Yeni Zelanda Katliamını Unutmayacağız!

“Allah’ın mescidlerinde onun adının anılmasını men’edenlerden, onların harab olmasına koşandan daha zaalim kimdir? Onların (hakkı) oralara korkak korkak girmekden başkası değildir. Dünyâda rüsvaylık onlarındır. Âhiretde en büyük azâb da yine onların” (Bakara Suresi, 114.ayet)

Avustralya kıtasındaki  Yenizelanda’nın Christchurch şehrinde, bugün iki camiide Cuma namazı için gelen cemaate yönelik büyük bir katliam gerçekleştirildi. 50’den fazla Müslümanın şehid olmasıyla sonuçlanan silahlı saldırıda 20’si ağır 48 kişinin de yaralı olduğu bildiriliyor. Tarihe 15 Mart 2019 Yeni Zelanda Camii Katliamı olarak geçen olay hakkında TÜRKİSTANDER adına bir basın açıklaması yapıldı. Açıklama metni aşağıdadır:

Bugün Dünya müslümanları olarak büyük bir katliamı daha yaşadık. Yeni Zelanda’da ibadet için iki camiiye gelen müslümanlar, ırkçı bir kaç “Hristiyan- Beyaz”ın  silahlı saldırısına uğrayarak 50’den fazla şehid verdiler. Kardeşlerimizin elinde silah yoktu, bulundukları bölgede kimseyle savaş halinde değillerdi. Hepsi tamamen sivildi ve  ibadethanelerde Allah’a kulluklarını izhar etmek için toplanmışlardı.

Olayı tertipleyen kişi, isminin Brenton Tarrant ve Avustralyalı olduğunu söyleyen kaatil yayınladığı 72 sayfalık manifestoda bu olayı “beyaz adamın topraklarına gelen göçmenleri engellemesi” olarak tarif etti. Daha önce Norveç’te 77 kişiyi öldüren Breivik‘ten ilham aldığını, Bosna katliamcılarının izinden gittiğini, özellikle Türk düşmanı olduğunu ve bu katliam için iki seneden beri hazırlık yaptığını belirtti.

Batılılar yine bu olayın bir terör eylemi değil  münferit bir hadise olduğunu savunacaklar. Uzun süreden beri bütün Avrupa ve Amerika ülkelerinde göçmenlere, Müslümanlara, siyah renkli insanlara yönelik bu saldırılar aralıksız devam ediyor. Batılılar hiç bir saldırıyı “terör” olarak yargılamadılar. Hepsini, sanki hak verircesine hep “psikolojisi bozuk kişilerin bireysel tepkileri” olarak tanımladılar. Alman Gizli Servisi tarafından organize edilen ve 9 kişinin öldürüldüğü “dönerci cinayetleri” bile ört bas edildi. Çünkü yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı Avrupa’da ve Amerika’da iktidardadır. Kim daha fazla göçmen/ Müslüman/ yabancı düşmanlığı yaparsa o daha çok oy alıyor. Donald Trump gibi birisini ‘Başkan’ seçmeye bile utanmadılar. Sağcı- solcu bütün partiler ırkçılık yarışında. Elbette az sayıda da olsa erdemli insan göçmenlerle, aşağılanan farklı din ve kültür mensuplarıyla omuz omuza dayanışmaktadır.

Türkiye’de ise Afrikalı, Suriyeli veya Türkistanlı göçmenlere yönelik yabancı düşmanlığına özenen bazı gruplar, sadece mide bulandırmaktadır.

Eğer 77 kişinin katili Breivik sadece eylemiyle bireysel olarak değil, bu eyleme temel oluşturan ideolojisiyle birlikte yargılansa ve ırkçılık/ yabancı düşmanlığı mahkum edilseydi, Avrupalı liderler, Hristiyanlar bu vahşeti lânetleseler, bu konuda erdemli bir çizgide konsensus oluştursalardı, şimdi bu eylemler bu kadar azgın bir şekilde yayılmazdı.

Avusturalya kıtasındaki bu katliamla eş zamanlı olarak Hollanda’da 100 kadar ırkçının Faslı bir ailenin evine saldırması tesadüf değildir. Aynı gün İsrail askerleri Mescid-i Aksa’ya girerek cemaate saldırmış, kadınları ve Cami görevlilerini yerlerde sürüklemeye cüret etmişlerdir. 20. asırda İsrail’i kurmuş olan Batılı devletler,  21. yüzyılın başında “Haçlı seferini” başlattıklarını ABD Başkanı Bush’un ağzından ilan ettiler. Halkı müslüman olan ülkelerdeki iktidarlar ise çoğunlukla Batılı devletlerin kuklası durumundadır.

Camiilere, ibadethanelere, sivil insanlara yönelik bu vahşi saldırılar çağımızdaki büyük mazlumiyetimizin her alanda devam ettiğini gösteriyor. Yeni Zelanda’da şehid olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyor, Türkistanlı muhacirler olarak Dünya mazlumlarıyla dayanışma içerisinde olduğumuzu bildiriyoruz.

“Hepimiz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz”.

TÜRKİSTANDER GENEL MERKEZİ

 

Devami

İstanbul’da “Ben de Uygur’um, Ben de Doğu Türkistanlıyım” mitingi yapıldı

 

Bugün İstanbul Beyazıt Meydanı tarihi günlerinden birini yaşadı. Binlerce Türkistanlı ve Türkiyeli müslüman, Doğu Türkistan’da Çin işgal yönetimi tarafından sürdürülmekte olan zulümleri protesto etti. Doğu Türkistan buluşmasına Doğu Türkistan dernek ve vakıflarının yanı sıra Uluslararası Hukukçular Birliği Genel Sekreteri Necati Ceylan, Hoca Ahmet Yesevi Vakfı Başkanı İlyas Saka, Türkistander Başkanı Burhan Kavuncu ve bir çok siyasetçi, STK temsilcisi destek verdi.

Saat 12’de Beyazıt Meydanı’nda toplanan kalabalık tekbir ve sloganlarla, Doğu Türkistan’ın yalnız olmadığını ilan ediyordu. Program, Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği Genel Başkanı Hidayet Oğuzhan‘ın hazırlanan Basın Açıklaması’nı okumasıyla başladı.

Hidayet Oğuzhan konuşmasına başlarken “Bütün Türkistan boylarını, Özbekleri, Kazakları, İslam ümmetinin bütün şubelerini ve dünya mazlumlarını, Türkleri, Kürtleri, Arapları, Afrikalıları Doğu Türkistan’ın ıztırabını paylaşmaya, hep beraber  “Ben de Uygurum, Ben de Doğu Türkistanlıyım” diye haykırmaya çağırdı. Oğuzhan:  “Türkistan coğrafyasında bir tarih kapatılmak üzere, bir millet yok ediliyor , bir medeniyet yok ediliyor , kültürel ve ırki soykırım sürüyor.izzet ve namuslar çiğneniyor,minareler susturuyor, camileri yıkılıyor kuran ve kutsallar yakılıyor. Bugün burada herkesi etnik kimlikleri, töreleri,inançları ve değerleri ne olursa olsun Bir İnsan olarak kendilerine düşen mes’uliyet ve mecburiyetlerini yapmaya davet etmek için toplandık. Bugün Türklüğün, Müslümanlığın ve insanlığın sınav günüdür, bugün Doğu Türkistan meselesinin, Türklerin,  Azeri’nin, Özbeklerin, Kırgızların, Kazakların, Kürt’lerin,  Arapların,  Afrıkalının,  Asyalının, Batılının, Doğulunun, Ümmetin ve vicdanı olan bütün insanlığın meselesi olsun isteriz. Herkesin #BendeUygurum #BendeDoğuTürkistanlıyım
demesini ve haksızlığın, hadsizliğin ve zulmün karşısında durmasını istemek için bugün buraya toplanmış bulunuyoruz” dedi.

(Basın Açıklaması’nın tam metni aşağıda)

Daha sonra Alperen Ocakları İstanbul Şubesi, Doğu Türkistan Kültür Derneği Başkanı Seyit Tümtürk ve bazı siyasetçiler duygu ve düşüncelerini paylaştılar. Günün son konuşmasını Türkistander Genel Başkanı Burhan Kavuncu yaptı.

Kavuncu konuşmasında şunları söyledi:

“Şu meydandaki her kardeşimizin  en az bir akrabası ya şehit oldu, ya toplama kamplarında veya hapishanelerde. Bunun için Doğu Türkistan’da yaşadığımız büyük acıları size tekrar anlatmama gerek yok.

Ben bazı hususların altını çizmek istiyorum. Doğu Türkistan’daki Çin işgali, Batı Türkistan’ı da tehdit etmektedir. Özellikle Kırgızistan ve Tacikistan Çin tehdidiyle karşı karşıyadır. Çin ordusu sınır bölgesinde Tacikistan topraklarını işgal etmeye başlamıştır. Tacikistan’ın satılmış devlet başkanı İmamali Rahmanov Çin’den para alarak sınır bölgesindeki ülke topraklarının işgal edilmesine izin vermektedir. Bütün Batı Türkistan, Çin tehdidi altındadır. Bu sebeple bizim Özbek, Uygur, Kazak demeden, hep birlikte Çin işgaline karşı durmamız gerekmektedir.

