AFGANİSTAN’DA TALİBAN ZAFERİ ÜZERİNE SORULAR- CEVAPLAR

*ABD yenildi mi, yenilmedi mi?

*Taliban’ın ‘kolay’ zaferinin sebepleri: İşgal yönetiminin iflası, Mazlumiyet, Halkın huzur ve asayiş arayışı

*Uyuşturucu meselesi

*Halk Taliban’dan mı kaçıyor? 

*Göç olayı ve yalan haberler

*Taliban’ın iktidarla imtihanı

BURHAN KAVUNCU  Türkistander Başkanı

20 yıllık savaş sürecini yakından izlemeyenler Taliban’ın Afganistan’ı 10 gün gibi kısa bir süre içinde nasıl tümüyle ele geçirdiğini düşünerek şaşırıyor. Her zamanki komplo teorileri de eklenince 15 Ağustos 2021 Kâbil zaferi oldukça karmaşık görünebilir. Halbuki hiçbir savaşın 10 günde kazanılmayacağı, sadece öncesindeki yüzlerce cephe savaşı ve 20 yıl boyunca devam eden olaylar düşünülünce bu işin sanıldığı kadar kolay olmadığı görülür. Son on günde 34 vilayetin büyük çoğunluğunun savaşmadan teslim olması, Taliban’ın ezici bir üstünlük kurmuş olmasının bir neticesi.  Peki Taliban bu üstünlüğü hangi dinamiklerle sağladı, bunun için 20 yılda yaşananlara kısaca bir göz atmamız gerekiyor.

Taliban’ın kesin zaferi ve NATO müttefiklerinin yenilgisinin sebepleri üzerinde durmadan önce, ABD gerçekten yenildi mi sorusunun cevabını arayalım.

1.ABD YENİLDİ Mİ YENİ BİR OYUN MU KURUYOR?

(Son dakika: 30-31 Ağustos 2021 Kâbil görüntüleri, ABD yenilgisinin tam bir hezimet olduğunu net olarak ortaya koydu. Biden’ın 11 Eylül tarihine rağmen Taliban’ın 31 Ağustos ültimatomuna boyun eğerek 15 günde telaş içinde bütün elemanlarını çıkarma çabaları ve havaalanı hangarlarındaki uçak, helikopter dahil bütün askeri malzemeyi imha etme görüntüleri, hezimetin belgesi olarak tarihe geçmiştir.)

ABD’yi ‘kadir-i mutlak’ bir güç olarak görenlerin söylediği  “Amerika aslında yenilmedi” tezleri aslında emperyalistlerin farklı alanlardaki üstünlüğüne bakılarak galibiyeti önemsiz  görme psikolojisidir. Elbette Afganistan halkının kayıpları çok büyük. Batılı kaynaklara göre savaş sırasında öldürülen Afgan sivil sayısı 47425, Taliban mensubu 52 bin (toplam 100 binden fazla) iken 66 bin de işbirlikçi Afganistan ordusu askerinin öldüğü kayıtlara geçmiş. Buna karşılık ABD’nin kaybı 2500, diğer NATO ülkeleri 1150, ABD’ye çalışan Afgan 3900 olmak üzere ölen toplam 173 bin kişiden 166 bini Afganistan halkından 7500’ü de işgal kuvvetlerinden olarak açıklanmış.  (1) Ülkenin yerle bir edilmesi, kaynaklarının talan edilmesi sonucu oluşan ekonomik kayıplar zaten malûm. Bundan önceki ABD’nin Vietnam (1975), İngiltere’nin Hindistan (1947), Fransa’nın Cezayir (1962) yenilgilerinde de insan kaybı, ekonomik kayıplar bakımından emperyalistlerin daha avantajlı olduğu, bağımsızlığına kavuşan ülkelerin büyük kayıplar verdikleri, ayrıca daha sonraki krizlerle başa çıkamadıkları gibi yorumlar yapılabilir. Rusya’nın 1989 Afganistan yenilgisinde de durum farklı değildi.  Ama bütün bunlar mazlum milletlerin emperyalist işgalciler karşısında şartları yerine getirdiklerinde zafere ulaşabilecekleri gerçeğini değiştirmiyor.

Afganistan’da Amerika gerçekten yenildi mi, yoksa planlı bir hamle ile bölgede yeni oyunlar mı kuruyor? Bu konuda, ABD’li yetkililerin 15 Ağustos öncesinde yaptıkları açıklamalara bakmamız yeterince bir fikir verebilir.

8 Temmuz 2021 günü Başkan Joe Biden, Beyaz Saray’da yaptığı basın toplantısında Taliban’ın Afganistan’da kontrolü ele geçirebileceğini beklemiyoruz. Dünya standartlarında donatılmış 300 bin Afganistan askeri 75 bin Taliban üyesine yenilmeyecekdedi. Bir gazetecinin itiraz ederek “İstihbaratınızın değerlendirmesine göre Afgan Hükümeti çökecek…” dediğinde ise “Hayır, bu doğru değil. Böyle bir sonuca ulaşmadılar. Taliban’ın önüne çıkanları ezerek ülkede kontrolü ele geçirmesi ihtimaller dışında” cevabını veriyordu. Bu diyaloglar aslında Taliban zaferinin aylar öncesinden kapıya dayandığını gösteriyor. (2)Sahayı takip edenler ülkenin yarıdan fazlasının Taliban’ın kontrolüne girdiğinden haberdardı. ABD yönetiminin Taliban zaferini kabullendiğini, sadece sürecin daha uzun süreceğini tahmin ettiğini söyleyebiliriz.

Aynı gün (8 Temmuz 2021) Beyaz Saray sözcüsü Jen Psaki yaptığı açıklamada “Bu, 20 yıllık askeri olarak kazanılamamış bir savaş” ifadelerini kullandı. Psaki, Afganistan savaşı için bir zafer ilanı yapmayacaklarını vurguladı. (3)

ABD’nin Afganistan maslahatgüzarı (ABD’nin Kâbil Büyükelçisi konumunda) Ross Wilson yine 8 Temmuz günü Taliban’a “Harekatı derhal durdurması ve ateşkes” çağrısı yaptı. (4)

2020 Şubat ayında Katar’da (Doha) yapılan anlaşmaya göre ABD ve müttefiklerinin Mayıs 2021’e kadar Afganistan’ı terk etmesi gerekiyordu. 2021’de ABD Başkanlığını devralan Joe Biden  14 Nisan 2021’de, geri çekilmeyi 11 Eylül 2021 tarihine ertelediğini açıkladı. ABD’nin tek taraflı olarak anlaşmayı bozması, geri çekilme takvimini değiştirmesi ve hava saldırılarını artırması üzerine, Taliban da Mayıs 2021’den itibaren işgal kuvvetlerine saldıracağını açıkladı. Kâbil hükümeti güçlerine karşı da 14 aydır yavaşlattığı operasyonlarını yeniden şiddetlendirdi. Ross Wilson, ABD B-52 bombardıman uçaklarının durduramadığı Taliban’ı bu sözlerle tehdit ediyordu.

