İSTANBUL’DA TÜRKİSTANLILARA YAPILAN ZULMÜN SORUMLUSU KİM?

 

BURHAN KAVUNCU

01 Ekim 1916

Bir süredir İstanbul’da devam eden “Özbek operasyonu”  ile ilgili çeşitli tartışmalar medya gündeminde yer alıyor. Özellikle iki bayanın durumu ile ilgili farklı iddialar söz konusu. Bununla ilgili gerçek durum şudur:

1-Kazakistan uyruklu KULASH MİRZA KALKAMAN : 72 yaşındaki (1945 doğumlu) bayan, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün hakkında Kod koyması (Türkiye’de bulunması sakıncalı olan yabancı kodu) sebebiyle 2 Ağustos 2016’da gözaltına alınarak Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’ne konuldu. Buradaki görevliler insani sebeplerle yaşlı hanımın Kurban Bayramı’nı olumsuz şartlar altında geçirmesini istemedikleri için şartlı salıverme tutanağı ile serbest bıraktılar. Evine giden Kulash hanım henüz yolda iken, geri çağrıldı. Ankara’daki Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün talimatı ile salıverme tutanağı iptal edildi ve yeniden ‘gözetim altına’ alındı. 28 Eylül tarihinde sosyal medyada ve basında Kulash Mirza Kalkaman’ın durumu haberlere konu oldu. 29 Eylül’de avukatının açtığı davada İstanbul 2.İdare mahkemesi kararıyla serbest bırakıldı. Göç İdaresi, “15 gün içinde Türkiye’yi terk etmesi” şartını öngören bir tutanak imzalattı. Kızı ve damadı bir süreden beri kayıp olan Kulash Kalkaman, iki küçük torununa da kendisi bakıyordu.

2-Özbekistan uyruklu DİLAFRUZ ŞAMSİDİNOVA: 1985 doğumlu bayan dokuz aylık hamile iken, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kararı ile 04 Ağustos 2016 günü gözaltına alınarak Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’ne konuldu. 25 Ağustos günü 29 Mayıs Haseki Hastanesi’nde bir kız çocuğu doğurdu. Doğumdan sonra, henüz birkaç saat geçmişti ki Göç İdaresi görevlisi polis memuru, Kadın Doğum uzmanından ‘olur’ alarak anneyi ve bebeğini yeniden Kumkapı GGM’ye götürdü. Bebekten sorumlu olan çocuk doktoru, kedisine sorulmadığı içim “izinsiz sevk” tutanağı tuttu.

Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’ndeki görevliler, Dilafruz hanımın ve bebeğinin durumları  Kumkapı’da daha fazla kalmaya uygun olmadığı için, bütün sorumluluğu üzerlerine alarak  aynı gün serbest bıraktılar. Göç İdaresi genel Müdürlüğü tam 1 hafta sonra, Dilafruz Şamsidinova’nın serbest bırakılmasına karar verdi.

Yaklaşık 150 Türkistanlıdan ikisinin kısa hikayesi böyle. Diğerlerinin de her birisinin ayrı birer hikayesi var. Gözaltı kararına esas olan liste ile ilgili birçok açıklama yaptık. Artık İstanbul emniyeti bu insanların tamamen masum olduğunu bildiği için sorgulamadan, doğru Kumkapı’ya gönderiyor. Ondan sonrası, Ankara’nın insafına…

İstanbul’da Türkistanlılara yönelik bir zulüm olduğu kesin de, insanlar bunun sorumlusunun kim olduğunu merak ediyor.

(01 Ekim 1916)

Devami

KERİMOV’DAN KAÇTILAR, IŞİD’İ REDDETTİLER, ERDOĞAN’A “ÖZBEKLER SENİNLE” DEDİLER. SONUÇ: 150 GÖZALTI VE SINIRDIŞI!

Kumkapı mağdurları

Burhan Kavuncu

16 Ağustos 2016

Türkiye’ye hicret eden Türkistanlı kardeşlerimiz mazlum,  mustaz’af ve garip  insanlar. Ama Türkiye devleti  onlardan daha garip. Garip olan, kendisine sığınan bu insanları itip kakması değil sadece. Boş yere mağdur ettiği kişilerle beraber, uygulamalarıyla kendi menfaatlerine de zarar vermekte.

Geçen yılın Ekim ayında İstanbul Pendik’te bir  “IŞİD operasyonu rezaleti” yaşanmıştı. 60’tan fazla Özbekistan ve Tacikistan vatandaşı, günlerce süren operasyonlarda yakalanıp gözaltına alınmış, sonra hepsi de suçsuz bulunup serbest bırakılmıştı. Göç İdaresi oturma izinlerini iptal ettiği için aylarca Kumkapı’da bekletildiler. Bazıları ülkelerine iade edilmeyi kabul etti, çoğunluğu da İdare Mahkemesi kararıyla serbest bırakıldı. Devletin imkanları, memurları lüzumsuz yere meşgul edildi, yoksul Türkistanlılar avukat ve noter masrafları ile ayrıca mağdur oldular.

Şimdi de 29 Temmuz’dan beri İstanbul Başakşehir’de yaşayan Türkistanlılara yönelik bir operasyon devam etmektedir. Operasyonu yapan İstanbul Terörle Mücadele Şubesi ekiplerinin elinde 4 sahifelik bir liste var. Bu listeyi kimin hazırladığı, kimin gönderdiği bilinmiyor. Aslında biliniyor da şimdi kimse üstlenmediği için bilinmiyor diyelim. Liste medyada ve elden ele dolaşıyor. Muhtemelen maddi yardıma ihtiyacı olan Türkistanlılarla ilgili bir liste, bir şekilde ele geçirilmiş. İstihbarat örgütleri de bu ‘çok önemli bilgi’yi  Göç İdaresi ve Emniyet birimlerine ulaştırmışlar. Ev ev dolaşarak, evlerde arama yapılarak bu listede ismi olanlar, ismi olmadığı halde ‘yabancı’ olduğu için orada bulunan Türkistanlılar, yaklaşık 150 kişi gözaltına alınmış. Yakalananlar karakollarda toplanmış, hiçbir suçlarının olmadığı bilinenler adli işlem yapılmaksızın doğrudan Göç İdaresi Geri Gönderme Merkezi’ne, yani Kumkapı’ya  sevk edilmişler. Sorguya alınan 8 kişiye de Savcılık takipsizlik kararı verdiği için Kumkapı’ya teslim edildi. Yakalananlar arasında  İstanbul’daki Türkistanlı muhacir camiasının yeterince tanımadığı,  yahut da kefil olmadığımız birkaç kişi de var.

Çoğunluğu Özbekistan vatandaşı olan Türkistanlılar  için sınır dışı işlemi başlatıldı. Bu arada Özbekistan Konsolosluğu devreye girerek Kumkapı’daki vatandaşlarının isim ve diğer bilgilerini istemekte. Sanki bu isimleri Türkiye devletine başkası vermiş gibi! Bir taraftan da gözaltına alınanların Özbekistan’daki ev ve ailelerine yönelik operasyonlar devam ediyor.

İstanbul’da göz altına alınan Türkistanlıların çoğu kadın, çocuk ve yardıma muhtaç insanlar. IŞİD ve benzeri  örgütlerle alakaları yok. Özbekistan’daki Kerimov rejimine muhalif oldukları için ülkelerini terketmek zorunda kalmışlar. Bir çoğunun yakınları oradaki hapishanelerde. Bunlar da canlarını zor kurtarıp, “emin bir belde” olarak gördükleri Türkiye’ye hicret etmiş.  Mısır, Rusya gibi ülkelerden sonra Türkiye’de yaşamaya karar vermişler. Hemen hepsi Tayyip Erdoğan’ı seviyor ve canları pahasına korumak istiyorlar. 15 Temmuz’dan sonra kendi elleriyle yazdıkları “Dik Dur Eğilme- Özbekler Seninle”  yazılı pankartlarla sokaklara çıkıp darbe karşıtı gösterilere katılmışlar.

Üst üste yapılan bu operasyonlar ve deport uygulamalarıyla, Türkistanlı muhacirlere şu mesaj verilmiş oluyor: “Size Türkiye’de yaşama imkanı tanımayacağız, kendinize başka bir yer bulmanız lazım”. Tabii kendi ülkelerine geri dönemeyecekleri gibi, Rusya veya Mısır’a da gidemezler. İstemeseler de Güney’deki  komşuya  gitmekten başka bir yol görünmüyor. IŞİD ve benzeri örgütlere katılanlar ise, “demek Erdoğan’ı  desteklediniz, başınıza gelenlere katlanın o zaman” diyerek ellerini ovuşturuyorlar.

Devami

Doğu Türkistan’da yalanlar, Gerçekler

images

Burhan Kavuncu

07.07.2015

Doğu Türkistan’daki işgal ve zulümler yeni bir olay değil. Özellikle Çin işgalinden itibaren komünist rejim, tarihin en acımasız katliamlarını gerçekleştirdi. Hem de aralıksız olarak. Hala da devam etmektedir. Etnik temizlik, Uygurları azınlığa düşürme uygulamaları, dini görünürlüğü engelleme, İslami eğitim ve ibadetlere müdahale, tepkileri katliamla bastırma politikası değişmeden devam ediyor.
Burada dikkati çeken, geçmişte daha büyük katliamlara gösterilmeyen tepkinin şimdi gösterilmesi. Bunun farklı sebepleri olabilir. İnsanların vicdanı yeni harekete geçmiş de olabilir. Türkiye yönetiminin konuya sahip çıkmış olması da etkili olmuştur. Yakında anlaşılır.

Ramazan öncesinde ibadetlerle ilgili resmi yasak getirildiği doğrudur. Haziran ayında meydana gelen 6 veya 7 olayda 100 civarında müslümanın şehadeti de. Ancak paylaşılan fotoğraflar arasında abartılı veya yanlış olanlar vardır. Müslümanlar arasında maalesef bu tip ajitatif yöntemlere başvuranlar çok. Bu yalanlar en çok zulüm gören insanlara ve onları savunanlara zarar veriyor.
Geçmişte Doğu Türkistan halkına bazı haklar verilmiş olabilir. Bunlar nice mücadeleler sonucunda alınmıştır. Kazanılmış haklar, diğer zulüm ve cinayetlerin üzerini örtemez.
Bizde Kürtlere tanındığı söylenen bazı haklarla ilgili olarak “daha ne istiyorlar” söyleminde olduğu gibi yapılan mezalim kapatılmak isteniyor.
Çin komünist rejiminin ne kadar insanlık dışı olduğunu, kendi halkına bile her türlü vahşeti reva gördüğünü bütün dünya biliyor. Dünya işçilerinin de en büyük düşmanı ÇKP’dir. Burada özellikle altını çizmemiz gereken bir husus: Çinli veya çekik gözlü diye insanlara saldıran ırkçı, aşağılık ve korkak fiilleri tasvip etmemiz mümkün değildir.

Devami

BBC-Burhan Kavuncu ile sohbat: yazı metni ve (AUDİO)

[youtube width=”300px” height=”200px”]http://youtu.be/g0UaU6y5HYA[/youtube]

BBC söhbetini buradadan da dinlemeniz mümkündür:


Burhan Kavuncu : Orta Asya’da halklarımız arasında barış ve kardeşliği tesis etmek için mücadele ediyoruz

BBC : BBC’nin bu haftaki misafiri, Türkiye’deki tanınmış STK yöneticilerinden, Türkistan-Der (Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği) Başkan Burhan Kavuncu. Esselamu aleykum Burhan ağabey!

Burhan Kavuncu : Ve aleykum selam, hoş bulduk.