Bir diğer husus, Doğu Türkistan mücadelesi dünyanın en temiz, en saf, Allah’ın rızasına en yakın bir mücadeledir. Bu mücadele ne bir mezhep mücadelesi, ne etnik bir mücadele, doğrudan doğruya hak ve batılın bir mücadelesidir. Allah’ın razı olduğu ve Allah’ın yardımına mazhar olacak bu mücadeleyi kimsenin kirletmesine izin vermeyeceğiz. Özellikle Çin büyük şeytandır ama Amerika en büyük şeytandır. Amerika’nın dünyada yardım ettiği, himayesine aldığı hiç bir millet, hiç bir topluluk iflah olmamıştır. Biz Amerika’dan yardım da istemiyoruz, destek de istemiyoruz. Amerika bize uzak dursun yeter. Bize Allah’ın yardımı yeter diyoruz. Amerika bizi, kendi içimizde bölerek ‘Amerikancı Uygurlar, Amerikancı Özbekler, Kazaklar’ diye gruplaştırarak, birbirimize düşürmek istiyor. Eğer biz bunun fitnesine, fesadına, iğvasına kapılırsak Allah’ın yardımından mahrum kalacağımızı unutmamalıyız.

Son olarak Çin Komünist Partisi, komünist ismini kullanmasına rağmen dünyanın en vahşi kapitalist ülkesinin hakimidir. Çin devleti dünyanın en ucuz iş gücünü kullanarak, işçi ücretlerini, emeğin hakkını bütün dünyada düşürerek, ucuz ve kalitesiz mal üretmektedir. Çin malı denilince herkesin aklına ilk önce bu geliyor. Ucuz ve kalitesiz üretim. Şimdi bu ucuz ve kalitesiz mallarına, Türkiye’den Aydınlık gazetesi ile Sabah/ a haber grubunu da katmış. Parayla yaptırdığı yalan haberleri bunlara yayınlatıyor. Doğu Türkistan’ın Müslüman halkını arkadan vuran bu yalancıları da burada kınıyoruz”.

 

BASIN AÇIKLAMASI METNİ

23 Şubat Basın Açıklaması

 

#Ben deUygurum #Ben deDoğuTürkistanlıyım BasınAçıklaması

#Ben de Uygurum #Ben Kazağım #Ben Kırgızım  #Ben Özbeğim      #BenDoğu Türkistanlıyım #AnnemNeredeBabamNerede #KardeşlerimNerede #HeyitiSerbestBırak  #HalkımıSerbestBırak #ToplamaKamplarınıKapat

Türkistan coğrafyasında bir tarih kapatılmak üzere, bir millet yok ediliyor , bir medeniyet yok ediliyor , kültürel ve ırki soykırım sürüyor.izzet ve namuslar çiğneniyor,minareler susturuyor, camileri yıkılıyor kuran ve kutsallar yakılıyor. Bugün burada herkesi etnik kimlikleri, töreleri,inançları ve değerleri ne olursa olsun Bir İnsan olarak kendilerine düşen mesuliyet ve mecburiyetlerini yapmaya davet etmek için toplandık. Bugün Türklüğün,Müslümanlığın ve insanlığın sınav günüdür, bugün Doğu Türkistan meselesinin,Türklerin, Azeri’nin, Özbeklerin, Kırgızların, Kazakların, Kürt’lerin, Arapların, Afrıkalının, Asyalının, Batılının, Doğulunun, Ümmetin ve vicdanı olan bütün insanlığın meselesi olsun isteriz. Herkesin #BendeUygurum #BendeDoğuTürkistanlıyım
demesini ve haksızlığın, hadsizliğin ve zulmün karşısında durmasını istemek için bugün buraya toplanmış bulunuyoruz.

Malum olduğu üzere, Çin’in Doğu Türkistan’da son iki senedir sürdürmekte olduğu asimilasyon ve imha politikası, üç alandaki uygulamalarla Doğu Türkistan’ın varlığına son vermeyi hedeflemektedir: Bunlar: Toplama kampları, Çinli-Uygur akrabalaştırma projesi ile bütün inanç ve kimlikleri Çinlileştirme politikasıdır. Bir halkı yok etme yönündeki bu hamlelerin yarattığı ızdırap ve çığlıklar, ne kadar bastırılmak istense de arşa kadar yükseldi. Mazlumların feryadını duymayan kalmadı. Dünya ve Türkiye kamuoyunda meydana gelen infial ve Türk milletinin iftiharı olan Abdurehim HEYİT’in şehit edildiği haberinin yayılması üzerine, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ve Hükümet sözcüsü milletin hissiyatına tercüman olarak birer açıklama yaptılar. Bu açıklamalarda özetle şunlar söylendi:
“Uygur Türklerinin ve diğer Müslüman toplulukların temel insan haklarını ihlal eden uygulamalar, özellikle son iki yıl içerisinde ağırlaşmış ve uluslararası toplumun gündemine taşınmıştır.
Özellikle Ekim 2017’de “Tüm Dinlerin ve İnançların Çinlileştirilmesi” siyasetinin resmen ilan edilmesi, Uygur Türklerinin ve bölgedeki diğer Müslüman toplulukların etnik, dini ve kültürel kimliklerinin tasfiye edilmesi hedefi doğrultusunda atılmış yeni bir adım olmuştur.
Keyfi tutuklamalara maruz kalan bir milyondan fazla Uygur Türkünün toplama kamplarında ve hapishanelerde işkence ve siyasi beyin yıkamaya maruz bırakıldıkları artık bir sır değildir.
Kamplarda alıkonmayan Uygurlar da büyük baskı altında bulunmaktadır.
Yurtdışında yaşayan Uygur asıllı soydaş ve vatandaşlarımız bu bölgedeki akrabalarından haber alamamaktadır. Binlerce çocuk ebeveynlerinden uzaklaştırılmış, yetim kalmıştır.
21. yüzyılda toplama kamplarının yeniden ortaya çıkması ve Çin makamlarının Uygur Türklerine yönelik sistematik asimilasyon politikası insanlık adına büyük bir utanç kaynağıdır”.
Dışişleri Bakanlığı açıklamasında ayrıca “Türk kamuoyunun Doğu Türkistan’daki ağır insan hakları ihlalleri konusundaki tepkisinin Çin makamlarınca dikkate alınması, Uygur Türklerinin temel insan haklarına saygı gösterilmesi ve toplama kamplarının kapatılması” istenmiş, BM bu insanlık trajedisinin sona erdirilmesi için etkili adımlar atmaya çağırılmıştır.

Türkiye’nin resmi tepkisini bildirmesinin üzerinden 24 saat geçmeden Çin’in resmi basını, Abdurehim Heyit’in hayatta olduğunu iddia eden bir video yayımladı. Ardından Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ve Ankara Büyükelçisi, pişkin ve küstahça toplama kamplarını savunarak Türkiye’ye karşı nezaketsiz, kustah bir uslüpla cevap verdiler.
Yayımlanan 26 saniyelik bu video bile Çin’in utanmazlığının, sanatçıları hapislere
doldurduğunun itirafıdır. Doğu Türkistanlılara yapılan işkencelerin yeni bir ispatıdır. Abdurehim Heyit, ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmeden ve rahat bir şekilde konuşamadan, yapılan açıklamaları kabul etmiyoruz.
Ve biz de onlara diyoruz ki: Ey Çin ! Daha önce şehit edildiği haberlerini aldığımız  şahsiyetlerin de hayatta olduklarına yönelik video görüntülerini yayınla! Ünlü Tıp profesörü Halmurat Ghopur nerede? Dünyaca meşhur tarihçi Prof.Dr.Rahile Davut’tan tam onüç aydır haber alınamıyor. Yaşıyorlarsa videosunu görmek istiyoruz. İslam aleminin iftiharı olan Abdulkerim Abdulveli, Abdulhamid Damolla, Muhammed Salih Damolla vr Abdulahad Han Mahdum gibi nice alimlerimizin öldüğünü açıkladın, cenazelerini vermedin. Alimlerimizi, aydınlarımızı, işadamlarımızı, sanatçılarımızı, sporcularımızı serbest bırak! Akrabalarımızı serbest bırak. Halkımızı serbest bırak ve Çin nazi kamplarını şartsız olarak kapat.

Çinin Doğu Türkistana Yabancı gözlemci çağırma oyununu kabul etmiyoruz.
Çinin kamp iddialarımızı çürütme gayretinde yabancı ülke heyetlerini tertip ve tezgah ortamında Doğu Türkistan’a gözleme için çağırmasının Çin gibi baskıcı ve dikta rejimin organizasyonda adil ve şeffaf olmayacağından dolayı bu tür tek taraflı, kontrollü ve düzmece ziyaretler neticesinde sunulacak her türlü açıklama ve raporu tamamen reddediyor ve kabul etmediğimizi ilan ediyoruz.

Bunun karşılığında Doğu Türkistan diasporası olarak Türkiye başta olmak üzere BM, İİT, Arap Birliği, uluslararası İnsan Hakları Örgütleri ve Doğu Türkistan Diasporası vekillerinden teşkil eden bağımsız bir Teftiş heyetinin Doğu Türkistan’a gitmesi talebinde bulunuyoruz. Bu heyetin sağlıklı, adil ve şeffaf gözlem ve incelemelerde bulunabilmeleri için ziyaret esnasında Çin yönetiminin tamamen devre dışı kalmasını talep ediyoruz,  Aksi tadirde Çin’in uyduruk model tertipleri çerçevesinde yapılacak bütün yabancı gözlemci ziyaretlerini bir tiyatro olma dışında bir anlamı olmadığını ilan ediyoruz.