ABD Afganistan’dan geri çekilme kararını (2014)almadan önceki yıllarda ve sonraki 7 yılda, kurdukları kukla hükümete ve orduya büyük bir yatırım yapmıştı. Her türlü teçhizatını sağladığı 300 bin kişilik bu ordunun Taliban’ı uzun süre durdurmaya gücünün yeteceğini hesaplıyordu. Afganistan’ın Yeniden İnşası Özel Teftiş Heyeti (SIGAR),  Temmuz 2021 raporunda Afganistan ordusu için bu tarihe kadar 88 milyar $ harcandığını kaydetmiş. Raporda “yolsuzluğun yıpratıcı etkileri hakkında endişeler ve gerçek askeri güce ilişkin verilerin doğruluğunun kuşkulu olduğu” da belirtiliyor. (5)

Daha önce vilayet merkezlerine saldırmayacağını açıklayan Taliban, ABD hava saldırılarının sürmesi üzerine stratejisini değiştirerek 5 Ağustos’ta Kuzey vilayetlerini ele geçirmeye başladı. Sekiz vilayet merkezinin düşmesini müteakip Beyaz Saray sözcüsü Jen Psaki Taliban’ın Afganistan’daki hızlı ilerleyişinin farkında olduklarını, ancak burada asıl sorumluluğun Afgan güvenlik güçlerinde olduğunu ifade ederek, “Bizim görüşümüz şu ki Afgan ulusal güvenlik güçleri (Taliban’a karşı) savaşabilecek yeterli ekipman ve eğitime sahiptir ve bu durum onların masada elini güçlendirebilecek bir unsurdur. Afganistan’a istikrar ve barışı getirebilecek tek çözümün siyasi süreç olduğuna inanıyoruz.” dedi. Taliban’a karşı Afgan güvenlik güçlerine ve Kabil yönetimine her türlü desteği vermeye devam edeceklerini vurgulayan Psaki, “Fakat günün sonunda kendi geleceklerinin nasıl olacağına Afganlılar karar verecekler” diyerek durumdan pek de umutlu olmadığını ima ediyordu. ABD’nin bugüne kadar Afgan yönetimine ve güvenlik güçlerine hem silah ve eğitim hem de ekonomik destek anlamında ciddi katkı yaptığını anlatan Psaki, 2022 savunma bütçesinde de Afgan ordusuna 3,3 milyar dolar ayrıldığını söyledi. (6) Demek ki, bu ‘ordu’nun 2022’de de var olacağını öngörmüşler. ABD ‘aklı’ bu kadar parayı sokağa atmıştı.

ABD’nin Merkez Komutanlığı (Ortadoğu ve Afganistan operasyonları için kuruldu, 1983), Taliban’a karşı hava saldırılarını son güne kadar devam ettirdi.  Merkez Kuvvetleri Komutanı Org.Kenneth Mc Kenzie ABD, Afgan güçlerini desteklemek için son günlerde hava saldırılarını artırdı ve Taliban’ın saldırılarını sürdürmesi halinde bu düzeyi artırılmış desteği gelecek haftalarda da sürdürmeye hazırız” dedi. Mc Kenzie’ye göre “Taliban’ın zaferi önlenemez değil” di . (7)

İlk ele geçirilen (6 Ağustos 2021) şehirlerden Şibirgan’a yapılan B-52 bombardımanında 200 civarında Taliban savaşçısı hayatını kaybetti. (8)  7 Ağustos günü Taliban kontrolüne geçen Kunduz şehrinin bombalanması sonucu büyük bir yangın çıktı. Bu saldırılarla Taliban’ı durdurmanın yanı sıra kukla hükümete de “arkandayız” mesajını canlı tutmayı amaçladılar. (9)- (10). Nitekim Taliban, savaşı sona erdirecek operasyonlarına hız verirken, “ABD’nin hava saldırılarını, Kâbil hükümetinin saldırılarını ve çok sayıda sivilin bu saldırılarda hayatını kaybetmesini” gerekçe olarak gösteriyordu.(11)  Doha anlaşmasına (Şubat 2020) aykırı olarak düzenlenen hava saldırılarında çok sayıda kayıp veren Taliban, bunun intikamını alacağını açıkladı. (12)

ABD’nin 2009’dan itibaren bu savaşın çıkmaz sokak olduğunu gördüğü ama 2010’dan sonra asker sayısını artırıp savaşı şiddetlendirerek son bir kere şansını denediği, daha sonra da bu işi (işgali) Afganistanlı ortakları üzerinden sürdürebilme ihtimali üzerinde çalıştığı anlaşılıyor. 2009’da İşgal kuvvetleri komutanı David McKiernan’ın  “durumun kötü olduğu ve ilave 30 bin askere ihtiyaç duyulduğunu” bildirmesi üzerine, Obama’nın Afganistan politikasını gözden geçirmeden önce, acilen 17 bin asker daha yolladığını hatırlayalım.(13)

2008-2016 arasında ABD başkanı olan Barack Obama Afganistan’daki asker sayısını önce (2010’da) 100 bine çıkardı (14) , sonra 2014’te “savaş misyonunun sona erdirileceği” iddiasıyla 10 bin civarına indirdi. (15)

Aslında ABD’nin Afganistan’da işgali sürdüremeyeceğini yani yenilgiyi fiilen kabul ettiği tarih, Obama’nın “savaş misyonu sona erdi” dediği 2014 yılıdır. Bu aynı zamanda Taliban’ın zaferinin başlangıcıdır. Nitekim bu tarihten itibaren ABD Taliban’la müzakere masasına oturmuş, Kabil’deki kuklalarının rahatsızlığına rağmen ‘Afganistan bataklığından kurtulmanın’ çarelerini aramaya başlamıştı. İşin en zor tarafı ‘başı eğik olarak çıkmamak’ ve ‘müttefiklerini ortada bırakan güvenilmez güç’ durumuna düşmemekti. Neticede ikisi de oldu.

Etnik ve mezhebî  fay hatları (Tacik, Özbek ve Hazaralar arasındaki düşmanlık) yeteri kadar derin olsaydı, 2021’den sonra Kuzey İttifakı kendisinden beklenen savaşı sürdürebilirdi.  2001 öncesinde aslında bu fay hatları çok keskindi ve geçmişte bir vahdete asla imkân vermemişti. Ama ABD işgal yönetimi mevcut bölünmüşlüğü etkisiz hale getirerek Afganistan halkını birleştirmeyi ‘başardı’.

Sovyet Rusya, on yıl işgal altında tuttuktan sonra 1989’da Afganistan’ı terk ettiğinde arkasında komünist Necibullah yönetimini bırakmıştı. Necibullah da 3 sene dayandı ve sonunda Taliban tarafından idam edilerek (1996) cezasını buldu.

ABD’nin Afganistan’ı işgali sırasında ve geri çekilirken açıkladığı hedeflerinin başında, Taliban’ı etkisizleştirmek ve güvenilir/ güçlü bir Afgan hükümeti bırakmak olduğunu biliyoruz. Askeri operasyonlarla Taliban’ı yenemedi, etkisizleştirmeyi başaramadı. Arkasında bırakmayı düşündüğü “güvenilir/ güçlü” Afgan hükümeti ise geri çekilme tarihi olan 11 Eylül’den bir ay önce ortadan kalktı. Yani ABD, Rusya kadar bile başarılı olamadı. Vietnam’da bile bu kadar büyük bir bozgun havası yoktu. Bugün (31.Ağustos 2012) itibariyle askerlerini ülkeden çıkarmak için zamanla yarışması, 11 Eylül demesine rağmen Taliban’ın 31 Ağustos ültimatomuna boyun eğmesi, havaalanında bekleyen işbirlikçilerini bırakarak kaçması ile ilgili görüntüler hafızalardan silinmeyecektir.