BBC : Sohbete Londra’da yaşayan Şahnaze’nin sorularıyla başlayalım : “Özbekistan asıllısınız, ailenizin tarihi hakkında konuşabilir misiniz? Eğer mahrem değilse, soyadınız neden ‘Kavuncu’. Halen Özbekistan’daki akrabalarınızla görüşüyor musunuz?” Yine Londra’dan ‘Ben’ ismi ile mesaj yollayan dinleyicimiz de niçin ‘Kavuncu’ ismini aldığınızı soruyor.

B.K. : Ben Türkiye’de doğdum, ailem ise Türkistan’dan hicret edip Türkiye’ye gelmişler. Babam Hamit Kavuncu’nun babası Abdurrahman Kavuncu Namangan’ın ‘Kavuncu’ köyünde doğmuş.Kavuncu Köyü, şimdi Namangan’ın bir mahallesidir. Namangan’ın kavunları meşhur olup, Türkistan’da en büyük ve şirin kavunlar burada yetişenlerdir. Abdurrahman dedem dini tahsil için Medine’ye gidip orada yerleşmiş. Peygamberimiz Hz.Muhammed’in kabr-i şerifleri (Ravza-i mutahhara) da Medine’dedir. Medine’de ‘Buharalılar’ namı ile yaşamakta olan Türkistanlılar çoktur. 1.Cihan Harbi’nden sonra Medine’deki Buharalıların önde gelenleri Türkiye’ye hicret ettiler. Annem Ayhan hanım, Khokand’ın Beşarık ilçesinde doğmuşlar. Babası Nasrullah efendi Hindistan’da tahsil görmüşler. Aileleri Khokand’da ‘hocalar veya Eşanlar’ namı ile tanınırlar. Dedem Nasrullah hoca, Rus işgaline karşı mücadele için Basmacılar (Korbaşılar) hareketine katılmış, bu sebeple Sibirya’da yaklaşık sekiz yıl hapis yatmışlar. Mahpusluktan sonra (ailesini de alarak) önce Tacikistan’a daha sonra da Afganistan’ın Mezar-ı Şerif ve Kabil şehirlerine yerleşmişler. Türkiye’ye hicret ettiklerinde (1938) annem Ayhan hanım 9 yaşında imiş. Özbekistan’da akrabalarımız var, onlarla gidiş gelişlerimiz de oluyor. Akrabalarımızın çoğu Taşkent’te, Hokand’ta, Namangan’da yaşıyor.

BBC : İstanbul’dan Abdurrahman Muhammed’in sorusu: “Esselamu aleykum sayın Burhan Kavuncu ! Derneğinizin esas amacı nedir?”

BK : Ve aleykum selam. Derneğimizin öncelikli maksadı muhaceretteki Türkistanlılar’la ilmi-maarifi, ictimai- hukuki yardımlaşmadır. Yüksek amacımız ise büyük Türkistan’ın azadlığı, gerçek bağımsızlığı, vatanımızda İslam medeniyetinin yeniden kuruluşu, Türkistanlıların hür ve itibarlı insanlar olarak yaşamalarıdır. Bu yüksek gayeler içinde elbette siyasi fikirler de mevcuttur. Ama bize göre önce kültürel, ilmi, sosyal ve dini terakkilerin sağlanması gelmektedir.

BBC : Doğrusunu söylemek gerekirse, Türkistan sınırlarında bulunan her bir memlekette kendine has gayeler var ve bu milli gayeler bazı hallerde birbirine uymuyor. Bu anlamda Londra’dan ‘Ben’ yine soruyor: “Türkistan birliği kitaplarda kalmış bir şeydir”  ve “milletleri nasıl yapıp da dayanışmaya çağıracaksınız” diyor.

B.K. : Türkistan’daki devletlerin bugünkü durumu bizim için meşru bir veri teşkil etmez. Bizim için halqlar arasindaki alaqa daha mühimdir, çok daha mühimdir. Turkiston halqlari arasindaki ilişkiler aslında gayet iyidir. Biz Türkistan’daki, yani Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan’daki ve diğer ülkelerdeki hemşehrilerimizi İslami kardeşliğe çağırıyoruz. Türkistan kardeşliği, İslam kardeşliği aramızdaki bütün problemlerin çözümü için yeterlidir inşaallah.

BBC : Burhan bey, teşkilatınızın ismi Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği olduğuna göre, Orta Asya devletlerinden hangisi ile resmi ilişkileriniz var?

B.K. : Bizim derneğimiz sivil, yani resmi olmayan, halka ait bir kurumdur (İngilizcede Non Governmental Organization deniliyor). Devletlerle resmi alakanız olursa, STK sayılmazsınız. Ama halkın problemlerini, taleplerini hükûmetlere duyurmak için çalışıyoruz. Bizim derneğimiz, muhaceretteki yurttaşlarımızın problemlerine çözümler bulabilmek için uğraşmakta. Bazı meselelerde İstanbul’daki konsolosluklara müracaatımız olabilmektedir.

BBC : Özbekistan’la ilişkileriniz nasıl? Eğer gereken alakalar sağlanamadıysa bunu ne engelledi?

B.K. : Özbekistan hükumeti ile resmi münasebetlerimiz yok, ama bir çok Özbek kardeşlerimiz ve Özbek aydınları ile iyi ilişkilerimiz var. Zaten bizim için rejimle değil halkın gerçek temsilcileri ile alaka kılmak önemlidir.

BBC : İstanbul’dan Abdurrahman Muhammed’in ikinci sorusu: “Orta Asya’daki mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?”

B.K. : Türkistan -bizim ata yurdumuz- şimdi değil 500 yıldan beri böyle acınacak bir durumdadır. Emir Timur’un, Uluğ Bek’in ve İbni Sinaların torunları şimdi fakir ve çaresiz bir halde, iş bulmak için Moskova’da birbirleri ile vuruşan cahil adamlar vaziyetindeler. Şarki Türkistan’da Çin zulmü altında inleyen yurttaşlarımızın feryadı Dünya’ya yayılmakta. Özbekistan’daki zulüm, Çin’deki zulümden asla daha az değildir. Bu zillet bize Allah’ın takdiri midir? Haşa. Böyle değil. Biz müslümanlar Orta Asya’nın bu kara günlerini değiştirmek istiyoruz.

BBC : Şimdi Türkistan denilen sınırlarda bulunan ülkeler arasındaki mevcut münasebetleri ve bu bölgedeki siyasi durumu göz önünde bulundurursak, derneğinizin amaçları ne kadar gerçekçi sayılabilir? Bölgede bu namı istemeyen ülkeler de yok değil, hususen Tacikistan ve Afganistan.

B.K. : Bizim gayemizin çok uzak görünmesi mümkün, lakin burada iki hususun altını çizmek istiyorum: Birincisi, bizim kuşağımızda yani 1950’li yıllarda doğanlar arasında Türkistan ismi biliniyordu. Bir Kırgız, bir Kazak, bir Kaşgarlı “ben Türkistanlıyım” derdi. Şimdi Türkistan ismi unutuldu, unutturuldu. Bunu yeniden hatırlamak kullanmaya başlamak zor bir şey değildir. 60- 70 yıl önce mümkün olan iş, elbette şimdi de mümkündür. İkincisi, Türkistan’ın birliği öncelikle halkların birliğidir. Biz buralara gelen Özbeklere, Kırgız ve Kazaklara, onların aslında Türkistanlı olduklarını anlatıyoruz. Sonuç olarak ayrı ayrı devletler, bayraklar, sınırlar “sizin ve atalarınızın uydurmuş olduğu isimlerden başka bir şey değildir” diyoruz. (Yusuf S., 40. ayet). Bugün “halkların kardeşliği” şiarı yükselmekte. Bütün müslümanlar birbiri ile kardeştir. Bizim ayrı ayrı, parça parça oluşumuz diktatörlere ve emperyalist devletlere hizmet etmekte. 2010 yılında “Kırgızistan Faciası” diye hatırlanan olaylarda binlerce Türkistanlı öldü. Türkiston davasi böyle cehaletlerin bitişi, bir daha tekrarlanmaması için mücadele demektir. Bu facialar, bu cehaletler ne kadar gerçeklikse, bunlara karşı mücadele etmek o kadar gerçekçidir. İyi biliniz ki Türkistan bir hayal değildir. Bin yıldan beri var olan bir hakikattir. Türkistan davası bugünkü günde Orta Asya’da, halklarımız arasında barış ve kardeşligi yeniden tesis etmek için mücadele demektir.


BBC : Şimdi bu mücadeleyi nasıl hayata geçiriyorsunuz?

B.K. : Türkistan’a yani vatanımıza bu konuda bir çok davetler yapıyoruz. Umumi haberleşme araçlarıyla, internetten davetlerimiz oluyor. Rusya’daki, Amerika’daki, Arap ülkelerindeki Türkistanlılarla alakalarımızı yeniden sağladık. Orta Asya’dan gelen ticaretcilerle görüşüp, onlar vasıtasıyla davetimizi halkımıza ulaştırıyoruz. Yakında Türkistan ülkelerinde de derneğimizin temsilciliklerini açmayı planlıyoruz. Bizim İstanbul’da 27 Nisan’da düzenlediğimiz Kurultay gibi toplantılar, aydınlar buluşmaları düzenleyeceğiz.


BBC : İsveç’ten Muhammed Salih’in sualleri şöyle : “Burhan bey, Türkiye’de Türki devletlerin ortaklaşa bir buluşması oldu. Bu buluşmaya devlet başkanları katıldı. Bu görüşmeler çerçevesinde sizin teşkilatınız hükümetle birlikte bu ülkelerin aydınları, yazarları arasında diyalog gerçekleştirerek kültürel, sosyal bütünleşme akımına katkıda bulunamaz mı?”

B.K. : Türki devletler arasındaki buluşmalar, yakinlaşmalar elbette olumlu çalışmalardır. Bizim bunlara bağlı olmayarak da alakalar teşkil kılışımız gerekli. Bu buluşma çerçevesinde de münasebetler tesisi mümkün. İnşaollah Turkiye’deki resmi makamlara müracaat edebiliriz. Sosyal ve kültürel birlik için çok çalışmamız lazım. Turkistan’ın yazar ve aydınları arasında iyi münasebetler çok olsa, devletler arasındaki munasebetlerin de daha saglam ve daimi oluşu mumkun olur inshaollah.

BBC : Yine Muhammed Salih : “Özbekistan’ın bu buluşmaya gelmemesi nasıl izah ediyorsunuz?”

B.K. : Türki devletler arasındaki buluşmaların sonuncusu Türkiye’de gerçekleşen Türk Konseyi toplantısıydı. Özbekistan bunlara katılmıyor. Özbekistan yönetimi komşu devletlerin hiç birisi ile iyi münasebetler kurmuyor. Onların alakası bazen Rusya ile, bazen Çin ile bazen da ABD ile, NATO ile olmakta. İslam Kerimov yönetimi müslümanlar ile, Türkiler ile iyi ilişkiler kurmuyor. Kendi öz halkıyla da iyi münasebeti yok. Diktatoryanın tabiatinda bu var.

Böyle buluşmalar sadece Türki devletler arasında değil müslüman halklar arasında da olsa daha iyi olacaktır. Türkistan’ın birliği için İslami bağlar çok kıymetlidir. Türkistan’da Türkçe konuşmayan halklar da var, Tacikler, Peştunlar gibi. Bizim için halklar arasındaki ilişkiler, devletler arasında olandan daha önemlidir. Türkistan halkları arasında bazı istisnai olaylar olsa da esasında kuvvetli dostluk bağları vardır. Halklarımızın dili birdir, bundan da mühimi dini de birdir.