İşbu nedenle Türkiye’deki Doğu Türkistanlı Sivil Toplum Kuruluşları olarak Çin’in Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında tutulan akrabalarımıza sahip çıktığımızı gösterebilmek amacıyla bu Basın Açıklamasını yapmaktayız.
2050 senesine kadar Dünyaya hakim olma rüyasına ulaşmayı hedefleyen işgalcı Çin, tek Çin-Tek Millet (Çin Milleti ve Çin Devleti) yaratmak açısından projenin çok önemli bir kısmı olan Doğu Türkistan için Uygurların yok edilmesi veya tamamen Çinlileştirilmesi hedeflenmiştir. Hedefe ulaşmak için olağan üstü bir operasyona hızlı geçiş yapan Çin 70 senelik zulüm politikasını bir anda zirveye çıkarmıştır.

BM ve Uluslararası İnsan Hakları teşkilatları temsilcileri, herhangi bir yargı kararına dayanmaksızın toplama kamplarına konulan kişi sayısının 1 milyonu aşkın olduğunu iddia etmişti. Gayri resmi kaynaklar ve bulgulardan yola çıkarak 3 ile 5 milyon kadar insanın kamplarda tutulduğu kanaatindeyiz. Toplama kamplarında ırkî ve dinî aşağılama esaslı Çinlileştirme projesi yürütülmektedir. Kamp veya hapishanelerde şehit edilen veya hayatını kaybeden vatandaşlarımızın cenazeleri verilmemekte mezarları gösterilmemektedir.

Ayrıca “kardeş aile projesi” adı altında Çin Komünist Partisi üyeleri veya istihbarat elemanları, erkekleri hapse atılan ailelerimizin evlerine yerleştirilerek birlikte yaşamaya zorlanmakta, genç kızlarımız Çinli erkeklerle evlendirilmeye mecbur bırakılmaktadır.

Müslüman Türkistan halkı içki içme ve domuz eti yemeye zorlanmaktadır. Doğu Türkistan ile dışarıdan irtibat kurmak, telefonla görüşmek imkânsız hale gelmiştir. İrtibat kurulanlar direkt hapse atılmakta, hapse atılanların akıbetinden ise haber alınamamaktadır.

Çin’in Doğu Türkistan halkının milli, dini ve kültürel kimliğine yönelik başlattığı Çinlileştirme politikasını gerçekleştirmek için her türlü asimilasyon tuzakları, aile planlama ve Çinli göçmen-yerleşimci politikaları ile bölgenin demografik yapısının değiştirme icraatları tam hız ilerlemektedir. Böylece 40 milyonluk Müslüman Türk halkı dünyanın göz önünde etnik ve kültürel büyük bir soykırıma maruz kalmaktadır. Dil, kültür, medeniyet miraslarımız, camilerimiz yok edilmekte, Uygur kızları meslek edindirme bahanesi ile Çin’e gönderilmekte, kızlarımız Çinlilerle zorla evlendirilmektedir. Ebeveynleri toplama kamplarında tutulduğundan dolayı başı boş kalan masum çocuklar da özel hazırlanmış mankurtlaştırma kamplarında Çinlileştirmeye tabi tutulmaktadır.

70 yıldan beri işgal altında olan ata yurdumuz Doğu Türkistan geçmiş yıllarda büyük katliamlar yaşadı. 1991’de Barın Katliamı, 1997’de Gulca Katliamı, 2009’da Urumçi katliamlarında onbinlerce Doğu Türkistanlı öldürüldü. Kadın erkek Türkistanlıların infaz görüntüleri hala hafızalarımızdadır. Doğu Türkistan halkı bu katliamlara rağmen asla teslim olmadı. Fakat şimdi yaşadığımız 2017 sonrası dönem artık bir TOPLU İMHA OPERASYONU’dur. 21. Asırda yeni bir Endülüs olayı yaşanıyor.

Bütün insanlığa, İslam alemine ve Türk dünyasına sesleniyoruz. Bizim sesimiz olun. Ben de Uygurum! Ben de Kazak’ım! Ben de Doğu Türkistanlıyım! Diyerek bizim acımızı, bizim derdimizi paylaşın.
Son olarak Sayın Cumhurbaşkanımız ve İslam Dünyası liderlerinden bu basın açıklamamız aracılığı ile halkımız adına iletmek istediğimiz ve çok aciliyet arz eden taleplerimiz olacaktır.
1-Çinliler zaten üstü açık hapishaneye çevrilmiş olan Doğu Türkistan’da dünyada başka bir örneği olmayan sözde “Eğitim merkezleri” adını verdiği Nazi kamplarında halkımıza karşı kültürel, dinî ve ırkî soykırım yapmaktadır. Bu kamplar derhal kapatılmalıdır.
Buralara hapsedilen aydınlar, sanatçılar, din adamları, iş adamları, bütün Doğu Türkistanlılar serbest bırakılmalı, 21. Asrın bu utanç uygulaması sona ermelidir.

2-Kutsal ve namus saydığımız evlerimize ve ailemizin içine göçmen Çinlileri yerleştirilmektedir. Bu çirkin ve ahlaksız uygulama derhal durdurulmalıdır.

3-Açıkça ilan ettiği Türkleri ve İslam dinini Çinlileştirme politikaları ile Uygurca, Kazakça ve diğer Türk dilleri, kültür ve kimliklerimiz ve bütün manevi değerlerimiz yok edilmektedir, buna derhal dur denmelidir.

Evlerimiz ve sokaklarımız virane hale dönmüş, kökleri binlerce seneye uzamış şanlı ve asil bir millet göz göre göre yok edilerek yer yüzünden silinmek istenmektedir. Çin’in Doğu Türkistan’da yürütmekte olduğu bu insanlık dışı uygulamalar derhal durdurulmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın mesele ile ilgili bizzat alakadar olup diplomatik girişimlerin başlatılması ve gerekli adımların atılmasını arz ediyoruz.

Hidayet OĞUZHAN
Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği Platformu

 

Devami

Türkiye Dışişleri Bakanlığı: “Hukuksuz Uygulamalardan Kaygıları ve Uygur Hassasiyetimizi İlettik”

Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu TBMM’de Doğu Türkistan’daki toplama kamplarının varlığını ve asimilasyon uygulamalarını Çin Kararnamesine atıfta bulunarak açıkladıktan sonra, “hukuksuz uygulamalardan duyulan kaygıları ve Uygurlar konusundaki hassasiyeti” Çinli yetkililere “kuvvetli bir şekilde” ilettiklerini belirtti 

 

21 Ocak 2019

TBMM’de HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun soru önergesine 18 Ocak 2019 günü yazılı bir cevap veren Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, kamuoyunun tartıştığı “Doğu Türkistan’daki toplama kampları ve hak ihlalleri” konusuna net bir açıklama getirdi. Mecliste okunan açıklamaya göre, Çin daha önce mevcudiyetini inkar ettiği  “yeniden eğitim kamplarını”  9 Ekim 2018 tarihinde yürürlüğe giren bir kararname ile resmen kabul etti. “Çin Halk Cumhuriyeti Terörle Mücadele Kanunu’nun Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygulama Usulünün Gözden Geçirilmesi Hakkında Karar” ismiyle yasaya eklenen metin, toplama kamplarının varlığını ve buralarda ‘eğitilen’ insanlara asimilasyon uygulandığını teyit ediyor.

Dışişleri Bakanlığı’nın herhangi bir yorum yapmadan aktardığı “Terörle Mücadele Kanunu’na ek Karar” metnine göre “terör örgütlerince kandırılan Çin vatandaşlarına Çin tarihi, Çin kültürü, Çince ve aşırılık karşıtı mevzuat ve en az bir meslek”  öğretildiği ileri sürülmektedir.  “İleri sürülmektedir” ifadesi de Dışişleri Bakanı’na ait. Bakan’ın açıklamasında ayrıca “kamplardaki Uygurların ve diğer müslümanların sayısı hakkında bir açıklama yapılmamıştır” denildi.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun HDP’li Gergerlioğlu’nun sorusuna verdiği cevapta,  BM’de Çin’deki durumun görüşüldüğü İnsan Hakları Konseyi’nin EPİM (Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması) Çalışma Grubu toplantısında Türkiye tarafından “bireylerin hiç bir hukuki zemini olmaksızın hapsedilmeleri, aileleri ve toplumla ilişkilerinin kesilmesi gibi temel hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı idari uygulamalara ilişkin kaygılara dikkat çekildiği” ve “tüm Çin halkı için evrensel insan haklarını tanımasının teşvik edildiği” ifade edildi. Ayrıca ikili görüşmelerde de “terörle mücadelede hukuka riayet edilmesinin” ve “masum insanların teröristlerden ayırt edilmesi gerektiğinin”  “kuvvetle vurgulandığı” belirtilmiş.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu açıklamasında Uygurlarla tarihi, dini, kültürel ve akrabalık bağlarımız  bulunduğunu, SUÖB (Sincan Uygur Özerk Bölgesi)’teki gelişmelerin takip edildiğini belirttikten sonra, Türkiye’nin Uygurlar konusunda hassas olduğunu şu sözlerle ifade etti: “Uygurlar hakkındaki görüşlerimiz ve duyarlılığımız, tarafımdan ve diğer üst düzey yetkililerimizce her vesileyle Çin makamlarına aktarılmaktadır”.