                                                                                    Kâbil havaalanı hangarında, kaçan ABD’lilerin tahrip ettiği askeri helikopterler

29 Şubat 2020’de Doha anlaşmasını yaparken, 2021’den sonra da kukla hükümetin işbaşında kalacağını öngörüyordu. Ama muhatabını yok sayan kibiri yüzünden anlaşmayı bozdu ve saldırılara devam etti. Hem kuklasını kaybetti, hem de Taliban’ın tartışmasız zaferine boyun eğmek zorunda kaldı. Müzakere sürecinde Eşref Gani’nin Geçiş Hükümeti modeline yanaşmaması, savaş ağalarıyla birlikte katliam, işkence ve soygunlara devam etmesi ve ABD’nin de hava saldırılarının sürmesi önemlidir. Barış süreci böylece tıkandı ve Taliban savaşarak zafere yürüdü. Allah Taliban Müslümanlarına kutlu bir zafer ihsan etti.

ABD fırsatçılığı, yenilgi ve geri çekilme durumlarında bile fırsatlar yaratmayı gerektirir. Elbette bu yenilgi sonrasında da gelişmeleri lehine çevirmek isteyecek ve fırsatlardan yararlanmaya çalışacaktır.

 

2.Taliban zaferinin, halkın Talibanı İstemesinin Sebepleri:

a-BATILILARIN İŞGALİ ALTINDA GEÇEN YİRMİ YIL

Taliban’ın zaferini kolaylaştıran, hatta neticeyi tayin eden dersek mübalağa etmiş olmayız, 20 yıllık işgal yönetimidir.

ABD’nin Irak işgali bütün olumsuzluklarına rağmen başarılıdır. Çünkü Irak artık 2003 öncesine dönemeyecek şekilde parçalandı.  Irak’ta mezhebi ve etnik fay hatları (Kürt, Arap, Türkmen, Şii, Sünni unsurlar arası düşmanlık) ABD ve İngiltere tarafından başarılı bir şekilde derinleştirildi. Afganistan’da ise tam tersi oldu. Asla uzlaşamayan kabile ve mezheplerden oluşan halk (Peştun, Tacik, Hazara, Özbek, Türkmen, vd) 20 yıl boyunca devam eden olaylardan dolayı işgalcilerden ve kukla yönetimden nefret etmekte birleşti. Afganistan, tarihinin hiçbir döneminde birlik olmaya bu kadar yakın olmamıştı. Bunu başaran da ABD aptallığı “US stupidity”dir.

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, 2001 yılında başlayan Afganistan işgal operasyonun baş sorumlusu ABD olmakla birlikte buna meşruiyet sağlayan BM GK (Çin ve Rusya dahil) kararıdır. Operasyona katılan diğer 35 ülke yani tüm Batı dünyası ve uluslararası emperyalist sistem,  Afganistan işgalinin sorumluluğunu birlikte paylaşmaktadır.

İşgalden kısa bir süre sonra, ABD’den getirilen Hamid Karzai başkanlığında kukla bir Afgan hükümeti kuruldu. Kukla yönetimi, devşirilmiş Peştun bireyler ile Kuzey İttifakı olarak adlandırılan Taliban karşıtı gruplar oluşturuyordu. Bu yönetimle birlikte Afganistan halkı, Batılılar- Avrupalılar tarafından yönetilmenin nasıl bir şey olduğunu yakından görmüş oldu. 20 yıllık yönetim süresince halkın hayatını iyileştirecek, refahını sağlayacak hiçbir gelişme olmadı. Ülkede son derece ilkel olan ulaşım, su, kanalizasyon, sağlık, iletişim ve üretim faaliyetlerinde bir iyileşme görülmedi. Ama kötü muamele, haksızlık, rüşvet ve yolsuzluklar, açlık, işsizlik ve sefalet aynen devam etti. Hatta durum daha da kötüleşti. ABD ve işbirlikçileri Afganistan’a bir çivi bile çakmadı denilse yanlış olmaz. Sadece askeri operasyonlar için gerektiği kadar yollar yapıldı. Küçük bir işbirlikçi zümreye belli bir miktar refah sağlandı. TV ve kuaförler açıldı. Kadın modernleşmesini adı altında bazı kurs, yarışma ve showlar düzenlendi. Batılıların Afganistan’daki 20 yıllık yönetimi sadece kokuşmuş bir düzen ile çürümüş bir işbirlikçi sınıf yarattı.

ABD ve müttefikleri sık sık ‘yanlışlık’ operasyonları da yaptılar. 20 yıl boyunca hastaneler, okullar, düğün evleri, konvoylar ‘yanlışlıkla’ bombalandı, binlerce sivil öldürüldü. Örnek olarak Eylül 2009’da Kunduz’da iki petrol tankerinden mazot alan siviller Alman komutanın talebi üzerine ABD uçakları tarafından bombalandı, 200’den fazla sivil öldü. Açılan soruşturmada Almanya Savunma Bakanı istifa etti, ama kimse ceza almadı. Mart 2012’de Kandehar’da üç evi basan ABD askerleri 9’u çocuk 3’ü kadın 16 kişiyi öldürdü. (16) (https://www.setav.org/afganistanda-bir-sivil-oldurmek-kac-dolar/ ) Avustralyalı askerlerin karıştığı 57 olayın soruşturmasında “savaş kültürünün utanç verici kaydı” Genel Kurmay Başkanı tarafından açıklandı. Rapora göre 39 sivil, atış eğitimi olarak keyfi biçimde öldürülmüştü (17) (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/avustralya-askerlerinin-afganistan-da-39-sivili-oldurdugu-ortaya-cikti/2048646). Ekim 2015’te Kunduz’daki hastane bombalanmasında 42 sivil (18)- (19), Eylül 2019’da Helmend’de düğün salonu bombalanmasında en az 40 sivil, Eylül 2019’da Nangarhar’da tarlada çalışan 30 işçi (20), Nisan 2018’de Kunduz’da diploma töreni yapılan bir okulun bombalamasında en az 100 çocuk (21), Ekim 2018’de Kandehar’da düğün konvoyunun vurulmasında en az 5 sivil (22) hayatını kaybetti.  ABD’nin dünyanın başka işgal bölgelerinde de bu tür yanlışlıkları bol bol yaptığını hatırlayınca bunun geleneksel Amerikan aptallığı veya Batılı vurdumduymazlığı olabileceği düşünülebilir.(23) (https://www.mepanews.com/ingiltere-afganistanda-yaptiklarimizla-gurur-duyuyoruz-46452h.htm ).

Afganistan’da yaşayan farklı etnisitelerden bütün halkın Batılılar ve işbirlikçilerinden nefret etmesinin sebebini sadece bu “yanlışlık” operasyonları ile izah etmek doğru olmaz. Kötü, hatta çirkin ve zalimane yönetimin 20 yıl devam etmesinin doğurduğu nefret, bence “yanlışlık” katliamlarından daha etkili olmuştur. Kukla hükümetin önde gelenlerinin lüks yaşantıları, yurt dışına kaçırıldığı söylenen paralar, işgal yönetiminin kokuşmuşluğunun halktan gizlenemeyen boyutları küçümsenmemeli.