BBC : Bu ilginç sohbet için çok teşekkürler!

B.K. Siz de sağolun. Türkistan halklarının hepsine selam diyorum.

 

Devami

Burhon Qovunchi BBC Mehmoni:O‘rta Osiyodagi xalqlar orasida tinchlik va birodarlikni o‘rnatish uchun kurashamiz

  [youtube width=”300px” height=”55px”]g0UaU6y5HYA[/youtube]

Burhon Qovunchi – Turkiyadagi taniqli jamoat arbobi, Turkistonliklar Xalqaro Hamkorlik Jamiyatining Raisi.

Burhon Qovunchi 1954 yilda Turkiyaning Usmoniya viloyatida o‘zbek muhojirlar oilasida tug‘ilgan. Otasi Hamid Qovunchi asli Namanganlik, o‘qituvchi va huquqshunoslik bilan shug‘ullangan, onasi Oyxon opa asli Qo‘qonlik bo‘lishgan.

Burhon Qovunchining ota-bobolari ruslarning zulmidan qochib, avval Afg‘onistonga, keyin esa Turkiyaga kelib joylashishgan. Ona tarafidan bobosi Nasrulloh Yassa Turkistonda sovet ishg‘oliga qarshi qurolli kurash olib borgan bosmachilar safida o‘rin olgan. Bu tufayli 8 yil Sibirda qamoq jazosini o‘tagan.

Burhon Qovunchi o‘rta maktabni bitirgandan keyin Anqara Hojattepa universiteti Statistika bo‘limida o‘qigan. Talabalik yillaridan boshlab Turk millatchilari yoshlar bo‘limining “Ulku o‘choqlari”da Rais yordamchisi sifatida faoliyat ko‘rsatgan.

U 1980 yil Turkiyada muhofazakor va kommunistlar orasida kechgan to‘qnashuvlarda millatchi guruhlar safida faol qatnashadi va buning uchun 3 yil qamoq jazosi oladi.

Burhon Qovunchi qamoqdan ozod bo‘lgach – 1990 va 1995 yillar orasida “Yer yuzi” jurnalining Bosh muharriri sifatida faoliyat olib borgan va ijtimoiy-siyosiy, Islom mavzularda qator maqolalar yozgan.

1991 yil hozirda Turkiyada mashhur bo‘lgan “Mazlumder” nomli inson haqlarini himoya qilish jamiyati muassislaridan biri bo‘lgan.

1996 yilda esa, “O‘zgurder” jamiyatiga asos solgan. 2007 va 2011 yillarda ushbu jamiyat rahbarlaridan biri sifatida ishlagan.

Markaziy Osiyodagi turkiy jumhuriyatlar mustaqil bo‘lgandan keyin Burhon Qovunchi Turkiyaga ushbu mamlakatlardan kelgan muhojirlarga yordam ko‘rsata boshlagan.

2013 yilda Turkiyadagi Turkistonlik faollar bilan birga Turkistonliklar Xalqaro Hamkorlik Jamiyatini tuzgan (Veb sayti: www.turkistanlilar.org) va hozirgi kunda ushbu jamiyatning raisi sifatida faoliyat olib bormoqda.

Ushbu jamiyat shu yilning aprel oyida Xalqaro Turkistonliklar qurultoyini o‘tkazdi. Hozirgi kunda O‘rta Osiyo davlatlaridan o‘n minglarcha muhojirlar Turkiyaga kelib o‘rnashishgan. Turkistonliklar Xalqaro Hamkorlik Jamiyati ushbu muhojirlarga ilmiy, ma’rifiy, ijtimoiy va huquqiy sohalarda yordam berish bilan shug‘ullanadi.

Bi-bi-si: Bi-bi-sining bu galgi mehmoni – Turkiyadagi taniqli jamoat arbobi, Turkistonliklar Xalqaro Hamkorlik Jamiyatining Raisi Burhon Qovunchi. Assalomu alaykum Burhon aka!

Burhon Qovunchi: Vaalaykum assalom, xush bo‘ldik!

Bi-bi-si: Suhbatni Londonda yashayotgan Shahnozaning savollari bilan boshlasak: “Asli O‘zbekistonlik ekansiz, oilangiz tarixi haqida gapirib bersangiz? Va agar sir bo‘lmasa, nima uchun ismi sharifingiz Qovunchi? Hozir O‘zbekistondagi qarindoshlaringiz bilan bordi-keldingiz bormi?” Yana Londondan Ben ismi bilan xat yo‘llagan tinglovchimiz ham: “Nimaga Qovunchi ismini olgansizlar, deb so‘raganlar”.

Burhon Qovunchi: Men Turkiyada tug‘ilganman, oilam esa, Turkistondan hijrat qilib Turkiyaga kelishgan. Otam Hamid Qovunchi va bobom Abdurrahman Qovunchi Namanganning Qovunchi qishloqida tug‘ilishgan. Qovunchi qishlog‘i hozir Namanganning bir mahallasidir. Namanganning qovunlari mashhur bo‘lib, eng katta va shirinlari Qovunchi qishlog‘ida yetishgan. Abdurrahman bobom diniy tahsil uchun Madinaga borgan va u joyda joylashgan. Madinada payg‘ambarimiz Hazrati Muhammad (sav)ning qabri sharifi ham bor. Madinada Buxoroliklar nomi bilan yashaydigan Turkistonliklar ko‘pdir. Jahon urushidan keyin Madinadagi Buxoroliklarning yo‘lboshchilari Turkiyaga hijrat qildilar. Onam Oyxon xonim Qo‘qonning Beshariq tumanida tug‘ilganlar. Otasi Nasrulloh afandi Hindistonda tahsil olgan va Qo‘qonda “hojalar va eshonlar” nomi bilan mashhurdirlar. Bobom Nasrulloh afandi Rus ishg‘oliga qarshi kurashish uchun Bosmachi (Qo‘rboshilar) harakatida qatnashgani va Sibirda qamoqda 8 yil yotgan. Qamoqdan keyin avval Tojikistonga keyin Afg‘onistonning Mozori Sharif va Qabul shaharlariga joylashgan. Turkiyaga hijrat qilganlarida (1938 yilda) onam Oyxon honim to‘qqiz 9 yoshida ekan. O‘zbekistonda qarindoshlarimiz bor, ular bilan bordi-keldimiz ham bor. Toshkantda, Qo‘qonda, Namanganda qarindoshlarimiz bor.

Bi-bi-si: Istanbuldan Abdurrahmon Muhammad ham: “Assalomu alaykum hurmatli Burhon Qovunchi! Jamiyatingizning asosiy maqsadi nimadan iborat?

Burhon Qovunchi: Vaalaykum assalom. Jamiyatimizning asosiy maqsadi muhojirotdagi Turkistonliklarga ilmiy-marifiy, ijtimoiy-huquqiy yordam berishdir. Oliy maqsadimiz esa, buyuk Turkiston ozodligi, haqiqiy mustaqilligi, vatanimizda Islom madaniyatining qayta tiklanishi, Turkistonliklar erkin va e’tiborli insonlar bo‘lib yashashlaridir. Bu oliy maqsadlar ichida albatta siyosiy fikrlar ham mavjuddir. Ammo, bizga ko‘ra avvalo madaniy, ilmiy, ijtimoiy, diniy taraqqiyot avvalgi vazifalar hisoblanadi.

Bi-bi-si: Aytish joiz bo‘lsa, Turkiston hududida joylashgan har bir mamlakatda o‘ziga xos milliy g‘oyalar bor va bu milliy g‘oyalar ba’zi holatlarda bir-biriga mos tushmaydi. Shu ma’noda Londondan Ben yana: “Turkiston birligi endi kitoblarda o‘qiladigan bir narsadek”, deydi va: “… millatlarni qanday qilib hamkorlikka chaqirasiz”, deb so‘raydi.

Burhon Qovunchi: Biz Turkistondagi, ya’ni O‘zbekiston, Qirg‘iziston, Qozog‘istondagi yurtdoshlarimizni islomiy qarindoshlikka chaqiramiz. Turkiston qarindoshligi, Islom qarindoshligi butun muammolarning yechimi uchun kafolatdir, inshaAllah.

Bi-bi-si: Burhon aka, mana tashkilotlaringiz nomini Turkistonliklar Xalqaro Hamkorlik Jamiyati deb atagansizlar, Markaziy Osiyo davlatlaridan qaysi biri bilan rasmiy aloqalaringiz bor?

Burhon Qovunchi: Bizning jamiyatimiz sivil, ya’ni fuqaroviy jamiyatdir. Ya’ni, nohukumat tashkilot. Davlatlar bilan rasmiy aloqa bo‘lsa, fuqaroviy jamiyat hisoblanmaydi. Ammo, bunday jamiyatlar xalqning muammolarini, talablarini, istaklarini hukumatlarga bildirish uchun faoliyat olib borishadi. Bizning jamiyatimiz muhojirotdagi yurtdoshlarimizning muammolarini yechish uchun ish olib bormoqda. Ba’zi masalalarda Istanbuldagi konsullarga murojaat etamiz.

Bi-bi-si: O‘zbekiston bilan-chi, qandaydir aloqalarni yo‘lga qo‘yishga muvaffaq bo‘la olganmisizlar? Agar aloqalar bo‘lmasa, bunga nima xalaqit beradi?

Burhon Qovunchi: O‘zbekiston hukumati bilan rasmiy aloqalarimiz yo‘q, ammo juda ko‘p O‘zbek birodarlarimiz va O‘zbek ziyolilari bilan yaxshi aloqalarimiz bor. Zotan, biz uchun rasmiy hukumat bilan emas, xalqning haqiqiy vakillari bilan aloqa qilish muhimdir.

Bi-bi-si: Istanbuldan Abdurrahmon Muhammadning ikkinchi savoli: “Markaziy Osiyodagi hozirgi vaziyatni qanday baholaysiz?”

Burhon Qovunchi: Turkiston – bizning ota-bobolarimizning vatani faqat hozir emas, 500 yildan beri bunday ayanchli holatdadir. Amir Temurning, Ulug‘bekning va Ibn Sinolarning nevaralari hozir kambag‘al, faqir holatda ish topish uchun Moskvada bir-birlari bilan urishib yurgan johil odamlar bo‘lib qolishgan. Sharqiy Turkistonda Chinning zulmidan ingragan yurtdoshlarimizning faryodi dunyoga tarqalmoqda. O‘zbekistondagi zulm, Xitoydagi zulmdan aslo kam emas.