Cevabi açıklamanın sonunda “son 10 yıl içerisinde siyasi gerekçelerle Çin makamlarına iade edilen Uygur Türk’ü bulunmadığı” belirtildi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklaması, Türkiye’nin Doğu Türkistan’daki durumdan kaygılarının ve “Uygur hassasiyetinin”  resmi olarak en üst düzeyde ifade edilmesi anlamına geliyor.

Çin Terörle Mücadele Kanunu’nun Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygulamasına Ek Kararname’nin, artık gizlenemeyen toplama kamplarına ve asimilasyona yasal zemin oluşturmak amacıyla çıkarıldığı düşünülüyor. Aslında Doğu Türkistanlılar genelde Çince biliyorlar, ama asimilasyon politikası, onların Uygurca veya Kazakça konuşmalarını engellemeyi ve Türkistan kültürünü yok etmeyi amaçladığı için Çince ve Çin kültürü eğitimi uygulanıyor. Türk lehçelerini konuşmakta ısrar edenler “sakıncalı vatandaş” sayılıyor. Doğu Türkistan’da dinî uygulamaların tamamı “aşırılık” olarak kabul edildiği için “aşırılık karşıtı mevzuat”ın  ‘tam anlamıyla özümsendiği’ anlaşılana kadar, Türkistanlılar zorunlu eğitim kampında tutulmaya devam ediyor.

 

Yeni Metin Belgesi

TÜRKİSTANDER HABER MERKEZİ 

 

Devami

Çin, Doğu Türkistan’a Zulme Son Ver!

Türk Ocakları Genel Merkezi, Doğu Türkistan’daki zulümlere karşı imza kampanyası başlattı

DOĞU TÜRKİSTAN’DA İNSAN HAKLARI İHLÂLLERİNE SON VERİLSİN

1949’da Çin tarafından işgal edilen ve 1955’de “Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi” adıyla Çin tarzı özerk bölgeye çevrilen Doğu Türkistan’da yaşayan ve çoğunluğu Uygur olmak üzere Kazak, Kırgız ve diğer Müslüman Türk unsurlardan oluşan Doğu Türkistan halkı son yıllarda daha önce eşi benzeri görülmemiş baskı ve zulüm politikalarına maruz durumdadır.

Çin Devleti, Doğu Türkistan’da yaşayan ve çoğunluğu Uygur olmak üzere Kazak, Kırgız ve diğer Müslüman Türk unsurlardan oluşan Doğu Türkistan halkını kitlesel bir biçimde sözde “eğitim kampları”nda tutmaktadır. Araştırmacılar yaklaşık olarak bir milyon kişinin yargılama olmaksızın kamplarda tutuklu bulunduğunu tahmin etmektedir. Bu tutuklular katı bir gözetim altında, psikolojik baskılara tabi tutulmakta, ana dillerini , dinlerini ve kültürlerini terk etmeye zorlanmaktadırlar. Kampların dışındaki Müslüman Türk halk ise çok yoğun izleme sistemleri, kontrol noktaları ve kişilerin birbirlerini gözetlemeleri gibi temel insan haklarını alenen ayaklar altına alan yollarla büyük bir baskı altında yaşamaktadırlar.

Bu şekilde devam etmesi hâlinde, emsali görülmemiş bir soykırıma dönüşecek olan bu uygulama ve baskıların gündeme getirilmesi, asla Çin’in iç işlerine karışmak olarak değerlendirilmemeli; ekonomik ve stratejik işbirliği düşünülerek milyonlarca Müslüman Türk’ün, tüm dünyanın gözü önünde asimilasyona uğramasına izin verilmemelidir.

Aşağıda imzası bulunan bizler;

Çin’in, Doğu Türkistan’da uzun süredir “terörizm ve dinî aşırılık” bahanesiyle devam ettirdiği bu ırkçı tutumundan, insan hakları ve inanç hürriyeti kısıtlamalarından ve “yeniden eğitim kampları” adıyla açık hava hapishanesi şeklinde kurduğu çağdaş Nazi işkence kamplarından bir an önce vazgeçmesi, yasadışı bir şekilde gözaltında tuttuğu bir milyondan fazla Müslüman Türk soydaşımızı serbest bırakması çağrısında bulunuyor; başta Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri olmak üzere uluslararası toplumu bu konuda duyarlı davranmaya ve çözüm üretmeye davet ediyoruz.

Kamuoyuna saygı ile arz ederiz.

 

“Çin devletinin Doğu Türkistan’da hayatın her alanında uyguladığı baskı ve zulmü şiddetle telin ediyor, bir milyondan fazla Müslüman Türk soydaşımızı serbest bırakması için kampanyaya destek veriyorum.”

 

 

KAMPANYAYA SANAL İMZA İLE KATILMAK İÇİN TIKLAYINIZ 

Devami

3.Türkistan Kurultayı Kastamonu’da Başlıyor

 

29 Eylül 2018

TÜRKİSTANDER ve Kastamonu Üniversitesi tarafından iki yılda bir düzenlenen ‘Türkistan Kurultayı’nın üçüncüsü, 3-4  Ekim günlerinde Kastamonu’da yapılacak. 3. Kurultay Kastamonu Üniversitesi‘nin ev sahipliğinde düzenleniyor. Bu yıl Kurultay’ın destekçileri arasında Cumhurbaşkanlığı’na bağlı TİKA ve TÜRKSOY da bulunuyor.

Türkistan Kurultayı’nın bu dönem teması “Kafkasya ve Türkistan’da 1938 Sovyet Katliamı ve Tesirleri/ Göç, Sürgün ve Hürriyet”. Bundan önce 2016 yılında İstanbul Bağcılar’da yapılan 2.Kurultay’da “Yüzüncü Yılında 1916 Kıyamı ve Büyük Türkistan Katliamı” konusu gündeme getirilmişti.

3.Kurultay sempozyumunda tebliğ sunmak üzere 70’ten fazla tebliğci Kastamonu’da bir araya gelecek. Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan  ve başka ülkelerden gelen 30 civarında ilim adamı ve yazar, Türkiyeli akademisyenlerle birlikte tebliğlerini sunacak ve müzakereleri yapılacak.

Tebliğciler arasında Özbekistan‘ın tanınmış yazarlarından Nabican Bakiyev, Nurullah Muhammad Raufhan, Hondamir Qodiriy, Dr.Muazzam İbrahimov, Prof.Tahir Aşirov gibi isimlerin yanısıra Kırgızistan‘dan Prof.Olcobay Karatayev, Dr.Beishenbek Toktogulov, Dr.Jumadurdy Annaorazov, Aziza Ergeshkyzy, Azerbaycan‘dan Dr.Zhala Babashova Kastrati, Anar Velioğlu Şirinov, Kazakistan‘dan Akbota Zholdashbekova, Türkmenistan‘dan Berdi Sarıyev ve daha bir çok akademisyen bulunuyor.

3.Kurultay’ın konusu olan “Ziyalılar Katliamı”, Türkistan’ın 150 yıllık işgal tarihinde, Stalin döneminde yapılan katliamlar arasında önemli bir yer tutuyor. Bu katliamda öldürülen 500’den fazla aydının ardından, Türkistan halkı öndersiz ve çaresiz kaldı. Ziyalılar katliamında “vatan haini” denilerek kurşuna dizilenler arasında Türkistan’ın millî şairi Abdulhamid Süleyman Çolpan, meşhur romancı Abdullah Qadiri gibi şair ve yazarların yanısıra din alimleri (ulema), askeri ve sivil bürokratlar bulunuyordu.

Stalin’den sonra gelen Sovyet liderleri, 1938’de öldürülen aydın ve alimlerin itibarını iade etmişti. Özbekistan’ın başşehri Taşkent’te  “Qataganlar Müzesi” isminde konuyla ilgili belgelerin arşiv merkezi niteliğinde bir müze bulunuyor.

3.Türkistan Kurultayı’nda sunulacak tebliğlerden bazılarının başlıkları şöyle:

Sovet Davrida Sinfi Kuraş ve Abdulla Kadiriy (Xondamir Qodiriy),  Sovyetlerin Ukrayna’daki Soykırımı: Golodomor (1932-1933) (Prof. Dr. Nursulu Çetin), Ellik Yil Sir Saqlangan Qatliam (1938-1988) (Nabican Bakiev), 1937-1938 “Büyük Temizlik” Döneminde Türk Aydınlarına Uygulanan Zulüm ve Sovyet Gazetelerinin Rolü: “Sibirya Türkleri Birliği” Örneği (Öğr. Gör. Erkam Temir), Repressiya Kurbanı Düşünür Orazmammet Vepayev (Dr. Tahir Aşirov- Dr. Jumadurdy Annaorazov), Hatıra Meydanı (Dr. Muazzam İbrohimova), Stalin’in Kırgızistan’daki “Aydın Katliamı” (Aziza Ergeshkyzy),  Sovyetler’in Türkistan’daki “HÜCUM HAREKETİ”: Sebepler, Sonuçlar (Fayzullakhon Otakhonov), Stalin represyonları ve Bakü’de Represyona Maruz Kalmış Türk Dünyası Aydınları (Mehpara Sultanova), Stalin’in Muhalefeti Tasfiye Politikalarının Kökeni ve Gerekçeleri (Dr. Beishenbek Toktogulov), Ağageldi Allanazarov’un “Sürgünler” Romanı ve Sovyet Baskı Döneminin Türkmen Gerçeği (Doç. Dr. Berdi Sarıyev), 1920-30’lu Yıllardaki Kazakistan’daki Soykırım: Sebep ve Sonuçları (Prof. Dr. Nursulu Çetin), Мustamlaka Şaroitida Qatağonlar Zanciri: Qaçan, Qanday, Nimaga (Müstemleke Şartlarında Katliamlar Zinciri: Ne zaman, Nasıl, Niçin (Nurullo Muhammad Raufhan), 21.yy Uygur Dramı: Göç (Doç. Dr. Erkin Emet).

