди. Иккитасини милтиғини қўндоғи билан уриб ётғизиб,оёқ-қўлини боғладилар. Муйсафидхоин губернаторЧайковиский келиб, асирларга қараб; “Сизлар подшохнинг кимлигини билмас экансизлар” дея “Ур!” деб буюрди. Солдатлар тўплаб қўйилган калтаклар билан ура бошлади. Урилганларнинг орқалари ёрилиб, қонлари оқиб тушди. Иккинчисини тур деган эди тура олмагач, солдатлар судраб олиб чиқиб кетаётганида жони узилди. Барча олиб чиқилганларнинг баъзиси ўлди, баъзиси эса чала жон холатида турмага қайтарилди. Авом халқ нима қиларга ҳайрон, гапиришга мажоли йўқ холда уй-уйларига тарқалдилар.
(давоми бор)

Мақолада Фозилбек Отабек ўғлининг “Дукчи Эшон воқеаси” китобидан фойдаланилди

Манба

Devami

“БОСМАЧИЛАР” – “BOSMAChILAR” – “KORBAŞILAR”

918-1933 йилларда Фарғона водийси, Қашқадарё ва Сурхондарёнинг тоғли минтақалари, Бухоро ва Хоразм воҳаларида совет ҳокимиятига қарши қуролли кураш олиб борган ота-боболаримиз ўша даврда ҳукмрон бўлган босқинчилар томонидан “босмачилар” деб ном олди. 70 йил давомида тарихимиз мана шундай, бузиб ўқитилди…

“BOSMAChILAR”

1918-1933 yillarda Farg‘ona vodiysi, Qashqadaryo va Surxondaryoning tog‘li mintaqalari, Buxoro va Xorazm vohalarida sovet hokimiyatiga qarshi qurolli kurash olib borgan ota-bobolarimiz o‘sha davrda hukmron bo‘lgan bosqinchilar tomonidan “bosmachilar” deb nom oldi. 70 yil davomida tariximiz mana shunday, buzib o‘qitildi…

“BASMACILAR”-“KORBAŞILAR”

1918-1933 yıllarında Fergana vadisi Qaşqaderya ve Sulhanderya’nın dağlık mıntıkaları, Buhara ve Harezm vahalarında Sovyet işgaline karşı silahlı mücadele veren atalarımız, o dönemde hükümran olan işgalciler tarafından “Basmacılar” diye adlandırıldı. 70 yıl boyunca tarihimiz işte böyle yanlış okutuldu. Rus işgalciler “baskıncı”, “eşkiya”, “terörist” gibi anlamları kasdederek direnişçileri halkın gözünde aşağılamak istediler. Ama zamanla bu propaganda taktiği tersine döndü ve direnişin saygınlığı kavrama da hörmet kazandırdı. Bugün Türkistanlılar, “Basmacılar”ın torunları olmakla iftihar ediyorlar. Selam olsun o kahramanlara !

“БОСМАЧИЛАР”

Олмослардан кескир эди шамширингиз,
Тутун бўлиб тўзиб кетди тақдирингиз.
Минг йигитга арзирдингиз ҳар бирингиз,
От ўйнатиб юрмадингиз, босмачилар…

Тупроқ тўшак бўлди, болиш эгар бошда,
Умрингизнинг ярми ўтди тоғу тошда.
Жалолиддин каби мудом жаҳонгашта
Не кунларни кўрмадингиз, босмачилар.

Қўрғошинга қўрғон бўлди қоқ юраклар,
Кафан бўлди қонга ботган оқ яктаклар,
Сўнги макон бўлди гоҳо чакалаклар,
Одамдай ҳам ўлмадингиз, босмачилар.

Тушунмайин кимлар қарғаб, кимлар сотди,
Кўнглингизда алам, кўзда ёшлар қотди,
Билмай баъзан ўз болангиз тошлар отди,
Ёш деб гина килмадингиз, босмачилар.

Уйингизда сизни кутди кел деб, тўрам,
Келинчаклар кокиллари тарам-тарам!..
Кўнгилга ёр сиғарми, деб юртда қарам,
Жанггоҳлардан жилмадингиз, босмачилар.

Кенгашсангиз тор дунёлар кенг бўларди,
Эргаш ёқа бўлса, Шермат енг бўларди.
Бирлашсангиз ким ҳам сизга тенг бўларди,
Нечун аҳил бўлмадингиз, босмачилар?..

Бош эгсангиз – эгдингиз гоҳ дўст қасдида,
Далаларда, жалаларда, қор остида.
Эрк мисоли жилмайдингиз дор остида,
Душманга бош эгмадингиз босмачилар.