Bi-bi-si: Endi mana Turkiston deb atayotgan hududda joylashgan mamlakatlar o‘rtasidagi mavjud munosabatlardan va u yerdagi siyosiy vaziyatdan kelib chiqadigan bo‘lsak, jamiyatingiz o‘z oldiga qo‘ygan maqsadlariga yeta oladi deyish mumkinmi? Bu nomni istamaydigan davlatlar ham yo‘q emas mintaqada, xususan, Tojikiston va Afg‘onistonni olsak…

Burhon Qovunchi: Bizning maqsadlarimiz juda uzoq bo‘lib ko‘rinishi mumkin, lekin bu yerda ikki xususni ta’kidlashni istayman. Birinchisi, 1950 yillarda tug‘ilganlar orasida Turkiston ismi ma’lum edi. Bir Kirg‘iz, bir Qozoq bir Qashg‘arli “men Turkistonlikman” der edi. Hozir Turkiston nomi unutildi, unuttirildi. Buni qayta xotirlatishni kun tartibiga keltirish qiyin bir ish emasku. 60 – 70 yil oldin mumkin bo‘lgan ish, albatta, hozir ham mumkindir. Ikkinchisi, Turkistonning birligi avvalo xalqlarning birligidir. Biz bu joyga kelayotgan O‘zbeklarga, Qirg‘izlarga, Qozoqlarga ular Turkistonlik ekanlarini eslatamiz. Nihoiy o‘laroq ayri-ayri davlatlar, bayroqlar, chegaralar “siz o‘zingiz va ota bobolaringiz o‘ylab topgan narsalardan boshqa narsa emasdir” deymiz (Yusuf surasi, 40 oyat). Bugun “xalqlarning birodarligi” shiori yuksalmoqda. Butun Musulmonlar bir-birlariga birodardirlar. Bizning ayri-ayri, parcha-parcha bo‘lishimiz diktatorlarga va imperalist davlatlarga xizmat etmoqda. 2010 yilda “Qirg‘iziston fojeasi”, deb aytilgan voqealarda minglarcha turkistonliklar o‘ldi. Turkiston uchun kurashish bunday jaholatlarning bitishi, qayta takrorlanmasligi uchun kurashish demakdir. Bu fojealar, bu jaholatlar naqadar haqiqat esa, ularga qarshu kurashish ham shu qadar haqiqatdir. Shuning uchun ham, Turkiston bir xayoldan iborat emasdir. Ming yildan beri bor bo‘lgan bir haqiqatdir. Turkiston uchun kurashish bugungi kunda O‘rta Osiyodagi xalqlarimiz orasida tinchlik va birodarlikni o‘rnatish uchun kurashishni bildiradi.

Bi-bi-si: Endi bu kurashni qanday amalga oshirmoqchisizlar?

Burhon Qovunchi: Turkistonga, ya’ni vatanimizga bu masalada ko‘p da’vatlar qilayapmiz. Ommaviy axborot vositalarida, internetdan da’vat qilyapmiz. Rusiyadagi, Amerikadagi, arab davlatlaridagi Turkistonliklar bilan aloqani tikladik. O‘rta Osiyodan kelgan tijoratchilar bilan uchrashib, ularga maqsadlarimizni tushuntirayapmiz. Bu orqali da’vatimizni xalqimizga yetkazishga urinayapmiz. Yaqinda bu mamlakatlarda ham jamiyatimizning bo‘limlarini ochishni rejalashtirganmiz. Biz Istanbulda o‘tkazgan Turkiston qurultoyi kabi qurultoylar, ziyolilar uchrashuvlarini o‘tkazmoqchimiz.

Bi-bi-si: Shvetsiyadan Muhammadsolihning savollarini o‘qib bersam: “Burhon aka, Turkiyada turkiy davlatlar ishtirokidagi sammit bo‘lib o‘tdi. Bu sammit davlat rahbarlari ishtirokida bo‘ldi. Shu uchrashuv doirasida sizning tashkilot hukumat bilan birga o‘sha davlatlar yozuvchi, ziyolilari orasida, bordi-keldi qilib, madaniy-ijtimoiy integratsiya jarayoniga hissa qo‘shsa bo‘lmaydimi?”

Burhon Qovunchi: Turkiy davlatlar ishtirokidagi sammit va yaqinlashishlar albatta yaxshi faoliyatlardir. Biz bularga bog‘liq bo‘lmasdan ham o‘zaro aloqalar qilishimiz kerak. Shunday uchrashuvlar doirasida ham munosabatlar qilish mumkin. InshaAlloh Turkiyadagi rasmiy maqomlarga murojaat qilamiz. Turkistondagi Madaniy va Ijtimoiy birlik uchun ko‘p ishlar qilishimiz kerak. Turkistonning yozuvchilari va ziyolilari orasida yaxshi munosabatlar o‘rnatilsa, davlatlar orasida ham munosabatlar ham yanada sog‘lom va doimiy bo‘lishi mumkin inshaAlloh.

Bi-bi-si: Muhammadsolih yana: “O‘zbekistonni bu sammitga kelmaganini qanday izohlaysiz?” deb so‘rayaptilar.

Burhon Qovunchi: Turkiy davlatlar ishtirokida sammitlarning oxirgisi Turkiyada o‘tgan Turk Konseyi sammitidir. Bularda O‘zbekiston qatnashmadi. O‘zbekiston rahbariyati esa, qo‘shni davlatlarning hech biri bilan yaxshi aloqa qilmaydi. Ularning aloqasi ba’zan Rusiya bilan, Chin bilan, ba’zan ham AQSh bilan, NATO bilan bo‘ladi. Islom Karimovning hukumati Turkiya bilan yaxshi munosabat qilmaydi. O‘z xalqi bilan ham yaxshi munosabati yo‘q. Bunday sammitlar faqat Turkiy davlatlar orasida emas, umummusulmonlar orasida ham bo‘lsa, yana yaxshi bo‘ladi. Turkistonning birligi uchun Islomiy ittifoqlar ham nihoyatda muhimdir. Chunki, Turkistonda turkiy tilda gapirmaydigan xalqlar ham bor, Tojiklar, Pashtunlar kabi. Bizning uchun xalqlar orasidagi aloqalar yanada muhimdir. Turkiston xalqlari orasidagi aloqalar aslida yaxshidir. Xalqlarimizning tili birdir, undan-da muhimi dini ham birdir.

Bi-bi-si: Qiziqarli suhbat uchun katta rahmat!

Burhon Qovunchi: Siz ham sog‘ bo‘ling. Turkiston xalqlarining hammasiga salom yo‘llang.

Бурҳон Қовунчи:Ўрта Осиёдаги халқлар орасида тинчлик ва биродарликни ўрнатиш учун курашамиз

Бурҳон Қовунчи – Туркиядаги таниқли жамоат арбоби, Туркистонликлар Халқаро Ҳамкорлик Жамиятининг Раиси.

Бурҳон Қовунчи 1954 йилда Туркиянинг Усмония вилоятида ўзбек муҳожирлар оиласида туғилган. Отаси Ҳамид Қовунчи асли Наманганлик, ўқитувчи ва ҳуқуқшунослик билан шуғулланган, онаси Ойхон опа асли Қўқонлик бўлишган.

Бурҳон Қовунчининг ота-боболари русларнинг зулмидан қочиб, аввал Афғонистонга, кейин эса Туркияга келиб жойлашишган. Она тарафидан бобоси Насруллоҳ Ясса Туркистонда совет ишғолига қарши қуролли кураш олиб борган босмачилар сафида ўрин олган. Бу туфайли 8 йил Сибирда қамоқ жазосини ўтаган.

Бурҳон Қовунчи ўрта мактабни битиргандан кейин Анқара Ҳожаттепа университети Статистика бўлимида ўқиган. Талабалик йилларидан бошлаб Турк миллатчилари ёшлар бўлимининг “Улку ўчоқлари”да Раис ёрдамчиси сифатида фаолият кўрсатган.

У 1980 йил Туркияда муҳофазакор ва коммунистлар орасида кечган тўқнашувларда миллатчи гуруҳлар сафида фаол қатнашади ва бунинг учун 3 йил қамоқ жазоси олади.

Бурҳон Қовунчи қамоқдан озод бўлгач – 1990 ва 1995 йиллар орасида “Ер юзи” журналининг Бош муҳаррири сифатида фаолият олиб борган ва ижтимоий-сиёсий, Ислом мавзуларда қатор мақолалар ёзган.

1991 йил ҳозирда Туркияда машҳур бўлган “Мазлумдер” номли инсон ҳақларини ҳимоя қилиш жамияти муассисларидан бири бўлган.

1996 йилда эса, “Ўзгурдер” жамиятига асос солган. 2007 ва 2011 йилларда ушбу жамият раҳбарларидан бири сифатида ишлаган.

Марказий Осиёдаги туркий жумҳуриятлар мустақил бўлгандан кейин Бурҳон Қовунчи Туркияга ушбу мамлакатлардан келган муҳожирларга ёрдам кўрсата бошлаган.

2013 йилда Туркиядаги Туркистонлик фаоллар билан бирга Туркистонликлар Халқаро Ҳамкорлик Жамиятини тузган (Веб сайти: www.turkistanlilar.org) ва ҳозирги кунда ушбу жамиятнинг раиси сифатида фаолият олиб бормоқда.

Ушбу жамият шу йилнинг апрель ойида Халқаро Туркистонликлар қурултойини ўтказди. Ҳозирги кунда Ўрта Осиё давлатларидан ўн мингларча муҳожирлар Туркияга келиб ўрнашишган. Туркистонликлар Халқаро Ҳамкорлик Жамияти ушбу муҳожирларга илмий, маърифий, ижтимоий ва ҳуқуқий соҳаларда ёрдам бериш билан шуғулланади.

Би-би-си: Би-би-сининг бу галги меҳмони – Туркиядаги таниқли жамоат арбоби, Туркистонликлар Халқаро Ҳамкорлик Жамиятининг Раиси Бурҳон Қовунчи. Ассалому алайкум Бурҳон ака!

Бурҳон Қовунчи: Ваалайкум ассалом, хуш бўлдик!

Би-би-си: Суҳбатни Лондонда яшаётган Шаҳнозанинг саволлари билан бошласак: “Асли Ўзбекистонлик экансиз, оилангиз тарихи ҳақида гапириб берсангиз? Ва агар сир бўлмаса, нима учун исми шарифингиз Қовунчи? Ҳозир Ўзбекистондаги қариндошларингиз билан борди-келдингиз борми?” Яна Лондондан Бен исми билан хат йўллаган тингловчимиз ҳам: “Нимага Қовунчи исмини олгансизлар, деб сўраганлар”.

Бурҳон Қовунчи: Мен Туркияда туғилганман, оилам эса, Туркистондан ҳижрат қилиб Туркияга келишган. Отам Ҳамид Қовунчи ва бобом Абдурраҳман Қовунчи Наманганнинг Қовунчи қишлоқида туғилишган. Қовунчи қишлоғи ҳозир Наманганнинг бир маҳалласидир. Наманганнинг қовунлари машҳур бўлиб, энг катта ва ширинлари Қовунчи қишлоғида етишган. Абдурраҳман бобом диний таҳсил учун Мадинага борган ва у жойда жойлашган. Мадинада пайғамбаримиз Ҳазрати Муҳаммад (сав)нинг қабри шарифи ҳам бор. Мадинада Бухороликлар номи билан яшайдиган Туркистонликлар кўпдир. Жаҳон урушидан кейин Мадинадаги Бухороликларнинг йўлбошчилари Туркияга ҳижрат қилдилар. Онам Ойхон хоним Қўқоннинг Бешариқ туманида туғилганлар. Отаси Насруллоҳ афанди Ҳиндистонда таҳсил олган ва Қўқонда “ҳожалар ва эшонлар” номи билан машҳурдирлар. Бобом Насруллоҳ афанди Рус ишғолига қарши курашиш учун Босмачи (Қўрбошилар) ҳаракатида қатнашгани ва Сибирда қамоқда 8 йил ётган. Қамоқдан кейин аввал Тожикистонга кейин Афғонистоннинг Мозори Шариф ва Қабул шаҳарларига жойлашган. Туркияга ҳижрат қилганларида (1938 йилда) онам Ойхон ҳоним тўққиз 9 ёшида экан. Ўзбекистонда қариндошларимиз бор, улар билан борди-келдимиз ҳам бор. Тошкантда, Қўқонда, Наманганда қариндошларимиз бор.

Би-би-си: Истанбулдан Абдурраҳмон Муҳаммад ҳам: “Ассалому алайкум ҳурматли Бурҳон Қовунчи! Жамиятингизнинг асосий мақсади нимадан иборат?