İki gün sürecek sempozyumun kapanış oturumunda da değerlendirme ve sonuç bildirisi okunması bekleniyor.

iç sayfa copy.PDF

 

TÜRKİSTANDER HABER MERKEZİ

 

Devami

TÜRKİYE’YE GELEN MİRZİYOYEV’E ÇAĞRI: “REFORMLAR DEVAM ETSİN”

27 Ekim 2017 Cuma Günü TÜRKİSTANDER Genel Merkezi’nde yapılan basın toplantısında Başkan Burhan Kavuncu Türkçe olarak, Başkan Yardımcısı Namaz Normumin de Özbekçe olarak açıklama metnini okudular.

[youtube width=”300px” height=”200px”]2_EBE7sRSWQ[/youtube]

[youtube width=”300px” height=”200px”]xtXHPWUf0f4[/youtube]

Basın toplantısına dernek üyesi Türkistanlılar ve basın yoğun ilgi gösterdi. Toplantıda, Özbekistan’daki reformlara destek ve yönetimden talepler içeren dövizler asıldı.
Dövizlerde yazılı olan sloganlar:
Türkçe:
-HOŞ GELDİNİZ!
-ÖZBEKİSTAN’DAKİ REFORMLARI DESTEKLİYORUZ!
-ÖZBEKİSTAN’DA DİNİ VE SİYASİ MAHPUSLAR BIRAKILSIN!
-VATANIMIZA DÖNMEK İSTİYORUZ!
-ÖZBEKİSTAN’DA İŞKENCE VE YOLSUZLUK BİTSİN!
Özbekçe:
– XUSH KELIBSIZ!
– O’ZBEKISTONDAGI REFORMALARNI QO’LLAB QUVVATLAYMIZ!
– O’ZBEKISTONDA DINIY VA SIYOSIY MAHBUSLAR
OZOD QILINSIN!
– VATANIMIMIZGA QAYTISHNI XOHLAYMIZ!
– O’ZBEKISTONDA QIYNOQLAR VA PORAXO’RLIK
TUGATILSIN!
                           
TÜRKİ̇STANDER BASIN BİLDİRİSİ VE EKİ

TÜRKİ̇STANDER (Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği) olarak 25 Ekim 2017 tarihinde Türkiye’ye resmî ziyaret için gelecek olan Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in bu ziyaretini destekliyor ve Türkiye’deki Türkistanlılar adına sayın Cumhurbaşkanı’na “hoş geldiniz” diyoruz.

Bu vesile ile sayın Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’e verilmek üzere hazırlanan bir mektubu ekte sunuyoruz. Bu mektup Özbekistan Büyükelçiliği’ne teslim edildi. Ekteki mektup metninde özetle:

Sayın Şevket Mirziyoyev’in yönetime gelmesinden sonraki yaklaşık bir yıl boyunca yapılan konuşmalar, verilen talimat ve alınan kararlardan bazıları belirtilerek bunların olumlu karşılandığı ve bir reform döneminin başlangıcı olarak görüldüğü belirtilmiştir.

Ancak bu reformların genişletilerek devam etmesi ve halkın dini/sosyal/ siyasi hayatında özgürlüklerin ve hukukun egemen olması için bazı talepler zikredilmiştir.

2017 yılı özgürlük ve değişim için reformların başladığı bir dönemin habercisidir. Eski dönemin kalıntılarının değişime mani olmak istemesi normaldir. Ülkemizin güçlenmesi ve halkımızın mutlu olması için, devlet başkanımızın kararlılığına güveniyoruz.

Ekteki mektupta da belirtildiği gibi, artık “Kara listelerin” olmadığı, hapisteki dini/ siyasi mahkumların serbest bırakıldığı, halkımızın dini yaşayışında kendini özgür hissettiği, uluslararası itibarımızın arttığı ülkemize, biz de dönmek isteriz.

Türkiye devleti yöneticileri ile yapılacak görüşmelerde, burada bulunan muhacirlerin sorunlarını da gündeme getirmenizi ve Türkistanlı işçi, öğrenci ve göçmenlerin hayatının kolaylaştırılması için kararlar alınmasını ümid ediyoruz. Bununla birlikte biz muhacirler, vatanımıza dönme arzumuzu da size bildiriyoruz.
Halkımızın ve ülkemizin gelişmesi yolunda çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Türkistander Haber Merkezi

 

Sayın Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’e verilmek üzere hazırlanan mektup:

Özbekistan Cumhurbaşkanlığı Yüksek Makamına
Muhterem Başkanım!

Biz Türkiye’de yaşamakta olan Türkistanlı (Özbek) muhacirleriz.
Sizin 4 Aralık 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilmenizi tebrik ediyoruz. İdareniz döneminde ülkemiz Özbekistan ve halkımız için başarılı, verimli, hayırlı hizmetler gerçekleşmesini,  büyük kalkınma, ıslahat ve terakki adımları atılmasını diliyor, bunun için dua ediyoruz.

Ayrıca, Başkanlık vazifesine gelmenizden sonra yapılan işler, reformlar ve diğer olumlu çalışmalardan duyduğumuz memnuniyeti bildirmek isteriz. Şöyle ki;
-Özbek halkının layık olduğu erkinlik ortamına mani olan müdahalelerin kaldırılması için yaptığınız konuşma ve talimatlar,
-Pamuk toplamada çalıştırma mecburiyetinin kaldırılması,
-Yolsuzlukla suçlanan Şöhret Gulamov ve Gülnara Kerimova gibi şahısların cezalandırılması,
-Vatana dönen yazar Nurullah Muhammad Raufhan’ın serbest bırakılması,
-Özbek yazar ve insan hakları savunucularından bir çoğunun hapisten çıkarılması,
-Dinî suçlarla suçlananların yer aldığı “Kara liste”den 16 bin kişinin çıkarılması,
-Ülkeden ayrılmış bazı siyasi liderlerin “İnterpol suçlular listesi”nden çıkarılması,
-Güzel kıraatlı hafızlar yetiştirilmesi talimatınız,
-İmam Buhari, İmam Maturidi, Ulug Beg, Harezmi gibi alimleri Özbek gençliğine örnek göstermeniz ve bu şahsiyetler ismini taşıyan Enstitüler kurulması talimatınız,
-Yurt dışına çıkış vizesi (OVIR)’in kaldırılması,
-Komşu kardeş ülkelerle sınır problemlerinin halledilmesi ve iyi İlişkiler geliştirilmesi
gibi burada sayamayacağımız daha bir çok güzel açılımlar oldu.

Bundan sonra da;
-Hapisteki dinî/ siyasi bütün mahkumların serbest bırakılması ve ülkemizin adını karalayan Caslık Hapishanesi’nin kapatılması,
-Yolsuzluk ve işkence suçlarının cezalandırılması, bundan sonra yapılamaması için gerekli önlemlerin alınması,
-Hicab takmak isteyen kadınlarımızın okullara ve diğer kamusal alanlara serbestçe girebilmesi,
-18 yaştan küçük çocukların hafızlık ve diğer dini eğitimlerinin sağlanması,
-18 yaştan küçük çocukların camiilerde namaz kılmasına izin verilmesi,
-Ezan sesinin, Müslüman ülkelerde olduğu gibi camii dışında da duyurulması,
-Eski dönemde ülkeden ayrılmak zorunda kalmış bütün dini/ siyasi muhaliflerin geri
dönmelerine imkan sağlanması,
Hususlarını arz ediyoruz.
Türkiye’de yaşamakta olan Türkistanlı hemşerileriniz ve Özbekistanlı vatandaşlarınız olarak, tekrar tebrik ediyor, Yüce Allah’tan sağlık ve başarılı hizmetler nasip etmesini diliyoruz.

25 Ekim 2017
Burhan Kavuncu
TÜRKİSTANDER  (Uluslararası Türkistanlılar Dayanış Derneği)
Başkanı

ХАЛҚАРО ТУРКИСТОНЛИКЛАР ҲАМКОРЛИК ЖАМИЯТИНИНГ БАЁНОТИ

24.10.2017

Халқаро Туркистонликлар Ҳамкорлик Жамияти  ўлароқ 25 Октябрда Туркияга расмий ташриф билан келаётган Ўзбекистон Президенти Шавкат Мирзиёевнинг бу зиёратини қўллаб қувватлашимизни билдирамиз ва Туркиядаги Туркистонликлар номидан Ўзбекистоннинг ҳурматли Президентига Туркияга “Хуш Келибсиз”, деймиз.