Китоб титиб топганларим – бари ёлғон,
Киноларга чопганларим – бари ёлғон.
Тиғ тутганга тиғ тутдингиз, сиз ҳеч он
Нон тутганга тегмадингиз, босмачилар.

Сизни десам кўзимда ёш ларзон-ларзон,
Нечун бунча адолатнинг нархи арзон?
Жаннат агар бўлса сизсиз жаннатмакон,
Беҳуда қон тўкмадингиз, босмачилар!..

Сиз йўқ, бунда кўтарилди дарпардалар,
Майдонларда бўлди қизиқ ҳангомалар,
Отдан тушди сариқ мўйлов саркардалар,
Афсус, афсус кўрмадингиз босмачилар.

Кўргандирсиз балки. Йўқса, жим бизларга
Қабрлардан қўл узатди ким бизларга?..
Бухорони тўпга тутган тўнғизларга
Сиз ҳам қилич сермадингиз, босмачилар.

Босмачимиш… Тутмайдими бир кун қони,
Ай таърифчи, ай тарихчи, ай бемаъни?..
Ҳамма сиздай ўз юртини севса қани!
Нелардин дарс бермадингиз, босмачилар.

Эркли элда сизни эслаш нақадар хуш,
Сизга ҳайкал қўйса арзир майдонлар бўш,
Оқ яктакда оқ арғумоқ миниб оқтўш
Мундоқ кўкрак кермадингиз, босмачилар.

Субҳидамда шеърим битдим кўзим тиниб,
Пойингизга келдим кўнглим бир ўксиниб,
Туринг энди бобо, десам, сиз хўрсиниб,
Жилмайдингиз – турмадингиз, босмачилар.

Олмос мисол кескир эди шамширингиз,
Тутун бўлиб тўзиб кетди тақдирингиз,
Минг йигитга арзирдингиз ҳар бирингиз,
От ўйнатиб юрмадингиз, босмачилар!

Муҳаммад Юсуф
_________________________

basmaci

Суратда: 1924 йил Фарғона атрофида бир гуруҳ “босмачилар” отиб ташланиши олдидан.

Suratda: 1924 yil Farg‘ona atrofida bir guruh “bosmachilar” otib tashlanishi oldidan.

 

“BOSMAChILAR”

Olmoslardan keskir edi shamshiringiz,

Tutun bo‘lib to‘zib ketdi taqdiringiz.

Ming yigitga arzirdingiz har biringiz,

Ot o‘ynatib yurmadingiz, bosmachilar…

 

Tuproq to‘shak bo‘ldi, bolish egar boshda,

Umringizning yarmi o‘tdi tog‘u toshda.

Jaloliddin kabi mudom jahongashta

Ne kunlarni ko‘rmadingiz, bosmachilar.

 

Qo‘rg‘oshinga qo‘rg‘on bo‘ldi qoq yuraklar,

Kafan bo‘ldi qonga botgan oq yaktaklar,

So‘ngi makon bo‘ldi goho chakalaklar,

Odamday ham o‘lmadingiz, bosmachilar.

 

Tushunmayin kimlar qarg‘ab, kimlar sotdi,

Ko‘nglingizda alam, ko‘zda yoshlar qotdi,

Bilmay ba’zan o‘z bolangiz toshlar otdi,

Yosh deb gina kilmadingiz, bosmachilar.

 

Uyingizda sizni kutdi kel deb, to‘ram,

Kelinchaklar kokillari taram-taram!..

Ko‘ngilga yor sig‘armi, deb yurtda qaram,

Janggohlardan jilmadingiz, bosmachilar.

 

Kengashsangiz tor dunyolar keng bo‘lardi,

Ergash yoqa bo‘lsa, Shermat yeng bo‘lardi.

Birlashsangiz kim ham sizga teng bo‘lardi,

Nechun ahil bo‘lmadingiz, bosmachilar?..

 

Bosh egsangiz – egdingiz goh do‘st qasdida,

Dalalarda, jalalarda, qor ostida.

Erk misoli jilmaydingiz dor ostida,

Dushmanga bosh egmadingiz bosmachilar.

 

Kitob titib topganlarim – bari yolg‘on,

Kinolarga chopganlarim – bari yolg‘on.

Tig‘ tutganga tig‘ tutdingiz, siz hech on

Non tutganga tegmadingiz, bosmachilar.

 

Sizni desam ko‘zimda yosh larzon-larzon,

Nechun buncha adolatning narxi arzon?

Jannat agar bo‘lsa sizsiz jannatmakon,

Behuda qon to‘kmadingiz, bosmachilar!..