Yirmi yıl önce Taliban’a karşı olan ve Kuzey İttifakı’nı destekleyen Tacik, Özbek ve Hazaralar artık kendi liderlerinden ve işgalcilerden nefret ediyordu. Taliban’ın hiçbir zaman ele geçiremediği Tacik ağırlıklı Badahşan vilayet merkezi Fayzabad’ın, 2021’de savaşmadan nasıl teslim olduğunu görmek gerekir. Özbek nüfusun yoğun olduğu Kunduz, Meymene, Şibirgan şehirleri benzer şekilde kolayca Taliban’a geçti. Hemen hemen bütün il ve ilçe merkezlerinde vali ve komutanlar, “aksakallıların Taliban’a karşı savaşılmamasını istediğini” söyleyerek teslim oldular. Kuzey bölgelerde yaşayan Özbek ve Tacikler, hatta Şii Hazaralar bile Taliban tarafından yönetilmeyi tercih etti.

b-TALİBAN’IN MAZLUMİYETİ

Taliban’ın 1996’da Kâbil’i almasından 2001’de ABD tarafından şehir merkezlerinden çıkarılmasına kadar geçen beş yıllık dönem, dünyada birçok ülkede “dinî taassubun sert uygulaması” olarak görülse de, Afganistan halkının algısı farklıydı. 1992’de sona eren komünist yönetim sonrasında İslâmî hizipler arasındaki çatışmalar ve çözümsüzlük durumu öylesine bir kaos yarattı ki, halk “Ruslar- komünistler olaydı daha iyiydi” demeye başlamıştı. Otorite boşluğu nedeniyle artan hırsızlık, gasp, tecavüz olaylarına kendine mücahid diyen tiplerin de dahil olduğu görülüyordu. Farklı etnik grupları temsil eden hizipler halkı canından bezdirmişti. Böyle bir ortamda ortaya çıkan Taliban hareketi, kısa zamanda kabilecilik-hizipçilik ve asayişsizliğin alternatifi oldu. İlk olarak Kandehar’da huzurun sağlandığını duyan halk, diğer şehirlerden gelerek Taliban’ın kendilerini de yönetmesini istedi. Buna rağmen etnik kutuplaşmalar da etkisini sürdürdü ve özellikle Kuzey bölgelerde Taliban kontrolü tümüyle sağlayamadı. Bunda Taliban’ın “Peştun karakterli bir hareket” olmasının rol oynadığı söylenebilir. Peştun bölgelerde ortaya çıkması, kabileciliğe tepki olmasına rağmen mensupları arasında etnik ayrım yapanların da bulunabilmesi, medrese talebe ve hocalarından oluşan Taliban hareketinin bir kısım Tacik- Özbek ve Hazaralar tarafından “Peştun milliyetçisi” olarak algılanmasına sebep oldu.

2001 Ekim ayında ABD işgal hareketi başladığında Afganistan’ın %70’ten fazlasını yöneten Taliban, genel olarak halktan sempati görüyordu. Ama, ABD ordusunun yüksek askeri teknolojisi karşısında fazla direnemedi.  Aralık ayında Kabil ve büyük şehirlerden çekildi. Kendine “İslamî” diyen Kuzey İttifakı grupları ABD işgalini sevinçle karşıladılar. Çekilme sırasında işgalciler ve işbirlikçi gruplar tarafından esir alınan Taliban üyeleri, uzun sakalları çekiştirilerek hakarete uğratıldı. Taliban mensupları ve taraftarları her yerde gözaltı merkezleri,  toplama kampları ve hapishanelerde kötü muamelelere maruz kaldı. Özbek Cümbüş-ü Milliyi İslamî lideri Reşid Dostum yakaladığı 10 bin civarında Taliban, Özbekistan İslami Hareketi, Türkistan İslam Partisi üyesini Kunduz bölgesinde Tır konteynırlarında boğarak ve Kale-i Ceng’de topluca kurşuna dizerek öldürdü. (Leyli çölünde 7 bin, Cenk kalesinde 3 bin kişi). Dostum’un işlediği savaş suçu Deşt-i Leyli Katliamı olarak tarihe geçti. (Dostum son kez Afganistan’dan kaçmadan önce bu katliama atıfta bulunuyor. (24)https://www.mepanews.com/rasid-dostum-binlerce-kisiyi-oldurdugu-katliami-savundu-yine-aynisini-yapacagim-46397h.htm )

Taliban ve diğer örgüt mensuplarının bu şekilde katledilmeleri bir savaş suçu oluşturuyordu. ABD’li yetkililer Dostum hakkında bir soruşturma başlattıklarını açıklayarak kendilerini savundular. Soruşturma sonucunda bu kişinin cezalandırılmak bir yana CB yardımcısı, Savunma Bakanı ve Mareşal gibi rütbelerle ödüllendirildiği görüldü.

Batılı işgalciler ve işbirlikçi Kuzey İttifakı tarafından yapılan zulümler, kötü muamele  ve katliamlar 20 yıl boyunca devam etti. Taliban çevresindeki Müslümanların uğradığı bu zulümler, halk arasında bir “mazlumiyet” anlatısı oluşturdu.

c-ASAYİŞSİZLİK: SAVAŞ AĞALARI- ARBAKİLER

İşgalciler ülke yönetiminde, Kuzey İttifakı’nı oluşturan Özbek-Tacik-Hazara gruplarla ve zamanla aşiretlerden ayrışarak müstakil güçlere dönüşen savaş ağalarıyla birlikte hareket etti. Peştunlar içinde ise aşiret yapısının alt örgütlenmesi olan ama yapının dışında gelişen Arbakileri destekledi. Arbakiler hakkında gazeteci Levent Kemal Acta Fabula’da şunları yazıyor: Bu güç temelde klasik dönemde aşiretlerin töresel meclisinin hükümlerini uygulamak için özel bir milis (arobaki-arabaki-arbaki) yapılanmasına dayanıyordu. Arobaki ya da arbakiler, meclisin koyduğu cezayı ihlal edenlerin cezalandırılmasından sorumluydu. Ancak bu durum daha sonra genel olarak yerleşik ve kentli, zengin ve tanınmış kişilerin geleneksel meclisten (jirgadan) farklı örgütlenmelerinin askeri gücüne dönüştü. (…) Tüm bu güçler Taliban’ın da bel kemiğini oluşturan Peştun aşiret sistemine bağlı sosyal, siyasal, askeri gelişmelerdi ve ABD Afganistan’ı işgalinden yaklaşık dokuz yıl sonra, 2010’da Peştun arbakileri Taliban’a karşı kullanmayı tercih etti. Bu girişim bir anlamda Peştun kökenli Taliban’a karşı aşiret hareketini tetiklemeyi hedefliyordu. Oldukça riskli bu planın arbakiler üzerinden uygulamaya konması ABD’nin beklediği sonuçları getirmedi. Arbaki milisleri yağma, tecavüz, işkence, hırsızlık, keyfi infazlar gibi pek çok suç işledi ve Taliban’a karşı hedeflenen yerel güvenlik sağlanamadığı gibi hiçbir kurumla resmi bağı bulunmayan arbakilerin liderleri konumundaki kişiler savaş ağaları olarak güçlendiler. Savaş ağalarına bağlı milis güçlerin kurumsallaştırma çalışmaları kapsamında Afgan Yerel Polis Gücü olarak tanımlandılar. Genel planda amaçlanan Peştunların, Peştunlara karşı olması idi. Ancak bu plan günün sonunda ABD desteğini yitirmesi ile güçlerinin büyük bir çöküş yaşadığı Kabil hükümetine bağlı çok sayıda Arbaki’nin görev aldıkları yerleşimlere yaklaşan Taliban karşısında dağılması ile sonuçlandı”. (25)

 

Bu çetelerin işlediği hırsızlık, soygun, tecavüz, cinayet gibi her türden suçlar NATO- ABD tarafından himayesinde yapılıyordu. Buna işgalci askerler,  işbirlikçi yetkililer ve yakınlarının yaptığı yargısız infaz, gasp, el koyma filleri de eklenince Afganistan yaşanması imkânsız bir ülke haline geldi.