Ушбу муносабат билан ҳурматли Президент Ш. Мирзиёев номига ёзилган бир мактубни иловада тақдим қилмоқдамиз. Ушбу мактубда хусусан:

Ҳурматли Шавкат Мирзиёв раҳбар бўлгандан кейин ўтган бир йилга яқин муддат ичида ўқиган маърузалари, берган буйруқлари ва олган қарорларидан баъзилари кўрсатилиб, уларнинг ижобий қабул қилингани ва ислоҳот даврининг муқаддимаси ўрнида кўрилгани таъкидланди.

Мактубда бу ислоҳотларнинг янада кенг миқёсда давом эттирилиши ва халқимизнинг ҳаётида диний, ижтимоий ва сиёсий ҳаётида эркинликлар ва ҳуқуқ устивор бўлиши учун баъзи талабларимизни тилга келтирдик.

2017 йил Ўзбекистонда эркинликлар ва барча ижтимоий соҳаларда ислоҳотлар бошлаётган бир босқичнинг хабарчисидир. Эски давр вакилларининг бу ислоҳотларга тўсиқ бўлишга уриниши табиийдир. Мамлакатимизнинг кучли бўлиши ва халқимизнинг фаровон яшаши учун ҳурматли Президентнинг қатъий, кучли ва адолатли сиёсат олиб боришига ишонамиз.

Иловадаги мактубда айтилгани каби бундан кейинги даврда “Қора рўйхатлар” бўлмайдиган, диний ва сиёсий маҳкумлар озод қилинган, халқимизнинг ўз динини ҳаётига тадбиқ қилишда муаммоларга дуч келмайдиган ва булар орқали халқаро майдонда эътибори ортадиган мамлакатимизга биз ҳам қайтиб боришни орзу қилмоқдамиз.

Туркия давлати раҳбарлари билан учрашувларингизда бу ердаги муҳожирларнинг муаммоларини ҳам кун тартибига келтиришингизни ва Туркистонлик ишчилар, талабалар ва  бошқа муҳожирларнинг бу ердаги ҳаётини қулайлаштиришга қаратилган қарорлар олинишини умид қиламиз. Шу билан бирга биз муҳожирлар  ватанимизга қайтиб бориш истагида эканлигимизни Сизга билдирамиз.

Халқимизнинг ва мамлакатимизнинг тараққиёти йўлидаги фаолиятларингизга муваффақиятлар тилаймиз.

ТУРКИСТАНДEР ХАБАР МАРКАЗИ

 

 

Ўзбекистон Республикаси Президентига

Ҳурматли Президент Шавкат Миромонович Мирзиёев!

Биз Туркиядаги Туркистонлик (Ўзбек) муҳожирлармиз.

Сизни 2016 йил 4 декабрда президентлик сайловидаги ғалабангиз билан табриклаймиз. Президентлик даврингизнинг Ўзбекистон ва халқимиз учун муваффақиятли, самарали ва фойдали бўлишини, катта ўзгаришлар ва ислоҳотларга бой бўлишини истаймиз ва бунинг учун дуо қилмоқдамиз.

Шунингдек, Президентлик вазифасини бошлаганингиздан кейин амалга оширилган ишлар, ислоҳотлар ва бошқа ижобий жараёнлардан қониқишимизни билдирамиз.

Яъни;

-Ўзбек халқи муносиб бўлган эркинлик муҳитига тўсқинлик қилаётган омилларни  олиб ташлаш масаласида қилган нутқлар ва кўрсатмаларингиз,
– Мажбурий пахта теришни бекор қилишингиз.
– Порахўрликда айбланган Шуҳрат Ғуломов ва Гулнора Каримова каби шахсларнинг жазоланиши.
– Мамлакатга қайтиб келган ёзувчи Нуруллоҳ Муҳаммад Рауфхоннинг озод қилиниши,
-Баъзи ёзувчилар ва инсон ҳуқуқлари ҳимоячиларининг қамоқдан чиқарилиши,
– Диний жиҳатдан айбланган 16 минг кишининг “қора рўйхат”дан чиқарилиши.

– Сургандаги баъзи сиёсий мухолифларнинг “Интерполнинг жиноят рўйхати” дан ўчирилиши.
– Қуръон ҳофизлари тайёрлаш ҳақидаги таълимотингиз.
– Имом Бухорий, Имом Матуридий, Улуғбек, Хоразмий каби буюк олимларимизни Ўзбекистон ёшларига намуна кўрасатишингиз ва уларнинг номлари бериладиган институтларни тузиш ҳақидаги топшириқларингиз.

– Мамлакатдан чиқиш визасининг (ОВИР) бекор қилиниши.

-Қўшни ўлкалар билан чегара муаммоларининг ҳал қилиниши ва яхши муносабатларнинг йўлга қўйилиши каби бу ерга сиғмайдиган бошқа яхши тараққийпарвар одимлар.

Бу ижобий қадамларнинг ёнида:

– Барча диний ва сиёсий маҳбусларнинг озод қилиниши ва мамлакатимиз номига қора доғ бўлган  “Жаслиқ” қамоқхонасини ёпиш.
– Порахўрлик ва қийноқлар каби жиноятлар содир қилганларни жазолаш, бундан кейин уларга йўл қўймаслик учун зарур чоралар кўрилиши,
– Ҳижобда бўлишни истаган аёл ва қизларимизнинг  мактабларга ва бошқа жамоат жойларига эркин кириши.
– 18 ёшгача бўлган болаларимизга Қуръон ҳофизлиги дарслари ва ва бошқа диний таълим бериш,
– 18 ёшдан кичкина болаларимизга масжидларда намоз ўқишга рухсат берилиши,

-Азон овозининг Мусулмон мамлакатлардаги каби жомеъ ва масжидларнинг ташқарисида ҳам эшитилиши.
– Мамлакатни тарк этишга мажбур бўлган барча диний  ва сиёсий мухолифларнинг ватанга қайтиши каби хусусларни Сизга таклиф қиламиз.

Туркистонли ҳамюртларингиз ва Туркияда истиқомат қилаётган Ўзбекистон фуқаролари сифатида Сизни яна бир бор табриклаймиз ва Аллоҳ таолодан Сизга  соғлиқ ва муваффақиятли хизматларни насиб қилишини сўраймиз.
2017 йил 25 Октябрь

ТУРКИСТАНДEР (Халқаро Туркистонликлар  Ҳамкорлик Жамияти)
Раиси

Бурҳон ҚОВУНЧИ

Devami

Türkistander: “Türkiye halkının yanındayız”

Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği Genel Başkanı Burhan Kavuncu, İstanbul’daki hain saldırıyı lanetlediklerini bildirdi.
Türkistander açıklaması şöyle:
Türkistanlı muhacirler Türkiye halkından ve devletinden her zaman ensarlık görmüştür. Son olarak İstanbul Beşiktaş’ta 38 kişinin hayatını kaybettiği alçakça saldırılar karşısında, hürmetli Türk milleti ile beraber olduğumuzu, acılarını paylaştığımızı bildiriyor, hayatını kaybeden kardeşlerimize rahmet diliyoruz. Bu tür saldırılar kim yaparsa yapsın, insanlık değerlerini çiğneyen büyük suçlardandır. Hangi inanç ve ideoloji adına olursa olsun, bu tür eylemleri tertip edenleri lanetle kınıyoruz.
Türkistanlı muhacir camiası olarak Türkiye halkına baş sağlığı diliyoruz
Devami

TÜRKİSTANDER: “ÖZBEKİSTAN’DA UMUMİ AKLANIŞ İSTİYORUZ!”

 

 Tahir Domla, Abdullah Genç ve Hüsnidin Haliloğlu da Yönetim Kurulu’na seçildi

 

Türkistander 3. Olağanüstü Kurultayı’ndan notlar:

* Yeni Yönetim Kurulu seçildi. Yüksek İstişare Heyeti oluşturuldu.  

* Kerimov sonrası Özbekistan’daki gelişmeler tartışıldı. Muhacirlerin taleplerini içeren bir deklarasyon yayınlandı.

* Dün yapılan Kurultay’a geniş katılım oldu.

 

14 Kasım 2016

2 Eylül tarihinde ölen Özbek diktatör İslam Kerimov’dan sonra Özbekistan’da bazı değişimler yaşanıyor. Taşkent’te ezan ve başörtüsü yasağının kalktığı yönündeki haberler, yurtdışında bulunan Özbek muhacirler arasında heyecan yarattı. Bu dalgalanma, İstanbul’da dün gerçekleştirilen Türkistander genel kurul toplantısına da damgasını vurdu.

Tüzük ve yönetim değişikliği yapmak ve Özbekistan’da İslam Kerimov’un vefatından sonra yeni durumu değerlendirmek için toplanan Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği (Türkistander) 3. Olağanüstü Kurultayı 13 Kasım Pazar günü İstanbul Zübeyde Hanım Kongre salonunda gerçekleşti. İstanbul’un çeşitli semtlerinde yaşayan Türkistan uleması ve muhacirler Kurultay’a yoğun ilgi gösterdi. Özbekistan’ın tanınmış hocalarından Sadık Semerkandi, Tahir Domla, Tacikistan’dan Ahmadullo domla, Afganistan’dan Abdulbaqi domla yaptıkları konuşmalarda Türkistanlı muhacirlerin İslami duyarlılıklarını dile getirdiler. Konuşmaların özetleri ayrıca hazırlanmaktadır. Kurultaya katılanlar arasında Said domla, İbrahim Utaev, Abdulbasıt, İsmatullo, Kamaruddin, Kazanlı Abdullah domlalar da bulunuyordu.