Бурҳон Қовунчи: Ваалайкум ассалом. Жамиятимизнинг асосий мақсади муҳожиротдаги Туркистонликларга илмий-марифий, ижтимоий-ҳуқуқий ёрдам беришдир. Олий мақсадимиз эса, буюк Туркистон озодлиги, ҳақиқий мустақиллиги, ватанимизда Ислом маданиятининг қайта тикланиши, Туркистонликлар эркин ва эътиборли инсонлар бўлиб яшашларидир. Бу олий мақсадлар ичида албатта сиёсий фикрлар ҳам мавжуддир. Аммо, бизга кўра аввало маданий, илмий, ижтимоий, диний тараққиёт аввалги вазифалар ҳисобланади.

Би-би-си: Айтиш жоиз бўлса, Туркистон ҳудудида жойлашган ҳар бир мамлакатда ўзига хос миллий ғоялар бор ва бу миллий ғоялар баъзи ҳолатларда бир-бирига мос тушмайди. Шу маънода Лондондан Бен яна: “Туркистон бирлиги энди китобларда ўқиладиган бир нарсадек”, дейди ва: “… миллатларни қандай қилиб ҳамкорликка чақирасиз”, деб сўрайди.

Бурҳон Қовунчи: Биз Туркистондаги, яъни Ўзбекистон, Қирғизистон, Қозоғистондаги юртдошларимизни исломий қариндошликка чақирамиз. Туркистон қариндошлиги, Ислом қариндошлиги бутун муаммоларнинг ечими учун кафолатдир, иншаАллаҳ.

Би-би-си: Бурҳон ака, мана ташкилотларингиз номини Туркистонликлар Халқаро Ҳамкорлик Жамияти деб атагансизлар, Марказий Осиё давлатларидан қайси бири билан расмий алоқаларингиз бор?

Бурҳон Қовунчи: Бизнинг жамиятимиз сивил, яъни фуқаровий жамиятдир. Яъни, ноҳукумат ташкилот. Давлатлар билан расмий алоқа бўлса, фуқаровий жамият ҳисобланмайди. Аммо, бундай жамиятлар халқнинг муаммоларини, талабларини, истакларини ҳукуматларга билдириш учун фаолият олиб боришади. Бизнинг жамиятимиз муҳожиротдаги юртдошларимизнинг муаммоларини ечиш учун иш олиб бормоқда. Баъзи масалаларда Истанбулдаги консулларга мурожаат этамиз.

Би-би-си: Ўзбекистон билан-чи, қандайдир алоқаларни йўлга қўйишга муваффақ бўла олганмисизлар? Агар алоқалар бўлмаса, бунга нима халақит беради?

Бурҳон Қовунчи: Ўзбекистон ҳукумати билан расмий алоқаларимиз йўқ, аммо жуда кўп Ўзбек биродарларимиз ва Ўзбек зиёлилари билан яхши алоқаларимиз бор. Зотан, биз учун расмий ҳукумат билан эмас, халқнинг ҳақиқий вакиллари билан алоқа қилиш муҳимдир.

Би-би-си: Истанбулдан Абдурраҳмон Муҳаммаднинг иккинчи саволи: “Марказий Осиёдаги ҳозирги вазиятни қандай баҳолайсиз?”

Бурҳон Қовунчи: Туркистон – бизнинг ота-боболаримизнинг ватани фақат ҳозир эмас, 500 йилдан бери бундай аянчли ҳолатдадир. Амир Темурнинг, Улуғбекнинг ва Ибн Синоларнинг неваралари ҳозир камбағал, фақир ҳолатда иш топиш учун Москвада бир-бирлари билан уришиб юрган жоҳил одамлар бўлиб қолишган. Шарқий Туркистонда Чиннинг зулмидан инграган юртдошларимизнинг фарёди дунёга тарқалмоқда. Ўзбекистондаги зулм, Хитойдаги зулмдан асло кам эмас.

Би-би-си: Энди мана Туркистон деб атаётган ҳудудда жойлашган мамлакатлар ўртасидаги мавжуд муносабатлардан ва у ердаги сиёсий вазиятдан келиб чиқадиган бўлсак, жамиятингиз ўз олдига қўйган мақсадларига ета олади дейиш мумкинми? Бу номни истамайдиган давлатлар ҳам йўқ эмас минтақада, хусусан, Тожикистон ва Афғонистонни олсак…

Бурҳон Қовунчи: Бизнинг мақсадларимиз жуда узоқ бўлиб кўриниши мумкин, лекин бу ерда икки хусусни таъкидлашни истайман. Биринчиси, 1950 йилларда туғилганлар орасида Туркистон исми маълум эди. Бир Кирғиз, бир Қозоқ бир Қашғарли “мен Туркистонликман” дер эди. Ҳозир Туркистон номи унутилди, унуттирилди. Буни қайта хотирлатишни кун тартибига келтириш қийин бир иш эмаску. 60 – 70 йил олдин мумкин бўлган иш, албатта, ҳозир ҳам мумкиндир. Иккинчиси, Туркистоннинг бирлиги аввало халқларнинг бирлигидир. Биз бу жойга келаётган Ўзбекларга, Қирғизларга, Қозоқларга улар Туркистонлик эканларини эслатамиз. Ниҳоий ўлароқ айри-айри давлатлар, байроқлар, чегаралар “сиз ўзингиз ва ота боболарингиз ўйлаб топган нарсалардан бошқа нарса эмасдир” деймиз (Юсуф сураси, 40 оят). Бугун “халқларнинг биродарлиги” шиори юксалмоқда. Бутун Мусулмонлар бир-бирларига биродардирлар. Бизнинг айри-айри, парча-парча бўлишимиз диктаторларга ва импералист давлатларга хизмат этмоқда. 2010 йилда “Қирғизистон фожеаси”, деб айтилган воқеаларда мингларча туркистонликлар ўлди. Туркистон учун курашиш бундай жаҳолатларнинг битиши, қайта такрорланмаслиги учун курашиш демакдир. Бу фожеалар, бу жаҳолатлар нақадар ҳақиқат эса, уларга қаршу курашиш ҳам шу қадар ҳақиқатдир. Шунинг учун ҳам, Туркистон бир хаёлдан иборат эмасдир. Минг йилдан бери бор бўлган бир ҳақиқатдир. Туркистон учун курашиш бугунги кунда Ўрта Осиёдаги халқларимиз орасида тинчлик ва биродарликни ўрнатиш учун курашишни билдиради.

Би-би-си: Энди бу курашни қандай амалга оширмоқчисизлар?

Бурҳон Қовунчи: Туркистонга, яъни ватанимизга бу масалада кўп даъватлар қилаяпмиз. Оммавий ахборот воситаларида, интернетдан даъват қиляпмиз. Русиядаги, Америкадаги, араб давлатларидаги Туркистонликлар билан алоқани тикладик. Ўрта Осиёдан келган тижоратчилар билан учрашиб, уларга мақсадларимизни тушунтираяпмиз. Бу орқали даъватимизни халқимизга етказишга уринаяпмиз. Яқинда бу мамлакатларда ҳам жамиятимизнинг бўлимларини очишни режалаштирганмиз. Биз Истанбулда ўтказган Туркистон қурултойи каби қурултойлар, зиёлилар учрашувларини ўтказмоқчимиз.

Би-би-си: Швециядан Муҳаммадсолиҳнинг саволларини ўқиб берсам: “Бурҳон ака, Туркияда туркий давлатлар иштирокидаги саммит бўлиб ўтди. Бу саммит давлат раҳбарлари иштирокида бўлди. Шу учрашув доирасида сизнинг ташкилот ҳукумат билан бирга ўша давлатлар ёзувчи, зиёлилари орасида, борди-келди қилиб, маданий-ижтимоий интеграция жараёнига ҳисса қўшса бўлмайдими?”

Бурҳон Қовунчи: Туркий давлатлар иштирокидаги саммит ва яқинлашишлар албатта яхши фаолиятлардир. Биз буларга боғлиқ бўлмасдан ҳам ўзаро алоқалар қилишимиз керак. Шундай учрашувлар доирасида ҳам муносабатлар қилиш мумкин. ИншаАллоҳ Туркиядаги расмий мақомларга мурожаат қиламиз. Туркистондаги Маданий ва Ижтимоий бирлик учун кўп ишлар қилишимиз керак. Туркистоннинг ёзувчилари ва зиёлилари орасида яхши муносабатлар ўрнатилса, давлатлар орасида ҳам муносабатлар ҳам янада соғлом ва доимий бўлиши мумкин иншаАллоҳ.

Би-би-си: Муҳаммадсолиҳ яна: “Ўзбекистонни бу саммитга келмаганини қандай изоҳлайсиз?” деб сўраяптилар.

Бурҳон Қовунчи: Туркий давлатлар иштирокида саммитларнинг охиргиси Туркияда ўтган Турк Консейи саммитидир. Буларда Ўзбекистон қатнашмади. Ўзбекистон раҳбарияти эса, қўшни давлатларнинг ҳеч бири билан яхши алоқа қилмайди. Уларнинг алоқаси баъзан Русия билан, Чин билан, баъзан ҳам АҚШ билан, НАТО билан бўлади. Ислом Каримовнинг ҳукумати Туркия билан яхши муносабат қилмайди. Ўз халқи билан ҳам яхши муносабати йўқ. Бундай саммитлар фақат Туркий давлатлар орасида эмас, умуммусулмонлар орасида ҳам бўлса, яна яхши бўлади. Туркистоннинг бирлиги учун Исломий иттифоқлар ҳам ниҳоятда муҳимдир. Чунки, Туркистонда туркий тилда гапирмайдиган халқлар ҳам бор, Тожиклар, Паштунлар каби. Бизнинг учун халқлар орасидаги алоқалар янада муҳимдир. Туркистон халқлари орасидаги алоқалар аслида яхшидир. Халқларимизнинг тили бирдир, ундан-да муҳими дини ҳам бирдир.

Би-би-си: Қизиқарли суҳбат учун катта раҳмат!

Бурҳон Қовунчи: Сиз ҳам соғ бўлинг. Туркистон халқларининг ҳаммасига салом йўлланг.

Devami

Türkistan’dan büyük göç devam ediyor!

 

 

5.MTS_20140506_155800.002

Dernek Başkanı Burhan Kavuncu’nun Kurultay açış konuşması :

Elhamdu li-llahi rabb-il-alemîn.

Es-Salatu ve’s-selamu alâ rasulina Muhammed ve

Alâ âlihi ve ashabihi ecmaîn.

Dünya’nın ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinden davetimize icabet eden kıymetli misafirlerimiz. Hepinize hoş geldiniz diyor, selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum Burada bulunan Özbek, Kazak, Kırgız, Uygur, Tatar konuşmacı misafirlerimize ve her kavimden, kabileden katılan mihmanlarımıza teşekkür ediyorum, hoş kelipsiz..

Sözlerime başlamadan önce geçtiğimiz günlerde, Dernek olarak T.C. devlet yetkililerine yazdığımız bir dilekçeyi dikkatlerinize sunacağım:

“Derneğimiz tarafından verilen dilekçe ekindeki listelerde isimleri bulunan Türkistanlı hemşehirlerimizin ihtiyaç ve talepleri, tavassutlarınız sayesinde büyük ölçüde karşılanmıştır. Bu kişilere ikamet belgesi verilmiş, ayrıca Türkiye’de muhacerette bulunan Türkistanlıların çocuklarının eğitimleri için Milli Eğitim Bakanlığı düzenleme yapmış ve sağlık ve sosyal güvenlik problemleri geçtiğimiz günlerde yürürlüğe giren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile büyük ölçüde giderilmiştir. Yapılan değerli çalışmalar ve sarfedilen emekler için Türkiye’deki bütün Türkistanlılar adına şükranlarımızı arz ediyoruz.