Türkiye ve Batılı medyanın iddialarının aksine, Afganistan’dan göç olayının sebebi Taliban değil işgalcilerin oluşturduğu kaos, işsizlik ve korku iklimidir. İşgal yönetiminin yol açtığı fakirlik ve asayişsizlikten bıkan insanlar çareyi, ülkeyi terk etmekte buluyor.

İddia edilenlerin tam aksine, Taliban’ın güçlenmesine paralel olarak göç miktarında önemli miktarda azalma olmuştur. Taliban’ın kontrol altına aldığı bölgelerde suç oranının neredeyse sıfıra yaklaştığı, halkın kendini daha güvende hissettiği bilinmektedir. 2021’e yaklaşırken, 2001 öncesinden farklı olarak Özbek, Tacik ve Hazaralar da kendileri için Taliban yönetimini daha güvenli görmeye başladılar.

Taliban zaferinde arbakilerin, savaş ağalarının, resmi yetkililerin, işgal güçlerinin oluşturduğu güvensizlik ortamı büyük ölçüde etkili olmuştur.

4.UYUŞTURUCU MESELESİ

Taliban döneminde önce konrol altına alınmaya çalışılan, 2001’de de tümüyle yasaklanan haşhaş üretimi 2001’den sonra işgalciler tarafından tümüyle serbest bırakıldı. ABD- NATO işgali süresince uyuşturucu üretiminin onlarca kat arttığı BM kayıtlarında mevcut. (26)

Taliban’ın yasaklama kararı aldığı 2001 yılı (yeşil renk sıfır)  okla gösterilmiş

BM ve batılı medya 2001 sonrasında işgal yönetimi dönemindeki artışın daha çok Taliban kontrolündeki bölgelerde meydana geldiği iddia etmektedir. İşgalcilerin çok büyük miktarda uyuşturucu ticareti yaptığı iddialarına karşı bundan da Taliban’ı sorumlu tutma çabası komiktir.

Afgan halkı arasındaki uyuşturucu bağımlılığının rekor seviyelere yükselmesi de, işgalcilerin “sömürge ülkelerde halkı uyuşturma” genel politikasıdır.

 

5.GÖÇ OLAYI- YALAN HABERLER- HALK TALİBAN’DAN MI KAÇIYOR?

Uzun süredir Türkiye medyasında “Afgan göçmenlerin Taliban’dan kaçtığı” algısı oluşturuldu. Bunun arkasında iktidara yakın gazetecilerin “Kabil havaalanı muhafızlığı için gerekçe” bulma gayreti olduğu görülüyor. Tam tersine Türkiye’ye gelen Afganların büyük çoğunluğunun 2018 ve 2019’da giriş yaptığı, 2020 Doha anlaşmasından sonra göçün yavaşladığı tespiti, göçün Taliban’dan kaçışla ilgili olmadığını gösteriyor.

15 Ağustos günü Kabil Havaalanı’ndaki korkunç görüntüler de, halkın Taliban korkusuyla kaçtığı propagandalarına malzeme olarak kullanıldı. Havaalanına koşanlar içinde işbirlikçiler, işkenceciler, savaş suçlularının yanısıra, ekmek parası için işgal yönetiminde çalışan sıradan insanlar da vardı. Yirmi yıllık dönemde çok sayıda insanın ekmek parası için yönetimin hizmetinde çalışması tabiidir. Türkiye diplomatik temsilciliklerinde tercüman olarak çalışanlardan, diğer elçiliklere iaşe sağlayanlara kadar herkesi işbirlikçi olarak değerlendirmek doğru değil. Taliban bu nedenle “genel af” ilan etti. Ama yüzbinleri bulan bu insanların ‘hangilerinin işbirlikçi, hangilerinin ekmeğinin peşinde koştuğunun ayırt edilemeyeceği ve hesap sorulacağı’ korkusunun yan ısıra, gelişmiş bir ülkeye kapağı atmayı amaçlayanların da bulunduğunu düşünmek gerekir. 40 milyona yakın bir nüfus içinde ülkeden kaçmaya çalışan bir grubu, “halk Taliban’dan kaçıyor” diye göstermek, bir medya ahlaksızlığı idi.

FoxNews’un yalan haberini Hürriyet, Sözcü, Posta, HaberSOL, İndependent Türkçe olduğu gibi kullandı                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     Nitekim 2015’te Suriye’de meydana gelen bir infaz görüntüsünü “Burka giymeyen kadını infaz ettiler” diye yayınlayanlarınki de aynı ahlaki durumun sonucu. ABD’den FoxNews’un uydurduğu haberi Hürriyet’ten GazeteSOL’a, Haber Global’den Sözcü’ye ve İndependent Türk’e kadar bütün Türkçe medya aynı başlıkla verdi. Habere konu olan videonun çekildiği olay yerindeki bir duvarda, Arapça olarak “Tanzim-i el Kaide, Cephet-ün-Nusra” yazısı okunuyordu. Yani video el Nusra’nın bulunduğu Suriye’de, Nusra’nın el-Kaide’den ayrıldığı 2016 öncesinde çekilmişti. Afganistan veya Taliban’la bir ilgisi yoktu. Ayrıca videodaki konuşmalardan infaz edilen kadının “burka giymediği için” değil “fuhuş yaptırdığı” için cezalandırıldığı anlaşılıyordu. Bundan önce de Taliban imzalı “12- 45 yaş arası kadınların isim listelerinin istendiği, bu kadınların mücahitlerle evlendirilmek üzere götürüleceği”  yazılı metinler sosyal medyada paylaşılmış, bu iğrenç iddianın da düzmece olduğu daha sonra ortaya çıkmıştı.

 

“Afganistan İslam Emirliği” imzalı yazının Takhar’da dağıtıldığı, 12- 45 yaş arası Özbek kadın- kızların isimlerinin istendiği, mücahidlerle evlendirileceği, … gibi çirkin ifadeler içerdiği gibi i,ddialar Türkiye’de milliyetçi çevrelerde yayıldı.

 

 

 

 

 

 

6.TALİBAN BAŞARILI OLACAK MI?

Dünya Müslümanları Filistin’den Türkistan’a kadar Taliban’ın zaferini kutlarken, Türkiye ve bazı Arap ülkelerinde komplo teorileriyle malûl zihniyetler “ABD’nin aslında yenilmediği, Taliban’ın danışıklı olarak iktidara getirildiği” tezlerine sarıldılar. ABD’li yetkililer ve gazeteciler bile askeri mağlubiyeti kabul ederek yeni Vietnam sendromunu dillendirirken, ‘bizden’ bazılarının Afganistan müslümanlarının zaferine kara çalmaya yeltenmeleri, bizdeki problemin sonucu.

Bundan sonraki soru Taliban’ın kurduğu “Afganistan İslam Emirliği’nin” neler yapacağı? Elbette bu başarının da sonunda fiyaskoya dönüşmesi için her şey yapılacak. Önemli olan Afganistan Müslümanlarının basiret ve dirayeti.  Ama önce iyi niyet, sonra gerekli şartların yerine getirilmesi halinde Allah’ın yardımının muhakkak olduğuna iman ediyoruz.

Özellikle farklı etnik unsurlardan oluşan Afganistan toplumunda Özbek- Tacik- Hazara ve daha küçük toplulukların kavmî kimlikleri, ana dilleri toplumsal mutabakat metni olan anayasada, yasalarda yer almalı, sosyal ve kamusal alanlarda hiçbir engelle karşılaşmamalı, hatta mili birliğin güçlenmesi için farklı kültürlerin daha da geliştirilmesi sağlanmalıdır.