Kurultaya derneğin Türkiye ve dünyanın başka ülkelerinde bulunan üyeleri adına 110 delege, Türkiye’deki kardeş derneklerin ve başka STK temsilcileri katıldılar. Dr.Veysi Erken‘in Divan Başkanı seçildiği kurultayda, Dr.Namaz Normumin ve Av.Abdulhalim Yılmaz da divan üyesi oldular.

2016-11-13-PHOTO-00000033

Rollap Türkçe; AKLANIŞ İSTİYORUZ Rollap Kirilce aklanış isteği

 

Kurultayda “Türkistander” yönetimi 2014-2016 yıllar faaliyet raporu, mali ve denetim komisyonunun raporları dinlendi ve onaylandı.

Kurultayda yönetim adına bir konuşma yapan “Türkistander” Genel Başkanı Burhan Kavuncu geçen dönemde derneğin 2 uluslararası ve 2 de küçük kurultay olmak üzere birçok organizasyona imza attığını, Türkiye’de ve başka ülkelerde bulunan Türkistanlı muhacirlere ilmi, maarifi, sosyal ve hukuk alanlarında önemli ölçüde hizmet verdiklerini söyledi.

Yönetim raporunu ve Özbekistan’da İslam Kerimov vefatından sonra oluşan yeni durumu değerlendiren kurultay konuşmacıları Orta Asya, yani Türkistan Müslümanlarının kendi değerlerine sahip çıkarak, ana vatanlarının tüm alanlarda gelişmesi için çabalayacaklarını belirttiler.

Kurultay katılımcıları bunun yanında şu anda dini, sosyal, ekonomik vs sıkıntılar içinde olan ve bu ülkeleri yönetenlerin çeşitli baskılarına maruz kalmakta olan Türkistanlı Müslümanların bunlara karşı birlik ve beraberlik içinde olması gerektiğinin önemini belirttiler.

Kurultayda Orta Asya devletlerinin çeşitli alanlarda kalkınması için sosyal istikrar ve toplumsal barışın, Türkistanlı Müslümanların ise kendi faaliyetlerinde barışçıl ve hikmetli davet, birlik ve beraberlik, iyi organizasyon işlerini yola koymalarının önemine dikkat çekildi.

“Türkistander” 3. Olağanüstü kurultayında derneğin tüzüğünde değişik yapılarak Yüksek İstişare Heyeti oluşturmasına karar verildi. Kurultayda bu şekilde 20 kişilik yeni Yönetim Kurulu ve 10 kişilik Yüksek İstişare Heyeti seçildi.

Yeni Yönetim Kurulu şöyle oluştu:

Burhan Kavuncu,  Namoz Normumin, Tahir Domla, Abdullah Genç, Hüsnidin Haliloğlu, Abdulhamid Mumin ve Azad Tekin Ulutaş. Yönetim Kurulu kendi arasında görev bölüşümünü yapacak.

Kurultay Özbekistan’daki yeni yönetime müracaat ederek, bir istek ve talep beyannamesi de kabul etti.

“Türkistan-Der” 3. Olağanüstü Kurultayı Beyannamesi

 

2016-11-13-PHOTO-00000022                                  2016-11-13-PHOTO-00000035

* Türkistan’ın (Orta Asya) Kalkınması için Toplumsal Barış, Müslümanlarının birlik ve beraberliği şarttır !

“Türkistander” 2013 yılında Orta Asya ülkelerinden çeşitli nedenlerden dolayı vatanlarını terk ederek, yabancı ülkelerde yaşayan Türkistanlı muhacirlere ilmi, marifi, sosyal ve hukuki yardım etmek amacıyla kuruldu. Bununla beraber derneğimiz ana vatanımız Türkistan’daki haklarımızın tüm alanlarda gelişmesine katkıda bulunmayı kendine bir görev olarak biliyor.

Biz “Türkistander” olarak Orta Asya, yani Türkistan hududundaki halklarımız ve ülkelerimiz arasında her alanda dostane ve işbirliği ilişkilerin geliştirilmesini isteriz.

Özellikle Özbekistan’da eski Devlet Başkanı İslam Kerimov’un ölümünden sonra iktidara gelen yeni hükümetin toplumsal yaşamın çeşitli alanlarında reformlar yapması artık kaçınılmaz hale gelmiştir.

Tüm dünyada halkların ve devletlerin gelişmesini sağlayan müspet manada insan hakları, inanç, ifade ve basın özgürlüğü, insanların kendi devlet liderlerini seçme, sivil toplum kurumları ve siyasi örgütleri tesis etme, iş, girişim ve ticari özgürlüklerin hayata geçirilmesini Özbekistan’ın yeni hükümeti başlıca görevleri olarak kabul etmelidir.

Özbekistan halkın çoğunluğu Müslümanlardan oluşmaktadır. Onların özgürce ibadet etmeleri dini inançlarının gereği olduğu için bu Müslümanlara eğitim ve ibadet hukuku başta olmak üzere tüm hukukları temin edilmelidir.
Müslümanların dini eğitimi almaları da onların insani haklarıdır ve onlara devlet ve özel din eğitim müesseselerinde bu haklar verilmelidir.

“Türkistander” müspet manadaki bu insan hakları ve özgürlüklerinin Özbekistan ve değer Orta Asya ülkelerinde uygulanmasının kadım vatanımız Türkistan’ın tüm alanlarda gelişmesinin olmazsa olmaz şartı olarak değerlendiriyor.

“Ekteki talepnamede “Türkistander” 3.Olağanüstü Kurultayı’nın kabul ettiği “Özbekistan yeni yönetiminden taleplerimiz” yer almaktadır.”

 

* ÖZBEKİSTAN’DA UMUMİ AKLANIŞ İSTİYORUZ!

Özbekistan Yönetiminden İstek ve Taleplerimiz:

1-DİNİ ÖZGÜRLÜKLER: Özbekistan halkı müslümandır. İbadetlerini ve inancının gereklerini özgür bir şekilde yerine getirmek istiyor. Bu sebeple:

İBADET ÖZGÜRLÜĞÜ

Camiilerde halkın duyacağı şekilde ezan okunabilmelidir.
Hangi yaşta olursa olsun camiilerde namaz kılmak isteyen kişilere baskı ve müdahale yapılmamalıdır.
İşyeri, otel veya toplu kalınan heryerde seccade bulundurulması ve namaz kıllanması serbest bırakılmalıdır.

KILIK KIYAFET ÖZGÜRLÜĞÜ

Kadınların sokaklarda, işyerlerinde, kamu kurumlarında, okullarda serbest bir şekilde hicaplı olarak bulunmalarına izin verilmelidir.

DİNİ EĞİTİM HAKKI

İsteyen vatandaşların çocukları için özel veya resmî eğitim kurumlarında dini eğitim görme imkanı sağlanmalıdır.

2. BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Basın- yayın ve matbuat üzerindeki her türlü baskı ve sansur kaldırılmalıdır.

3. SOSYAL VE SİYASİ ÖZGÜRLÜKLER

Sivil toplum kuruluşlarının (dernek, sendika ) ve siyasi partilerin kurulması ve faaliyetleri serbest bırakılmalıdır.

Ülkede bütün seçimler serbest olarak, “gizli oy açık tasnif” kuralına uygun bir şekilde yapılmalı, kişilerin aday olması önünde hiç bir engel kalmamalıdır. *Ülkede toplantı, gösteri, yürüyüş, miting gibi sosyal faaliyetler serbest bırakılmalıdır.

4. CEZALAR KALKSIN

Devlete veya yönetime karşı işlenmiş fiiller gerekçesiyle veya dini/ siyasi sebeplerle cezaevlerinde bulunan, tutuklu ve ya hükümlü herkes serbest bırakılmalıdır. Bu sebeplerle açılmış olan tüm davalar durdurulmalı, verilmiş hükümler sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmalıdır.

5. MUHACİRLER DÖNSÜN

Hangi sebeple olursa olsun, Özbekistan’dan ayrılmak durumunda kalmış bütün vatandaşların, hatta ana babasından birisi Özbekistan’da doğmuş olan eski muhacirlerin ülkeye geri dönmelerine izin verilmelidir. Haklarında herhangi bir soruşturma açılmayacağı güvencesi ilan edilmelidir.

6. İKTİSADİ ÖZGÜRLÜKLER

Özbekistan’da Sovyet döneminden kalan “pamuk ziraatinde zorla çalıştırma” uygulamasına benzeyen uygulamalar“angarya” olarak adlandırılmakta ve insanlık suçu olarak görülmektedir. Bu ve benzeri uygulamalar artık sona ermelidir.

7. SEYAHAT ÖZGÜRLÜĞÜ

Yurt içi seyahatlerde kısıtlamalar kaldırılmalı, Özbekistan şehirleri arasında yolculuk tamamen serbest olmalıdır. Yurt dışına çıkış vizesi (OVİR) uygulaması kaldırılmalıdır. Özbekistan’da bugün yoğun bir “ülkeden ayrılma talebi” vardır. Yukarıdaki özgürlükler sağlanırsa ve ekonomi düzelirse, halkımız ülkesinden niye ayrılmak istesin. Daha önce gidenler de bu özgürlükler sağlanırsa geri dönecekti.