İçişleri Bakanlığı’nın yazılı emirleri ile ikamet tezkeresine sahip olan hemşehrilerimizin hayır dualarını iletmekten kıvanç duyar, muhacir kardeşlerine fedakarca hizmet eden kıymetli yönetici ve personele teşekkürlerimizi sunarız. Esasında bin yıldır ayrı coğrafyalarda yaşamamıza rağmen, aynı ataların çocukları olan Türkistanlıların Türkiye Cumhuriyeti devleti ve halkı tarafından ‘Yabancı’ olarak görülmediklerini, her vesile ile bizleri bağrına basan kardeşlerimizin sıcak ve kardeşçe uygulamalarından yakinen bilmekte ve yaşamaktayız. Elbette mevcut sınırlar ve yasal prosedürler bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. Yabancılar Yasası ve benzeri mevzuat ile muhatap olmak bizlere acı vermektedir. Ama bu mevzuat soydaş ve dindaş halkları birbirinden ayırmayacak, bilakis bağlarımız daha da kuvvetlenecektir ümidindeyiz.

Mevcut durumda Türkiye’de bulunan Türkistanlı muhacirlerin (ekseriyeti Özbekistan, Çin, Tacikistan, Kırgızistan, az miktarda da Türkmenistan, Afganistan, İran ve Rusya vatandaşı olan Müslümanların) çözüm bekleyen en önemli problemleri ve talepleri özetle şöyledir:

1- Daha önce Birleşmiş Milletler’e iltica başvurusunda bulunmuş olan Türkistanlılar, kendilerine verilmiş olan geçici Sığınmacı Kimlikleri ile, gösterilen yerleşim merkezlerinde ikamete devam ederken haklarında BM tarafından verilecek olan kararı kaygı ile beklemektedirler. BM müspet karar verse 3. bir ülkeye, genellikle bir Batı ülkesine gönderilmek veya iltica başvurusunun reddi halinde geldikleri ülkelere iade edilmek endişesi içindedirler. Bu konu, Türkiye’de bulunan Türkistanlılar’ın en hayati problemi, en büyük endişe kaynağıdır. Çünkü bu insanlar sadece Türk ve Müslüman oldukları, ya da ülkelerinde özgür ve müslümanca yaşamak istedikleri için, herhangi bir olayla, eylemle ilgileri bulunmadığı halde, maruz kaldıkları siyasi/ dini baskılar sebebiyle göç etmek zorunda kalmışlardır. Ekteki (1) numaralı listede isimleri bulunan aileler sığınmacı kimliği ile yıllardan beri Türkiye’de hayatını devam ettirmektedir. Bu kişiler BM’ye bağımlı statüden kurtarılarak doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin himayesinde (uluslar arası koruma altında), mümkünse vatandaşlık kazanma sürecinde normal ikamet ve yaşama şartlarının sağlanmasını istemektedirler. Yetkili makamların BM sığınmacısı olanTürkistanlıların bu durumdan kurtulma isteğine ciddiyetle eğileceklerini ümit ediyoruz.

2-Ekteki (2.) listede isimleri bulunan Uygur, Özbek ve Kırgız aileler, herhangi bir belgeye (kimlik, pasaport, vs) sahip değildir. Bu kişilerin beyanları veya tanıyan, kefil olanların şehadetleri sonucunda yasal prosedür kazanmaları gerekmektedir. Bu konuyu da emir ve tavassutlarınıza arz ederiz.

3-Ekteki (3.) listede bulunan ailelere mensup kişiler, sığınmacı ve benzeri durumları bulunmamakla beraber, ülkelerine geri döndüklerinde hayati tehdit altında kalacaklarını beyan etmekte fakat normal ikamet tezkeresi istemektedirler.

Ekteki listelerde isimleri bulunan kişiler ve aileleri, derneğimiz üyeleri tarafından titizlikle araştırılarak herhangi bir kriminal durumlarının olmadığı konusu kefil ve şahitlerce teyit edilmiştir. Türkistanlı muhacirler genel olarak yasalara saygılı, dini inanç ve ibadetlerini yaşama hususunda titiz, çalışkan ve dürüst insanlardır. Ülkemizde bulundukları sürece, genel ahlaka, kardeşlik münasebetlerine ve ülke menfaatlerine faydalı olacakları inancındayız. Bu taleplerin karşılanmasının, Ortaasya’dan gelmek zorunda kalmış insanlarımızın hayatlarını bir nebze de olsa kolaylaştıracağı ümidiyle saygılarımızı sunarız.”

Okuduğum bu dilekçedende anlaşılacağı gibi yüzbinlerce Türkistanlı kardeşimiz, bu topraklara sığınmış durumdadır. Tıpkı bizim ata babalarımız gibi onlar da hayatlarını sürdürebilmek için bir vatan olarak gördükleri Türkiye’ye koşup gelmiş, tutunmaya çalışmaktadırlar.

TÜRKİSTAN ÜLKELERİ’NDEN KAÇIŞ DEVAM EDİYOR

Peki ne oldu ki bu insanlar öz vatanlarını ana ata yurtlarını bırakıp geliyorlar? Türkiye’de yüzbinlerle ifade edilen Türkistanlı mülteci sayısı, dünya genelinde milyonları bulmaktadır. Çin işgali altındaki Doğu Türkistanlıları anlamak kolay da, yaklaşık 23 sene önce istiklalini kazanmış olan Batı Türkistan’dan insanlar bugün niye kaçmaya çalışıyorlar?

Türkistan’dan kaçışın başlıca üç sebebi var. Ayrıntılara girmeden başlıklar halinde bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz:

1-Türkistan ülkelerindeki mevcut rejimler veya yöneticiler, Sovyet Rus rejiminin varisidir. Bu yönetimler eski dönemde kurulmuş veya işbaşına getirilmiş olup, halkların gerçek özgürlük ve istiklal taleplerini, diktatörlüklere mahsus yollarla bastırıyorlar. Siyasi örgütlenme, fikir ve ifade hürriyeti olmadığı için bir çok insan, rejim muhalifi, kaçak duruma düşmekten kurtulamıyor. 2-Türkistan halklarının İslam’ı yaşama arzu ve talepleri, komünist kalıntısı yöneticiler tarafından irtica veya terör olarak adlandırılmaktadır. İslama uygun kılık kıyafet, dini eğitim ve diğer zaruretler yasaklandığı için insanlar hicret etmek zorunda kalıyorlar. 3-İktisadi sebepler. Özellikle Özbekistan’da ekonomi çökmüş durumdadır. Çalışan erkek nüfusun neredeyse yarısı ülke dışındadır. Tacikistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’da da durum iyi değildir. Ekonomik sebeplerle göç vermeyen Kazakistan nispeten daha iyi durumdadır.Yöneticiler sadece kendilerinin ve çevrelerinin menfaatlerini düşündüğünden, sürekli yolsuzluk olayları gündemdedir. İş başındaki hırsızlar ailesi kendi aralarında bile çekişmekten, yağmaladıkları milli serveti ülke dışına kaçırmaktan utanmamakta, birbirlerini deşifre etmektedirler. Benzer durumlar Türkistan dışında eski Sovyet cumhuriyetlerinin çoğunda geçerlidir.

Sovyet döneminde sömürge olan ülkelerimiz, siyasi ve ekonomik olarak ayakta duramayacak bir şekilde İstiklal sahibi olmuşlardır. Bugünkü durumumuz Sovyet döneminde gerçekten sömürge olduğumuzun da bir ispatıdır. Kazakistan, Rus nüfusu, teknoloji ve eğitimden almış olduğu payla farklılık göstermektedir.

Öncelikle şunu ifade etmeliyim; demek ki, bizi Rusların idare etmesinden kurtulmamız yetmiyormuş. İstiklal, aynı zamanda zihinlerin de işgalden kurtarılmasını ve kendi ayakları üzerinde durabilecek bir irade ve yeteneğe sahip olmayı da gerektirmektedir.

ULUĞ TÜRKİSTAN DAVASI

Bugün yaklaşık 62 milyonluk nüfusuyla Batı Türkistan, 30 milyonluk Doğu Türkistan, 10 milyonluk Güney Türkistan, 15 milyonu bulan Rusya müslümanları Uluğ Türkistan’ın azadlığını bekliyor. Bazı hemşehrilerimiz, Çin ve Rus işgallerine karşı ABD’yi kurtarıcı olarak görmektedir. Bu hemşehrilerimiz büyük bir yanılgı içindedirler. Geçmişte iki zalimden birini kurtarıcı zannedenler nasıl hüsrana uğradıysa, bugün de Amerika’yı hürriyetin garantörü zannedenler aynı hataya devam ediyorlar. İngiltere, Afganistan ve Hindistan’ı sömürgeleştirdikten sonra nasıl Türkistan üzerinde pazarlıklar yaptıysa, bugün de Amerika benzerini yapıyor.

Çin ve Rusya büyük zalimlerdir amma, İngiltere ve Amerika ehveni şer değildir. İngilizler tarih boyunca insanlığın en büyük düşmanı olduktan sora bugün yerini ABD’ye bırakmış. 1945. yılda Japonya’ya iki atom bombası atarak 400 bin sivil insanı öldüren Amerika, tarihin ve dünyanın en büyük teröristidir. Bugün Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile birlikte ABD, dünyayı en adaletsiz ve zalim bir şekilde yönetmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, dünyadaki emperyalist sistemin patronluğunu yapmaktadır.

Ülkelerimizdeki zalim yöneticiler, bunların kontrol ve himayesinde iktidarlarını sürdürüyor. Rusya, Çin veya ABD arkasında durmasa, silah ve ekonomik destek vermese, hiç bir diktatör ayakta duramaz. 2005’teki Andican olaylarında kulağını çekmiş olması bizi yanıltmamalı. Sistem aynı şekilde işlemeye devam ediyor.

Emperyalist devletler kendi aralarında birlik beraberlik içinde iken, mazlum halkları milliyetçilik, kabilecilik, mezhepçilik veya tekfircilik gibi fitnelerle birbirine düşman ediyor. Bir Özbekle bir Kırgızın düşman olmasının nasıl bir mantığı olabilir? Komşu halklar ve ülkeler arasındaki rekabet ve düşmanlıklar, emperyalistlerin daha çok silah satması, bizim daha yoksul ve zayıf düşmemizden başka bir sonuç vermiyor. Tarihte ve günümüzde bu hataları çok yaptık, ama artık aklımızı başımıza almalıyız.

1730’larda Kazak bozkırlarında başlayan Rus işgali 1865’te Batı Türkistan’ın tamamına yayılmış, 1991’e kadar devam etmiştir. Rus işgalinin en büyük başarısı, Türkistan halklarını birbirinden ayırarak parçalamak olmuştur. Çin’in Doğu Türkistan’daki işgali 1850’lerden beri devam ediyor. 1.5 milyarlık Çin karşısında Doğu Türkistan tek başına nasıl bir varlık ifade edebilir? Türkistan’ın Doğusu ve Batısıyla bir bütün olarak var olabileceğini unutmamalıyız

100 sene evvel bir tek vatan olan Türkistan nasıl bu duruma geldi? Önce, kendi bilinçsizliğimiz yüzünden. Doğu Türkistanlılar Türkistan ismini bırakmadıkları gibi, Türkistan’ın 1000 yıllık alfabesi olan Çağatay yazuğunu da muhafaza ettiler. Batı’da ise ne isim kaldı ne de alfabe. Dilimize, alfabemize ve Türkistan ismine sahip çıkan Doğu Türkistanlı kardeşlerimize huzurlarınızda şükranlarımızı sunuyorum. Mao’nun katliamları Doğu Türkistan’ı yok edemedi. Ama Batı’da Kırgız, Kazak, Özbek milliyetçiliği ve bölücülük fitnesi bizi daha fazla tahrip etti.