Üretim biçimi ve buna bağlı yaşama tarzı 100 yıl öncesinde olan bir ülkenin işi kolay değil. Teknoloji transferi, sınai üretim ve yatırımlarda gerekli sermaye birikimi için dışarıya ihtiyaç duyulacaktır. Emperyalist devletlerin bunu kullanması, ambargo veya ekonomik baskılar, bağımsız İslâmî Afganistan’ı zorlayacaktır. Dünyadaki diğer örnekler, Müslümanların iktidarla imtihanının pek başarılı olmadığını gösterdi.

Türkistanlı Müslümanların duaları, doğru hareket eden Müslümanlarla birliktedir.

 

 

  1. https://tr.euronews.com/2021/08/17/afganistan-da-20-y-ll-k-abd-isgali-doneminde-kac-kisi-oldu
  2. https://www.trthaber.com/haber/gundem/abd-istihbaratinin-kabil-sinavi-taktik-mi-fiyasko-mu-602628.html
  3. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/beyaz-saray-sozcusu-jen-psakiden-afganistan-isgali-itirafi/2298713
  4. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abdnin-afganistan-maslahatguzarindan-talibana-ilerleyisini-durdurmasi-cagrisi/2297592).
  5. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58199039
  6. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/beyaz-saray-sozcusu-psakiye-gore-afgan-yonetimi-talibana-karsi-koyacak-guce-sahip/2330436
  7. https://www.dw.com/tr/abd-taliban%C4%B1n-zaferi-%C3%B6nlenemez-de%C4%9Fil/a-58638761
  8. https://www.milliyet.com.tr/dunya/afgan-kentleri-tek-tek-dusuyor-6569985
  9. https://tr.euronews.com/2021/08/04/abd-ucaklar-afganistan-da-taliban-n-silah-ve-muhimmat-deposunu-bombalad
  10. https://www.ntv.com.tr/dunya/abd-giderayak-talibani-bombaladi,3oHrd3gDEUG0Y3tbCzIepA
  11. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abdnin-afganistandaki-taliban-hedeflerine-21-22-temmuzda-4-hava-saldirisi-duzenledigi-one-suruldu/2312597
  12. https://www.mepanews.com/abd-katar-ve-pakistan-uzerinden-afganistani-bombaliyor-46313h.htm)
  13. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/afganistana-ek-abd-askeri-42786)
  14. https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-afganistan-dan-cekilmeyi-erteliyor/3008866.html)
  15. https://tr.euronews.com/2016/07/06/obama-afganistan-da-8-bin-400-abd-askerinin-kalacagini-acikladi
  16. https://www.setav.org/afganistanda-bir-sivil-oldurmek-kac-dolar/
  17. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/avustralya-askerlerinin-afganistan-da-39-sivili-oldurdugu-ortaya-cikti/2048646
  18. https://tr.sputniknews.com/20160428/afganistan-kunduz-abd-hastane-bombalama-1022446501.html
  19. https://www.amerikaninsesi.com/a/nato-afganistan-da-hastane-bombaladi/2990233.html
  20. https://www.cnnturk.com/video/dunya/taliban-yerine-dugunu-vurdular
  21. https://www.yenisafak.com/dunya/medresede-vahsi-katliam-3192642
  22. https://www.mepanews.com/kabil-hukumeti-kandaharda-dugun-konvoyunu-vurdu-20426h.htm
  23. https://www.mepanews.com/ingiltere-afganistanda-yaptiklarimizla-gurur-duyuyoruz-46452h.htm
  24. https://www.mepanews.com/rasid-dostum-binlerce-kisiyi-oldurdugu-katliami-savundu-yine-aynisini-yapacagim-46397h.htm
  25. https://actafabula.net/afganistan-ve-talibana-dair-4-soru-4-cevap/
  26. https://www.bbc.com/news/world-asia-58308494

 

Devami

Tacikistan Cumhurbaşkanı’nın yeğenleri Sağlık Bakanı’nı dövdü

  Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman’ın üç yeğeni, annelerinin Covid-19’dan ölmesi üzerine Sağlık Bakanı, bakanlık yetkilileri ve doktorlara saldırdı. Darp edilenlerden bazılarının durumu ağır.

Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman’ın üç yeğeni, annelerinin korona virüsünden vefat etmesi üzerine Sağlık Bakanı ve diğer bakanlık yetkililerini döverek yaraladı.

RFE/RL’nin haberine göre, Cumhurbaşkanı’nın 64 yaşındaki kız kardeşi Gurbanbibi Rahmanova 20 Temmuz’da Covid-19’dan öldü. Bunun üzerine üç oğlu Sağlık Bakanı Cemalettin Abdullahzade, Cumhurbaşkanlığı Tıp Merkezi Başkanı Kulmuhammed Rahimzade ve diğer bakanlık yetkilileri ve doktorlara saldırarak, bazılarını ağır yaraladı.

Olayla ilgili soruşturma açıldığı belirtildi.

Gurbanbibi Rahmanova’nın tedavisi için Almanya, Fransa ve Özbekistan’dan uzman doktorlar getirildiği de belirtildi.

21 Temmuz’da toprağa verilen Gurbanbibi Rahmanova’nın ölüm sebebi resmen açıklanmadı ama tedavi gördüğü hastanedeki doktorlar Covid-19’dan öldüğünü söyledi

Devami

DOĞU TÜRKİSTAN’DA  YENİ GELİŞME: KOMÜNİST PARTİ HALKI BAYRAM NAMAZINA ÇAĞIRDI!

Halkın çoğu toplama kamplarında olduğu için istenen kalabalık toplanamadı

Doğu Türkistan’da Çin devletinin 72 yıllık işgalinin son beş yılına tekabül eden 2016 sonrasında zulüm politikaları asimilasyondan imhaya (soykırıma) dönüşmüş olarak aynı şekilde devam ediyor.

2021 yılında ABD ve diğer batılı ülkeler,  Çin’le olan rekabetlerinde en güçlü argüman olarak gördükleri Doğu Türkistan meselesini daha yoğun olarak kullanmaya başladılar. Bir çok ülkelerin parlamentosunda ardarda “Çin’in soykırım yaptığına dair” kınama ve yaptırım kararları alındı. Çin devleti bunları çok önemsemiyor görünse de son derece rahatsız olduğu açık. Yaptırımcı ülkelerin çoğalmasını engellemek için elinden geleni yapıyor. Özellikle üçüncü dünya ülkelerine  (özellikle müslüman ülkelerine) karşı sahip olduğu ekonomik gücü kullandığı gibi, en ufak sivil veya siyasi eleştiriye karşı da diplomatik üsluba uymayan tepkiler verebiliyor. Türkiye’de iktidar sözcülerini ekonomik ilişkileri bozmakla tehdit ederken, Gulca katliamını anan muhalif siyasetçilerden hesap sorma tehdidine kadar  işi ileri götürdü.

Dünya genelinde “soykırımcı ülke/ apatheid rejimi” damgasını yemekten korkan Çin devleti, 2021 Ramazan’ında (h.1442) bir propaganda atağı yaptı. 13 Mayıs’a denk gelen Ramazan Bayramı sabahında üç büyük camide kalabalık bayram namazları, bayramlaşma ve samah gösterileri düzenleyerek videolarını yayınladı. Böylece “Doğu Türkistanlılar’ın mutlu olduğu ve Müslüman Uygurlara baskı yapılmadığı” görüntüsünü yaymaya çalıştı.