 

Siz yo‘q, bunda ko‘tarildi darpardalar,

Maydonlarda bo‘ldi qiziq hangomalar,

Otdan tushdi sariq mo‘ylov sarkardalar,

Afsus, afsus ko‘rmadingiz bosmachilar.

 

Ko‘rgandirsiz balki. Yo‘qsa, jim bizlarga

Qabrlardan qo‘l uzatdi kim bizlarga?..

Buxoroni to‘pga tutgan to‘ng‘izlarga

Siz ham qilich sermadingiz, bosmachilar.

 

Bosmachimish… Tutmaydimi bir kun qoni,

Ay ta’rifchi, ay tarixchi, ay bema’ni?..

Hamma sizday o‘z yurtini sevsa qani!

Nelardin dars bermadingiz, bosmachilar.

 

Erkli elda sizni eslash naqadar xush,

Sizga haykal qo‘ysa arzir maydonlar bo‘sh,

Oq yaktakda oq arg‘umoq minib oqto‘sh

Mundoq ko‘krak kermadingiz, bosmachilar.

 

Subhidamda she’rim bitdim ko‘zim tinib,

Poyingizga keldim ko‘nglim bir o‘ksinib,

Turing endi bobo, desam, siz xo‘rsinib,

Jilmaydingiz – turmadingiz, bosmachilar.

 

Olmos misol keskir edi shamshiringiz,

Tutun bo‘lib to‘zib ketdi taqdiringiz,

Ming yigitga arzirdingiz har biringiz,

Ot o‘ynatib yurmadingiz, bosmachilar!

 

Muhammad Yusuf

Basmaci

 

Devami

Şanghay İşbirliği Örgütü liderliği Özbekistan’da (Özbekçe ve Türkçe)

12.07.2015

Kısa adı ŞİÖ olan Şanghay İşbirliği Örgütünün bu yılki zirve toplantısı Rusya’nın Ufa şehrinde sona erdi. Bu toplantıda örgüt üye sayısının 8 çıkarılması kararlaştırıldı. Şu ana kadar Rusya, Çin, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’dan oluşan ŞİÖ Hindistan ve Pakistan’ın de üye olacağı bildirildi.

ŞİÖ öncelikli olarak üye ülkelerin Orta Asya güvenliği ile ilgili sorunlarına eğilme amacını taşımaktadır; başlıca tehditler olarak terörizm, ayrılıkçılık ve aşırılıkçılığı gösterir. Taşkent’te yapılan ŞİÖ 16-17 Haziran 2004 zirvesinde, Bölgesel Antiterörizm Yapısı (RATS) kuruldu. 21 Nisan 2006’da, ŞİÖ antiterörizm kapsamı altında uluslararası uyuşturucu suçlarıyla mücadele etme planını açıkladı.

ŞİÖ genel sekreteri Grigory Logninov Nisan 2006’da ŞİÖ’nün askeri bir blok olma niyetinin bulunmadığını açıkladı; bununla birlikte “terör, aşırılıkçılık, ayrılıkçılık” tehdidinin artışının kapsamlı bir askeri müdahaleyi zorunlu kıldığını da belirtti.

ŞİÖ birkaç defa ortak askeri tatbikat düzenlemiştir. İlki 2003 yılında tatbikatın ilk aşaması Kazakistan’da, ikinci aşaması ise Çin’de gerçekleştirildi.

Daha büyük kapsamlı olan Çin-Rus ortak Peace Mission 2005 tatbikatı ise, 19 Ağustos 2005’te ŞİÖ çerçevesi dışında düzenlendi. Tatbikatların başarıyla tamamlanmasının ardından Rus yetkililer bu tür tatbikatlara gelecekte Hindistan’ın da katılacağı ve ŞİÖ’nün askeri bir nitelik kazanacağını dile getirmeye başlamıştır.

2006 ŞİÖ savunma bakanları toplantısında belirlendiği üzere, 2007’de Rusya’nın Ural Dağları yakınlarındaki Chelyabinsk bölgesinde ortak askeri tatbikat düzenlenmiştir. Ekim 2007’de Tacikistan başkenti Duşanbe’de güvenlik, suç ve uyuşturucu trafiği konularında kapsamlı işbirliğine gidilmesi amacıyla ŞİÖ ile Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü arasında bir anlaşma imzalanmıştır.

ШҲТнинг навбатдаги йиғилиши Тошкентда бўлади

Шанхай Ҳамкорлик ташкилоти (ШҲТ)нинг навбатдаги йиғилиши 2016 йил сентябрнинг биринчи ярмида Тошкентда ўтказилади.