Türkistan halklarını tefrikaya karşı Ümmet bilinci içinde kardeşliğe, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaya çağırıyoruz. Türkistan’ın istiklali için verilen mücadelede tarihe adını yazdıran Kokant Muhtar Hükumetine, Kazak Alaş Orda Hükûmetine, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’ne, Uygur mücahidlere, Basmacılara, Korbaşılara, 1986 Jeltoksan olaylarında şehid düşenlere, Mustafa Çokay, Osman Batur, Sabit Damolalara selam veriyoruz. Sizlerin torunları olmaktan ve sizin yolunuzu takip etmekten iftihar ediyoruz. Özellikle, Alaş Orda hükumetinde çalışan şehid şairimiz Abdülhamid Süleyman Çolpan, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin reisi olan Alihan Töre Sağuni, Özbek- Kazak- Uygur ayrımı olmadan Türkistanlı olmayı bizlere öğrettiler. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum

Uluğ Türkistan, bizim cehaletten, ilimsizlikten, fitneden kurtulup İslam’ın aslına, Kur’ana ve peygamberin sahih sünnetine dönüşümüzle tesis kılınacaktır.

Devami

TÜRKİSTAN’IN ÜÇ ŞAİRİ

Mahdum kulu firagi Abay İbrahim beg ÇOLPAN

Derneğimizin  “Pilavlı sohbet toplantıları”,  Siyer-i Nebi ve  Türkistan Tarihi dersleriyle devam ediyor

29 Aralık 2013- Derneğimizin mutad olarak iki haftada bir Pazar günleri düzenlediği “Pilavlı sohbet toplantıları” sonuncusu bu hafta gerçekleştirildi. Bu hafta, Siyer-i Nebi Dersleri, “Mekke Dönemi’nde neden şiddet kullanılmadı” ve Türkistan Tarihi, “Türkistan’ın Üç Şairi: Mahdum Kulu, Abay İbrahim Kunanbayoğlu, Abdülhamid Süleyman Çolpan” konuları işlendi.

Dernek Başkanı Burhan Kavuncu “Türkistan’ın Üç Şairi” başlığı altında takdim ettiği sohbette özet olarak şunları söyledi:

“Bütün toplantılarımızda ısrarla Türkistan kavramının ehemmiyetini anlatıyoruz.  Çünkü bugün Türkistanlılar, kendi vatanlarının Türkistan olduğunu bilmiyorlar. Bizim ata babalarımız, hepsi de kendilerine “Türkistanlı” diyorlardı. Bin seneden fazladır Orta Asya’da atalarımızın yaşadığı yerlerin adı Türkistan’dı. Rus işgalinin ilk yıllarında bile böyleydi. Sonradan, Bolşevikler zamanında Türkistan ismi yasaklandı. Batı Türkistan beş cumhuriyet olarak parçalandı, halklarımız birbirinden uzaklaştırıldı. Doğu Türkistan’da da Çinliler ‘Türkistan’ı yasakladılar, ülkenin adını Sincan(Sin Kiang) olarak değiştirdiler. Almatı, Akmola, Taşkent, Buhara, Fergana, Kokant, Celalabad, Oş, Aşkabad, Bişkek, Duşanbe, Kaşgar, Urumçi, Mezar-ı Şerif’te yaşayan insanlar kendilerini tanıtırken şehirlerinin ismiyle beraber “biz Türkistanlıyız” derlerdi. Şimdi 1991’den beri Batı Türkistan’da resmi olarak müstakillik dönemi başladı. Ama hala kendimize Türkistanlı diyemiyoruz. Bu mesele milliyetçilik, kavmiyetçilik, urukçuluk değildir. Bu İslami bir meseledir. Çünkü küffar, bizi esir eden kafirler, bizi parçalayıp zayıf düşürmek için Türkistan’ı yasakladılar. Bizi Özbek, Kırgız, Tacik, Kazak, Uygur diye bölüp, birbirimize düşürmek için Türkistan’ı yasakladılar. Biz Türkistanlı olduğumuzu bilmezsek, onların korktuğu azad Türkistan’ı, Uluğ Türkistan’ı nasıl yeniden tesis edebiliriz?”

“Türkistan tarihinde büyük alimler, büyük liderler, büyük sanatkarlar yaşamış, insanlık tarihinde unutulmayan hizmetlerde bulunmuşlardır. Biz elbette İmam Buharileri, İbni Sina’ları bileceğiz. Amma şairlerimiz de bizi biz yapan önemli değerlerimizdendir. Bu sebeple Türkistan’ın önemli şairlerinden üçünü bugünkü dersimizde kısaca anlatacağım.

“Şairlerimizden birincisi Horasan Türkmenlerinden Mahdum Kulu Faraği’dir. 1733 yılında İran Türkmen Sahra’sında Hacı Kavuşan köyünde doğdu. Atası Devlet Mehmet Azadi’den ilk İslami bilgilerini aldıktan sonra, Lebap’taki İdrisbaba medresesinde başlayan tahsiline Buhara Göktaş medresesinde devam etti. Yüksek bilgilerini Hive Şirgazi medresesi    ve Ahmet yesevi medresesinden aldı. Bu medreselerde dini ve edebi ilimler tahsil etti. Şiirleri kendi adıyla anılan Divan’ında toplanmıştır. Akıl, iman, insani değerler ve Allah aşkını işlediği şiirlerin, beş asır önce Anadolu’da yaşamış Yunus Emre’nin şiirlerine şaşılacak derecede benzemesi dikkat çeker. Bir örnek olarak (Türkiye Türkçesiyle):

EKİP GEÇTİ

Evvel Adem indi dünya/ Bu dünyayı ekip geçti/ Öz devrinde Nuh Peygamber/ Neccar işin tutup geçti.

Cennet içre diri giren/ İdris köynek dikip geçti/ Yunus balığın karnında/ “Ente sübhan” okup geçti.

Tâ İsa gelince daim/ Eshab-ı Kehf yatar kaim/ Hakk’ın yolunda İbrahim/ Canın oda yakıp geçti.

Mahdum Kulu Faraği, 1797 yılında Türkmen Sahra Aba Sari Çeşmesi’nde vefat etti. Mezarı Ak Tokkoy köyündedir.

“İkinci şairimiz 1845 yılında Doğu Kazakistan’ın Semen vilayetinde Şıngıstavı (Şingiz dağı) köyünde doğan ABAY İBRAHİM KUNANBAYOĞLU.

“Abay İBRAHİM 20 yaşına kadar medreselerde dini tahsil gördü. Arapça, Farsça ve Rusça öğrendi. Sonra Doğu klasiklerini ve Batılı yazarları, özellikle Rus şair ve yazarları okudu. A.Puşkin’in şiirlerinden bazılarını Kazakçaya çevirdi. Şiirleri Kazak sözlü edebiyatının en fazla bilinen örneklerindendir. Kazak bozkırkırlarında Abay şiirlerinin ezbere okunduğu söylenir. Şiirin yanı sıra düz yazı ile de bir çok makalesi bulunan Abay İBRAHİM, bu yazılarında felsefi düşüncelerine, eğitime ve özellikle çocuk psikolojisine, Allah’ın buyruklarına göre yaşamanın gerekliliği gibi konulara yer vermiştir. Şiirleri ölümünden sonra neşredildi. Düz yazıları Kara Sözder (Halk Sözleri) ismini taşır. Eserleri şiir ve düz yazılar olarak iki ayrı kitapta toplanarak basılmaktadır. (Prof. Abdulvahap Kara, Arman Dergisi, Kazak Türkleri Vakfı, 2004). Abay İbrahim Kunanbayoğlu 1904 yılında Cengizdağı sırtlarında Balaşakpak yaylasında vefat etti. Mezarı Semey vilayetine bağlı Abay ilçesindedir. 1917 yılında kurulan Alaş Orda Milli Hükûmeti Abay İBRAHİM’i manevi lideri olarak kabul etmişti. Günümüz Kazakistan’ında milli şair olarak anılmaktadır.

Şiirlerinden en çok bilinen iki örnek:

Mahabbatpen jaratkan adamzattı
Sen de süy Allanı janan tetti
Adamzattın berin süy bavrım dep
Jane hak joli osı dep ediletti

“(Allah) insanı muhabbetle yarattığı için
Sen de sev Allah’ı canından tatlı
İnsanların hepsini sev ‘kardeşim!”diyerek
‘Hak yolu budur.’ diye (insanlararasında) adaleti gözet.”

Allanın özi de ras, sözi de ras,
Ras söz eş vakıtta calgan bolmas.
Köp kitap keldi Alladan, onın törti,
Allanı tanıtuvga sözi ayrılmas.

Allah’ın kendisi de gerçek, sözü de gerçek,
Gerçek söz hiçbir zaman yalan olmaz.
Çok kitap geldi Allah’dan, onun dördü,
Allah’ı tanıtırken sözü ayrılmaz.

Mahdum Kulu ve Abay İbrahim’in şiirleri ile benzerlik gösteren Anadolu Türkmen kocası Yunus Emre’nin şiirlerinden de bir örnek sunalım:

Gönül Çalab’ın tahtı/ Çalap gönüle baktı/ İki cihan bedbahtı/ Kim bir gönül yıkar ise.

Sen sana ne sanırsan/ Ayruğa da onu san/ Dört kitabın manasın/ Budur eğer var ise.

 

“Bugün hatırladığımız üçüncü Türkistan şairi, Şehid Abdülhamid Süleyman Çolpan’dır.

Çolpan 1897’de Fergana vilayetine bağlı Andican’da doğdu. Medresede dini ilimler tahsiliyle beraber Arapça, Farsça, Rusça ve İngilizce öğrendi. 1917-1918’de Orenburg’da Başkırt Milli Hükûmeti’nin genel sekreterliğini yaptı. Tagor, Puşkin, Gorki, Şekspir gibi Batılı yazarları Özbekçe’ye tercüme etti. Şiirlerini Oyganış, Bulaklar, Tansırları isimli kitaplarında topladı. Türkiye’deki İstiklal harbi sırasında yazdığı şu dizelerle Anadolu’ya destek verdi:

Ey İnönü, ey Sakarya, ey istiklal erleri yürü

Mazlumlar tufanın öç alguçu selleri.

Hayatı boyunca komünist Rus işgalcilere boyun eğmedi. Defalarca yargılandı, toplumsal linçe tabi tutuldu, sekiz defa tutuklandı. Stalin’in başlattığı tutuklama kampanyasında 1937 yılında da tutuklandı. Son yargılamada idam cezasına çarptırıldı. 4 Ekim 1938 tarihinde idam edildi. Türkiye’de İslami liderlere yapılan kabrini yok etme uygulaması, Türkistan’da da ÇOLPAN’a tatbik edildi. Halen mezarı belli değildir. Katledilmesinden 19 sene sonra 1957 yılında Sovyetler Birliği büyük şair Abdülhamid ÇOLPAN’ın suçsuz olduğuna karar vererek aklandığını ilan etti”.

Unutulmaz şiirlerinden birisi, Türkistanlıların milli şarkısı olan Güzel Türkistan’dan birkaç mısra:

Güzel Türkistan senge ne boldi?