Doğu Türkistan’dan aldığımız haberlere göre halkın çoğu toplama kamplarında olduğu için istenen kalabalık toplanamadı. Görevliler ev ev dolaşarak halkı bayram namazına katılmaya çağırdılar. Arefe gönü provalar yapıldı. Bayram hutbelerinde satılmış rejim imamları Çin Komünist Partisi’nin uygulamalarını öven konuşmalar yaptı. Büyük bir sevinç gösterisi olan samah törenlerine katılan insanların yüzüne baktığınızda zorla getirildiklerini anlamak zor değildi. Yüzü gülen bir tek kişi bile yoktu.

Ama Doğu Türkistan tarihinde ilk defa komünist rejimin, halkı camiye gelmeye teşvik ettiğine tanıklık etmiş olduk. Propaganda için de olsa önemli bir gelişme. Ümid ediyoruz ki, bundan sonra sistematik işkence ve cinayetlerinde de bir azalma olur da insanlar biraz nefes alabilir.

Devami

TÜRKİSTANLI KARDEŞLERİMİZ İÇİN HAYRA DAVET !

TÜRKİSTANLI KARDEŞLERİMİZ İÇİN HAYRA DAVET !

Geçen seneki Ramazan ayında Türkiye’de yaşayan Türkistanlı muhacirlere yönelik olarak düzenlediğimiz “Hayra Davet!” yardımlaşmasında 500’den fazla Türkistanlı aileye ve çeşitli illerde yüksek öğrenim gören öğrencilere nakit ve erzak yardımları ulaştırılmıştı. Gerek erzak desteğinde bulunan gerekse zekatlarını nakit olarak veren bir çok kişi yardımlarını, ya ziyaret ettikleri ailelere bizzat teslim etti  ya da TÜRKİSTANDER aracılığıyla ulaştırdı. Dernek Genel Başkan Yardımcısı Azad Tekin Ulutaş yönetiminde yürütülen çalışmalara, STK temsilcileri ve Türkistanlı muhacirler bizzat katıldılar. Anayurttan uzakta ve ağır şartlar altında da olsa, Türkistanlı göçmen ailelerin evlerinde buruk bir sevinç yaşandı.

Anavatan Türkistan’dan (Özbekistan, Doğu Türkistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan, Afganistan, Kazakistan vd.)  göç edip, İstanbul’a ve ülkemizin değişik şehirlerine gelen muhacir kardeşlerimiz kimseye el açmadan, alın teri ile, kendi yeteneklerine göre işlerde çalışarak Türkiye toplumu içinde, onlarla iç içe geçerek yaşamaya devam etmektedirler.
Koronavirüs salgınından en fazla etkilenen bu kardeşlerimiz işsiz kalarak ev kiralarını ödemekte zorluk çekerken, resmî sosyal yardımlardan da yararlanamıyorlar.
Ailelerinin geçimini sağlamakta büyük zorluk çeken kardeşlerimizin acil yardım ihtiyaçları artarak devam ediyor.
Yapılan her yardım, özelde kira yardımı olmak üzere, nakit/ erzak yardımı, hayatî bir ihtiyacı karşılamaktadır.
Siz değerli Türkistan gönüllümüzden Allah için, bu kardeşlerimize yardım elinizi uzatmanızı, dostlarınız ile birlikte gerekli girişimlerde bulunarak çare olmanızı istirham ederiz. Bu sancılı günlerimizde kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağınıza inanıyoruz.

Tâat, ibadet ve dualarınız Allah katında makbul olsun.

Hastalarımıza şifa, geçmişlerimize rahmet diliyoruz.

TÜRKİSTANDER Genel Başkan Yardımcısı
Azad Tekin Ulutaş

Yardımlarınızı aşağıdaki hesaplara yapabilirsiniz:

VAKIF KATILIM BANKASI MERKEZ ŞUBE

ALICI:
ULUSLARARASI TÜRKİSTANLILAR DAYANIŞMA DERNEĞİ

İBAN NO (TL):
TR89 0021 0000 0003 5861 0000 01

İBAN NO (USD):
TR08 0021 0000 0003 5861 0001 01

İBAN NO (EUR) :
TR78 0021 0000 0003 5861 0001 02

Devami

İÇİŞLERİ BAKANI SN. SÜLEYMAN SOYLU’NUN AÇIKLAMASI ÜZERİNE

17.02.2021

TÜRKİSTANDER (Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği) Başkanı Burhan Kavuncu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu‘nun Doğu Türkistanlı’larla ilgili yaptığı açıklamayla ilgili  Hertaraf Haber’e değerlendirmelerde bulundu:

Türkiye İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, Türkiye’nin Doğu Türkistan politikası hakkında 15 Şubat 2021 günü önemli bir açıklama yaptı. Belirtilen hususlar genel olarak doğrudur ve açıklama Türkistanlılar arasında sevinç yaratmıştır. Bir devlet yetkilisinin açıklayamayacağı bazı hususları ve gördüğümüz eksikleri de bizim ortaya koymamız gerekiyor.

Biz Türkistanlılar Türkiye’nin dış politika önceliklerini belirleme veya eleştirme durumunda değiliz. Her ülke içinde bulunduğu şartlara, stratejik dengelere ve milli menfaatlerine göre politikalarını oluşturur. Burada sadece durum tespiti olarak aşağıdaki hususların bilinmesinde fayda görüyorum:

1-Türkiye devleti, Doğu Türkistanlı muhacirlere sahip çıkmaktadır. Dünyada en fazla Doğu Türkistanlı sığınmacı Türkiye’dedir. Açıklamada belirtildiği gibi ikamet, vatandaşlık, göç hizmetleri gibi birçok konuda ayrıcalıklı yaklaşım gösterilmektedir. Hatta diğer Türkistan ülkelerinden gelen hemşerilerimiz kendilerine de benzer kolaylıklar gösterilmesini istiyorlar.

2-Doğu Türkistanlıların başka bir ülkeye iade edilmemesi yönünde bir uygulama mevcuttur. Geçmiş yıllarda (2018 ve 2019’da) yaşanan iki olayın, görevlilerin hatası yüzünden meydana gelmiş istisnai vak’alar olduğunu düşünüyorum. Yetkililerin vakıaları reddetmeleri, bu hataların inşaallah bir daha tekrarlanmayacağını gösteriyor. Nitekim başka bir iade olayının vuku bulmaması, bunu doğrulamaktadır.

3-Malezya, Tayland gibi ülkelere sığınan Doğu Türkistanlılara da Türkiye “taraf ülke” sıfatıyla sahip çıkmaktadır. Bu, 2000’li yıllardan önce Türkiye’de görülmeyen bir politikadır.

4-BM ve uluslararası platformlarda Türkiye “Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Uygurlar ve diğer Müslüman azınlıklar”ın haklarını savunmaktadır. Çin’in işlediği insanlık suçlarını kınamıştır.

5-BM’de Çin’in Doğu Türkistan’daki zulmünü desteklemek için yayınlanan bildirilere, Türkiye imza atmamıştır. Sayıları 25’i bulan birçok ‘müslüman ülke’ Çin’in  ekonomik- siyasi baskılarına boyun eğdiği halde Türkiye’nin bunlar arasında yer almaması sevindiricidir.

Bunlar Türkiye’nin Doğu Türkistan politikasındaki olumlu göstergeler. Eksik veya yetersiz gördüklerimiz ise:

1-Türkiye dünyada Doğu Türkistan meselesine en fazla sahip çıkan ülkeler arasında değildir. Birçok batılı ülke “Uygur sorunu” olarak adlandırdıkları Doğu Türkistan’daki Çin soykırımını daha fazla gündeme getirmektedir. Finlandiya Başbakanı “her şey para değildir, bu bir soykırımdır ve sessiz kalamayız” derken, Kanada ve daha birçok Batılı ülke parlamentosunda Çin’i kınama kararları ilan edilmiştir. “Soykırım” gibi büyük bir insanlık suçu işlemekte olan Çin devletini kınamak için BM’de iki defa bildiri yayınlanmış, 22 ve 39 ülkenin imzaladığı bildirilere Türkiye imza koymamıştır.