8. SINIRLAR AÇILSIN

Türkistan (Orta Asya) devletleri ile sınırlar açılsın ve onların vatandaşlarına vize uygulamaları kaldırılsın.

“Türkistander” 3. Olağanüstü Kurultayı

13.11.2016

 

15037266_10207815382128956_4465711702233820884_n

 

tahir hoca                       Sadık Domla
Azad                                          Abdulhamid Mumin
Abdulbaki hoca Afg                                        ahmadullo
                                                                            2016-11-14-PHOTO-00000151
Devami

İSTANBUL’DA TÜRKİSTANLILARA YAPILAN ZULMÜN SORUMLUSU KİM?

 

BURHAN KAVUNCU

01 Ekim 1916

Bir süredir İstanbul’da devam eden “Özbek operasyonu”  ile ilgili çeşitli tartışmalar medya gündeminde yer alıyor. Özellikle iki bayanın durumu ile ilgili farklı iddialar söz konusu. Bununla ilgili gerçek durum şudur:

1-Kazakistan uyruklu KULASH MİRZA KALKAMAN : 72 yaşındaki (1945 doğumlu) bayan, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün hakkında Kod koyması (Türkiye’de bulunması sakıncalı olan yabancı kodu) sebebiyle 2 Ağustos 2016’da gözaltına alınarak Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’ne konuldu. Buradaki görevliler insani sebeplerle yaşlı hanımın Kurban Bayramı’nı olumsuz şartlar altında geçirmesini istemedikleri için şartlı salıverme tutanağı ile serbest bıraktılar. Evine giden Kulash hanım henüz yolda iken, geri çağrıldı. Ankara’daki Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün talimatı ile salıverme tutanağı iptal edildi ve yeniden ‘gözetim altına’ alındı. 28 Eylül tarihinde sosyal medyada ve basında Kulash Mirza Kalkaman’ın durumu haberlere konu oldu. 29 Eylül’de avukatının açtığı davada İstanbul 2.İdare mahkemesi kararıyla serbest bırakıldı. Göç İdaresi, “15 gün içinde Türkiye’yi terk etmesi” şartını öngören bir tutanak imzalattı. Kızı ve damadı bir süreden beri kayıp olan Kulash Kalkaman, iki küçük torununa da kendisi bakıyordu.

2-Özbekistan uyruklu DİLAFRUZ ŞAMSİDİNOVA: 1985 doğumlu bayan dokuz aylık hamile iken, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kararı ile 04 Ağustos 2016 günü gözaltına alınarak Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’ne konuldu. 25 Ağustos günü 29 Mayıs Haseki Hastanesi’nde bir kız çocuğu doğurdu. Doğumdan sonra, henüz birkaç saat geçmişti ki Göç İdaresi görevlisi polis memuru, Kadın Doğum uzmanından ‘olur’ alarak anneyi ve bebeğini yeniden Kumkapı GGM’ye götürdü. Bebekten sorumlu olan çocuk doktoru, kedisine sorulmadığı içim “izinsiz sevk” tutanağı tuttu.

Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’ndeki görevliler, Dilafruz hanımın ve bebeğinin durumları  Kumkapı’da daha fazla kalmaya uygun olmadığı için, bütün sorumluluğu üzerlerine alarak  aynı gün serbest bıraktılar. Göç İdaresi genel Müdürlüğü tam 1 hafta sonra, Dilafruz Şamsidinova’nın serbest bırakılmasına karar verdi.

Yaklaşık 150 Türkistanlıdan ikisinin kısa hikayesi böyle. Diğerlerinin de her birisinin ayrı birer hikayesi var. Gözaltı kararına esas olan liste ile ilgili birçok açıklama yaptık. Artık İstanbul emniyeti bu insanların tamamen masum olduğunu bildiği için sorgulamadan, doğru Kumkapı’ya gönderiyor. Ondan sonrası, Ankara’nın insafına…

İstanbul’da Türkistanlılara yönelik bir zulüm olduğu kesin de, insanlar bunun sorumlusunun kim olduğunu merak ediyor.

(01 Ekim 1916)

Devami

KERİMOV’DAN KAÇTILAR, IŞİD’İ REDDETTİLER, ERDOĞAN’A “ÖZBEKLER SENİNLE” DEDİLER. SONUÇ: 150 GÖZALTI VE SINIRDIŞI!

Kumkapı mağdurları

Burhan Kavuncu

16 Ağustos 2016

Türkiye’ye hicret eden Türkistanlı kardeşlerimiz mazlum,  mustaz’af ve garip  insanlar. Ama Türkiye devleti  onlardan daha garip. Garip olan, kendisine sığınan bu insanları itip kakması değil sadece. Boş yere mağdur ettiği kişilerle beraber, uygulamalarıyla kendi menfaatlerine de zarar vermekte.

Geçen yılın Ekim ayında İstanbul Pendik’te bir  “IŞİD operasyonu rezaleti” yaşanmıştı. 60’tan fazla Özbekistan ve Tacikistan vatandaşı, günlerce süren operasyonlarda yakalanıp gözaltına alınmış, sonra hepsi de suçsuz bulunup serbest bırakılmıştı. Göç İdaresi oturma izinlerini iptal ettiği için aylarca Kumkapı’da bekletildiler. Bazıları ülkelerine iade edilmeyi kabul etti, çoğunluğu da İdare Mahkemesi kararıyla serbest bırakıldı. Devletin imkanları, memurları lüzumsuz yere meşgul edildi, yoksul Türkistanlılar avukat ve noter masrafları ile ayrıca mağdur oldular.

Şimdi de 29 Temmuz’dan beri İstanbul Başakşehir’de yaşayan Türkistanlılara yönelik bir operasyon devam etmektedir. Operasyonu yapan İstanbul Terörle Mücadele Şubesi ekiplerinin elinde 4 sahifelik bir liste var. Bu listeyi kimin hazırladığı, kimin gönderdiği bilinmiyor. Aslında biliniyor da şimdi kimse üstlenmediği için bilinmiyor diyelim. Liste medyada ve elden ele dolaşıyor. Muhtemelen maddi yardıma ihtiyacı olan Türkistanlılarla ilgili bir liste, bir şekilde ele geçirilmiş. İstihbarat örgütleri de bu ‘çok önemli bilgi’yi  Göç İdaresi ve Emniyet birimlerine ulaştırmışlar. Ev ev dolaşarak, evlerde arama yapılarak bu listede ismi olanlar, ismi olmadığı halde ‘yabancı’ olduğu için orada bulunan Türkistanlılar, yaklaşık 150 kişi gözaltına alınmış. Yakalananlar karakollarda toplanmış, hiçbir suçlarının olmadığı bilinenler adli işlem yapılmaksızın doğrudan Göç İdaresi Geri Gönderme Merkezi’ne, yani Kumkapı’ya  sevk edilmişler. Sorguya alınan 8 kişiye de Savcılık takipsizlik kararı verdiği için Kumkapı’ya teslim edildi. Yakalananlar arasında  İstanbul’daki Türkistanlı muhacir camiasının yeterince tanımadığı,  yahut da kefil olmadığımız birkaç kişi de var.

Çoğunluğu Özbekistan vatandaşı olan Türkistanlılar  için sınır dışı işlemi başlatıldı. Bu arada Özbekistan Konsolosluğu devreye girerek Kumkapı’daki vatandaşlarının isim ve diğer bilgilerini istemekte. Sanki bu isimleri Türkiye devletine başkası vermiş gibi! Bir taraftan da gözaltına alınanların Özbekistan’daki ev ve ailelerine yönelik operasyonlar devam ediyor.

İstanbul’da göz altına alınan Türkistanlıların çoğu kadın, çocuk ve yardıma muhtaç insanlar. IŞİD ve benzeri  örgütlerle alakaları yok. Özbekistan’daki Kerimov rejimine muhalif oldukları için ülkelerini terketmek zorunda kalmışlar. Bir çoğunun yakınları oradaki hapishanelerde. Bunlar da canlarını zor kurtarıp, “emin bir belde” olarak gördükleri Türkiye’ye hicret etmiş.  Mısır, Rusya gibi ülkelerden sonra Türkiye’de yaşamaya karar vermişler. Hemen hepsi Tayyip Erdoğan’ı seviyor ve canları pahasına korumak istiyorlar. 15 Temmuz’dan sonra kendi elleriyle yazdıkları “Dik Dur Eğilme- Özbekler Seninle”  yazılı pankartlarla sokaklara çıkıp darbe karşıtı gösterilere katılmışlar.

Üst üste yapılan bu operasyonlar ve deport uygulamalarıyla, Türkistanlı muhacirlere şu mesaj verilmiş oluyor: “Size Türkiye’de yaşama imkanı tanımayacağız, kendinize başka bir yer bulmanız lazım”. Tabii kendi ülkelerine geri dönemeyecekleri gibi, Rusya veya Mısır’a da gidemezler. İstemeseler de Güney’deki  komşuya  gitmekten başka bir yol görünmüyor. IŞİD ve benzeri örgütlere katılanlar ise, “demek Erdoğan’ı  desteklediniz, başınıza gelenlere katlanın o zaman” diyerek ellerini ovuşturuyorlar.

Devami