Sebep vakitsiz küllerning soldu.

Birligimizning teprenmes tagı

Umidimizmin sönmez çerağı

Birleş ey halkım kelkendür çağı

Bezensin imdi Türkistan bağı.

Kozgal halkım yeter şunca cevrü cefalar

ÇOLPAN’ın unutulmayan şiirlerinden birisi de Gülen Başkalardır Ağlayan Benim:

Külgen başkalardır

Yığlayan menmen

Oynagan başkalardır

İnlegen menmen

Erk erteklerin işitgen başka

Kulluk koşugun tinlegen menmen

***

Erkin başkalardır

Kamalgan menmen

Hayvan katarında sanalgan menmen.

Burhan Kavuncu konuşmasını “Şehid şairimiz Abdülhamid Süleyman ÇOLPAN’a, Mahdum Kulu FARAĞİ’ye ve Abay İbrahim KUNUBAYOĞLU’na Allah’tan rahmet ve magfiret diliyoruz” diyerek bitirdi.

Devami

21. ASIRDA TÜRKİSTANLILAR VE YENİ GÖÇ DALGASI

Burhan Kavuncu

Merkezi Asya’daki eski Sovyet Cumhuriyetleri’nin birbirinden  ayrıştırılmaya çalışılması ve ayrı birer ulus devlet olarak tanımlanması bir realiteye dayanmamaktadır.  Masa başında çizilmiş sun’i  sınırlar olmasa, bu bölgede  Özbekler, Uygurlar, Kırgız, Kazak, Türkmen, Tacikler  karışık olarak bir arada yaşıyorlardı. Yine de yaşıyorlar, ama arada sınırlar var.

Ortaasya’da Müslüman halkların yaşadığı bölgenin adı Türkistan’dır. Türkistan Asya’nın kalbidir, Doğusu ve Batısıyla bir bütündür. Türkistan  bir medeniyetin adıdır ve Türkistanlılar birbirine tarihî, dinî, kültürel bağlarla bağlıdır. Her yerde  olduğu gibi burada da bir çok aşiret veya kabile yaşamaktadır.  Bunlar arasında tarihte  bir çok cahili çatışmalar yaşanmış olsa dahi aslında Türkistan halkı 100 milyonu aşan nüfusuyla  kültür ve inanç olarak bir bütündür.  Türkistan, Müslüman nüfusunun yanı sıra, stratejik mevkii, ekonomisi, tarihi geçmişi sebebiyle de önem arz etmektedir. Bu sitede bu konuların her birisini ayrı başlıklar halinde ele almaya çalışacağız.

Türkistan önce Çin ve Sovyet Rusya arasında Doğu ve Batı Türkistan diye bölündü. Her iki bölümde de şiddetli baskı ve asimilasyonlar uygulandı. Bu baskılar, özellikle Mao ve Stalin dönemlerinde kitlesel katliamlar halinde gerçekleştirildi. Türkistan adı iki parçada da yasaklandı. Doğu’da Komünist Çin hükûmeti Türkistan’ın adını Sin Kiang (yeni ülke) olarak değiştirdi. Batı’da ise Türkistan Ruslar tarafından beş  ayrı cumhuriyete bölündü. Her bir parça ayrı ayrı uluslaşma sürecine sokularak maalesef birbirinden uzaklaştırıldı. Bütün bu  sun’i ayrıştırma çabalarına rağmen, Türkistan halkları, kültürel ve dinî bütünlüğünü büyük ölçüde korumaktadır.

Türkistan’daki  uluslaştırma süreçlerinin ve sınırların ne kadar yapay olduğunu gösteren bir örnek, Türkistan’ın kalbi mesabesindeki  Vadi (Fergana Vadisi)’ dir. Vadi bugün Özbekistan’ın Doğusu ile Kırgızistan’ın Güney-Batısı ve Tacikistan’ın Kuzey’inde  bulunmaktadır. Tarihi Maveraünnehir  (Amuderya ile Siriderya arasındaki bölge) uygarlıkları da bu bölgede kurulmuştur. 19. Yüzyılda  Hokant Hanlığı’nın yönetiminde bulunan Fergana vadisi, Ortaasya’daki İslamî hareketlerin de beşiği durumundadır. Vadi’nin bugün üç ayrı devletin sınırları arasında bölünmesi ne kadar sun’i ise, Türkistan’ın ayrı ayrı ulusal devletler olarak bölünmesi de aynı derecede sun’idir.   Fergana Vadisi, halkının dinini yaşamaya önem vermesi ve geleneksel  İslamî ilimlerin öğretiminin yüzyıllardır kesintisiz devam etmesi sebebiyle büyük bir İslamî  birikimi ihtiva etmektedir. Bu potansiyeli yok etmek, Kerimov diktatörlüğünün olduğu kadar ABD, Rusya ve Çin’in de başlıca amacıdır.

Günümüze gelecek olursak. Bugün farklı ulusal sınırlar ve bayraklar arasında bölünmüş olsa da, Türkistan halklarının kaderi birdir ve birbirine bağlıdır. Özbekistan 30 milyon nüfusuyla bölgede büyük bir ağırlık merkezidir. Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan’da da problemler olmakla beraber, Özbekistan’daki mesele,  hem ekonomik, hem içtimaî hem de siyasî bir çıkmaza saplanmış olması sebebiyle Türkistan coğrafyasındaki bütün çözümsüzlüklerin  merkezini  teşkil etmektedir.

Sovyetler Birliği (1917-1991) bütün Türkistan için büyük bir tahribat dönemi olmuştur. Orta Asya’nın tamamı  yoksullaştırma, dinî ve millî kimliğinden uzaklaştırmayla beraber, stratejik olarak da önemsizleştirme  uygulamalarına maruz kalmıştır. Aynı politikalar özellikle Özbekistan’da 1991’den sonraki sözde müstakillik döneminde de devam etmektedir. Özbekistan’daki diktatörlük rejimi, kendi varlığını ve diktatörlerin şahsi zenginliklerini koruyabilmek için, ülkenin daha da gerilemesine, halkın Sovyet döneminde dahi görülmemiş bir yoksulluk içine düşmesine sebep olmuştur.  Kerimov rejimi  Rusya, Çin  ve ABD ile devirsel işbirliği dönemlerinde, bu ülkelerin istek ve çıkarlarını gözetmek dışında bir harici politika yürütmemektedir. Halkın  Türk ve İslam kimliğinden uzaklaşması  emperyalist devletlerin ortak talebi olduğu gibi, Özbekistan’daki Stalin modeli diktatörlük din düşmanlığını kimliğinin esası yapmıştır. Komşuları Kırgızistan ve Tacikistan’la meydana gelen sınır ihtilafları, su, enerji  ve diğer meseleler, halklarımızı gereksiz olarak birbirinden uzaklaştırmaktadır.

 

YENİ GÖÇ DALGASI

Bugün Türkistan’da, özellikle Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan ve  Özbekistan’da açlık vardır. Bütün yer altı zenginliklerine, doğal kaynaklara rağmen insanlar ekmek bulabilmek için yurtlarından uzaklara gidiyorlar. Sadece Özbekistan’da 50 bin civarında insan, dini ve siyasi nedenlerle hapishanelerdedir. Basın ve kültür hayatı despotik uygulamalar sebebiyle ölmüş durumdadır. Bu dört  ülkeden ve Doğu Türkistan’dan en az 10 milyon kişi, komşu ülkelere, Rusya ve Türkiye’ye göç etti.  Ortadoğu ülkelerinden Avrupa’ya, hatta Kanada’ya kadar Türkistanlı göçmenler hayat mücadelesi veriyorlar. Muhacirlerin çoğunluğu iş ve ekmek bulmak için, önemli bir kısmı da baskı ve işkenceden kurtulmak maksadıyla vatanlarından uzak yollara düştüler.

Türkistanlılar artık insanca yaşamak istiyor. Özgürlük ve asgari insani haklarına kavuşmak istiyor. Bizi önce Doğu- Batı Türkistan, sonra Kırgız, Kazak, Tacik, Uygur, Özbek diye bölenler, bu yetmezmiş gibi halkımızı birbiri ile vuruşturarak iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlar. 2010 yılında meydana gelen Kırgız- Özbek çatışmaları hala canlı tutulmak isteniyor. Türkistan halklarının kendi kendini yönetecek dirayetli kadroları ya ülkelerinden uzaklaştırıldı ya da hapishanelere doldurularak çeşitli şekillerde tasfiye edildi. 150 yıldan beri Türkistan büyük katliamlarla ve göçlerle ağlatılıyor.  Kimse rahatını bırakıp vatanından ayrılmak istemez. Türkistanlılar çeşitli göç dalgalarıyla Dünya’nın her yerine dağılmak zorunda kaldılar. Son göç dalgası, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte1991’den beri devam eden ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkların sonucudur. İstikrarsızlığın da ötesinde bir çöküş söz konusudur. Milyonlarca Türkistanlı, büyük acılar içerisinde yurtlarından ayrı kalmanın zorlukları ile mücadele ediyor.

Bugün Türkistanlı yeni kuşak göçmenlerin ciddi problemleri vardır. Bunların başında, geldikleri ülkede yasal olarak kalma imkanının verilmemesi geliyor. Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri, Türkistanlılara, geldikleri ülkeyi göz önünde bulundurmadan ikamet hakkı vermek zorundadırlar. Çünkü bu ülkeyi, 1000 yıl önce kuranlar da Ortaasya’dan göç ederek gelen Türkistanlılardır. Dolayısıyla, yerli halklarla beraber bu ülkeniz gerçek sahipleri olan Türkistanlılara ikamet hakkının dahi tanınmaması ayıptır. Bu tabii hakkımızı elde etmek için elimizden gelen her türlü çabayı sarfetmeliyiz. Türkistanlılar, ‘yabancılar mevzuatına’ tabi olamaz. Yasal düzenlemelerde bu husus dikkate alınmalıdır.  (Bu doğrultuda T.C. Milli Eğitim Bakanlığı derneğimizin müracaatı üzerine, “Türkistanlıların çocuklarının ikamet durumlarına bakılmaksızın okullara kaydedilmeleri” ni öngören yazılı bir talimat yayınlamıştır. Bu şuurla diğer uygulamaların da düzeltilmesini ümit ediyoruz).

Biz biliyoruz ki, gelişmiş ve özgür, Uluğ ve Azad Türkistan’ı ziyalı ve İslami Türkistanlı kadrolar kuracaktır.  Ne kendisine milliyetçi diyen ulusal etnik bölücü çevreler, ne de sosyalist veya laikler Türkistan’ın meselelerine gerçek bir çözüm getirebildiler.  Gurbet ellerde sahipsiz kalan Türkistanlıların sosyal ve ekonomik dertleriyle kimse ilgilenmedi.  Bugün de Türkistanlıların acısını sadece, ümmetin ayağına diken batsa onu ciğerinde hisseden Müslümanlar  paylaşmaktadır. Halkımızın içinde farklı kültürler, dini ve siyasi temayüller vardır, ancak bu farklılıklar bir arada yaşamaya, bir  ve beraber olmaya mani değildir.  Diktatörlüğün ve hizmetkârı olduğu emperyalist devletlerin aleti olmamak şartıyla, bir toplumda elbette farklı eğilimler olacaktır ve herkes bunu kabul etmek zorundadır.  Emperyalist devletlerin işbirliğindeki diktatörlük rejimleri bize bugüne kadar sadece baskı, işkence, yoksulluk ve etnik kargaşa ile acılar yaşatmıştır. Türkistan ve Türkistanlılar acılardan kurtulmaya yakın ve layıktır inşâallah.

Devami