Бу ҳақда бугун Уфада ўтаётган ШҲТ саммитида маълум қилган президент Ислом Каримовга кўра, ҳозирча аниқ қайси санада бўлиши маълум эмас.

“Биз раислик қилувчи мамлакат сифатида ШҲТнинг келгусидаги ишлари натижаси учун масъулиятни ўз зиммамизга оламиз”, деди президент Каримов.

Ozodlik

Devami

AB, Orta Asya’daki hak ihlallerine yoğunlaşıyor

15.06.2015

AB Dışişleri bakanları 22 Haziran’da yapacakları toplantıda Orta Asya ülkelerindeki insan hakları ihlallerini masaya yatıracak

Avrupa Birliği (AB)’nin Orta Asya ülkelerindeki insan hakları ihlalleri ile ilgili sorunlarla ilgili kararlar ve konuyla ilgili tedbirler alacağı bildirildi.

AB dışişleri bakanlarının 22 Haziran’da Lüksemburg’da yapacağı toplantıda Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan ile ilişkilerin ana hatlarını belirleyen bir belgeyi kabul etmesi bekleniyor.

“Avrupa Birliğinin Orta Asya Stratejisi” adlı bu belge taslağında AB, Orta Asya’da insan hakları, özellikle barışçıl toplantılar yapmak, STK oluşturmak, ifade ve din özgürlüğü, kadın, çocuk ve azınlık hakları alanlarında somut adımların atılması öngörülüyor.

Bunun yanı sıra AB bu ülkelerdeki işkence sorununu ortadan kaldırmak için ciddi girişimlerde bulunacak.

ABD ve AB, insan haklarının sistematik ihlaline rağmen kaynaklar açısından zengin ve stratejik öneme sahip Orta Asya ülkeleri ile yakın bağları korumaya devam ediyor.

Bölgedeki ülkelerden bazılarının 25 yıldır bir kişinin otoriter yönetimi altında yönetildiği biliniyor. AB taslak belgesine göre Orta Asya’nın beş ülkesi ile insan hakları konularının görüşmeleri sivil toplum örgütlerinin katılımı ile yapılmalı.

AB Orta Asya ülkeleri ile her yıl diplomatik düzeyde yapılan toplantılarda insan hakları konusunun reforme edilmesini görüşüyor. Ancak gözlemciler bu girişimlerin bugüne kadar ciddi etki oluşturmadığını ifade ediyor.

Dünya Bülteni

Devami

Sovyet rejimi Hive Hanlığı’nı 95 yıl önce yıkmıştı

95 yıl önce Timur devletinin uzantısı olan Hive hanlığı Sovyet yönetimi tarafından ortadan kaldırıldı

Hive Hanlığı, Timur devletinin parçalanmasından sonra 16.Yüzyılın başlarında Türkistan’ın kuzeyinde ortaya çıktı. Lenin yönetimindeki Sovyet rejiminin yerli uzantıları tarafından 1920 yılında bitirildi.

1917 yılında Ekim devriminden sonra Lenin yönetimi Türkistan’daki halklara özgürlük sözü verdi. Ancak kısa sürede yeni sömürge politikası oluşturan Bolşevik rejimi Türkistan’a kendi adamlarını gönderdi ve burada sözde Halk Cumhuriyeti kurma teşebbüsleri başlattı.

Bu dönemde Türkistan’da Buhara Emirliği, Kokand ve Hive hanlığı olmak üzere üç mahalli devlet vardı.

1918 yılında Kokand’da Ruslardan bağımsız olarak kurulan Kokand Cumhuriyeti Lenin yönetimi tarafından kanlı şekilde ortadan kaldırıldı.

Hive hanlığının yerine Harezm Halk Cumhuriyeti kurulması planlandı. Bunun için Moskova’daki Sovyet rejiminin uzantıları Harezm’de “Genç Hiveliler” adında bir araya geldi ve Hive hanına kaşı ayaklanmaya önderlik etti. Bu gelişmeler üzerine son Hive Hanı Cüneyd Han Sovyetlere ve onların yerli uzantılarına karşı koymaya çalıştı, ama başarılı olamadı. Tahtından vazgeçmek mecburiyetinde bırakıldı.

Sovyetlerin etnik kimlik politikasını yöneten Stalin, Harezm Halk Cumhuriyeti topraklarını yeni oluşacak Özbekistan ve Türkmenistan Sovyet Sosyalistik cumhuriyetleri arasında paylaştırdı. Böylece Türkistan halklarına verilen özgürlük vaatleri tamamen unutularak Orta Asya’da SSSR birliğine bağlı beş Komünist Özerk Cumhuriyet kurulmuş oldu.

Dünya Bülteni

Devami