2-Çin’in Doğu Türkistan halkına yönelik işlediği soykırım suçuna ortak olmamak ve kınamak için birçok ülke veya şirket, ticari kısıtlamalara başladı. Özellikle “Sincan Bölgesi”nden yapılan alımlar durdurulmakta. Türkiye ise, ihracatının 10 katı olan ithalatında ve diğer ticari ilişkilerinde herhangi bir değişiklik yapmamıştır.

3-2022 yılında Pekin’de yapılacağı söylenen Olimpiyatlara katılmama yönünde, birçok ülke açıklama yaptı. Türkiye bu konuda da başka ülkelerin gerisinde kaldı ve henüz böyle bir konu gündemde yer almıyor.

 

4- 2017 yılında Çin’le imzalanan “Suçluların İadesi Anlaşması” iki ülkenin meclislerinde yasalaştırılmak üzere bekliyordu. 2020’nin son günlerinde Çin meclisinin anlaşmayı onaylaması Türkiye’de geniş bir gündem oluşturdu. Biz Türkiye’nin hiçbir Türkistanlıyı Çin’e vermeyeceğine inanıyoruz. Lakin yine de böyle bir anlaşmanın yapılmasına tepkiliyiz. Çünkü Çin’le yapılacak “suç-suçlu-iade” kavramlarını içeren her türlü anlaşma, bütün dünyada soykırımcı olarak tartışılan bir rejimi meşrulaştırmak anlamına gelir. 21. Asrın bir apartheid (ırk ayrımına  dayalı zalim uygulamaları hukuk sistemi olarak kabul eden) ülkesi olarak öne çıkan Çin Komünist Partisi diktatörlüğü, bu tür anlaşmalarla masum olarak kabul edilmiş olmaktadır ki, bizim bundan razı olmamız düşünülemez.

5- Hepsinden önemlisi, Türkiye’de Doğu Türkistan konusunun gündeme getirilmesi, hükümet tarafından engellenmektedir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu yaptığı resmi açıklamalarda, “Çin aleyhindeki yayınlara ve faaliyetlere izin verilmediğini/ verilmeyeceğini” bildirmiştir. Bu konu “dış politika önceliği” olarak kabul edilemez. Halkın ve STK’ların Doğu Türkistan duyarlılığına saygı gösterilmeli, engellemelerden vaz geçilmelidir. Örnek olarak Ankara ve İstanbul’da Çin temsilcilikleri önünde ailelerini arayan Uygurlara engel olunmaktadır. Yine ana akım medya ve STK’ların, Dışişleri Bakanı’nın açıkladığı hükümet baskısı yüzünden sessiz kaldıklarını tahmin ediyoruz.

Halkın, STK’ların ve medyanın, Doğu Türkistan hassasiyetini serbestçe ortaya koyabilmesi, Türkiye’nin Dünya’daki imajını iyileştireceği gibi, Çin karşısında da elini güçlendireceği açıktır. Buna rağmen aksine bir politika takip edilmesi, bazı bazı Çin yanlısı çıkar çevrelerinin etkisi olarak görülmektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Burhan Kavuncu

TÜRKİSTANDER (Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği) Başkanı

 

Devami

TÜRKİSTAN’IN ACI KAYBI: Uygur Tarihçi ve Şair-Yazar Mirzahid Kerimi Çin Zindanında Vefat Etti

Ünlü yazar ve şair Hacı Mirzahid Kerimi 82 yaşında Çin hapishanesinde şehit oldu.

Kitaplarında “dini içerik” bulunduğu gerekçesiyle 2018 yılında tutuklanarak 11 sene hapis cezası verilen Kerimi hayatı boyunca bir çok kere tutuklanmış ve toplamda 30 yıldan fazla  hapis yatmıştı. Yazarın “Yusuf Has Hacip” isimli tarihi romanı Türkiye’de Kaknüs Yayınları tarafından Türkiye Türkçesi’ne çevrilerek yayınlanmıştı. Kitabın sonundaki Hacı Mirzahid Kerimi‘nin şu cümleleri hayatının özeti gibiydi: “Ne çare ki şairlik yıllarımın parladığı gençliğimi Çin zindanları yuttu. Yurdumun gerçeklerini yazdığım şiirler yüzünden on sekiz yaşında atıldığım zindandan kırk sekiz yaşında çıktım. Uçsuz bucaksız çöllerde prangalarla gezdirildim. Kömür ocaklarında, ormanlarda çalıştırıldım. Ayağımı sıkan pranga yüzünden bacağım kopma noktasına geldi”.

Kerimi‘nin şehid olduğu haberi, Türkistanpress internet sitesinde Muhammed Ali Atayurt tarafından aşağıdaki yazıyla duyuruldu:

“Deneyimli bir şair, yazar ve tarihçi olan HaciMirzahid Kerimi, Doğu Türkistan halkı için amansız mücadele eden, benzerine çok az rastlanır bir edebiyatçı, tarihçi, şair ve mütefekkir idi.

24 Kasım 1939’da Kaşgar’ın batısındaki Tarboğuz köyünde dünyaya geldi.

“Yusuf Has Hacip”, “Mirza Ababekri”, “Sultan Abdurreşid Han”, “Cudalık”, “Sultan Said Han” gibi değerli tarihi eserler onun önde gelen eserlerindendir.

Üstad toplam 30 yıldan fazla Çin hapsinde ve ev hapsinde gözetim altında tutulmasına rağmen hakkı konuşmaktan ve yazmaktan asla vaz geçmedi.

Nihayetinde 82 yaşında tutulduğu Çin hapishanesinde akıl almaz işkencelere boyun eğmeden cesurca hakkın rahmetine kavuştu.

Hacı Mirzahid Kerimi, 1959’da üniversite döneminde Çin komünist partisi tarafından “milliyetçi” ve “Doğu Türkistan Teşkilatı kurma” suçlamasıyla 1972’ye kadar 13 yıl hapse mahkûm edildi. Ceza süresi bittikten sonra hapisten çıktığında ise çok geçmeden yine “devrimci” yaftasıyla yedi yıl ev hapsinde tutuldu.

2017 yılına gelindiğinde Çin Komünist Partisi “Yusuf Has Hacip”, “Mirza Ababekri”, “Sultan Abdurreşid Han”, “Cudalık”, “Sultan Said Han” gibi 7 ciltten oluşan 5 tarihi romanını, 15 sene önce yayınlanmış olmasına rağmen “dini içerik” ve “tarihi bilgiler” bulundurmakla suçladı, evindeki kitaplara bile el koydu, kitapevlerinden toplattı ve yayın yasağı getirdi. Ayrıca yazarın yıllardır üzerinde çalışmakta olduğu çok sayıda el yazmalarına da el konuldu.

Bunlarla yetinmeyen Çin işgal güçleri birçok yazar ve aydınlar ile birlikte Kerimi’yi de 2018 yılında  tekrar tutukladı ve 79 yaşında, zayıflamış, beli bükülmüş vaziyette KAŞGAR’daki Çin hapishanesine koydu. Çin Komünist Partisi mahkemesi tarafından 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı.  9 Ocak 2021’de kadim Türk yurdu, aziz diyar KAŞGAR’da tutulduğu Çin hapishanesinde şehit düştü.
Doğu Türkistan’ın incisi merhum alim Haci Mirzahid Kerimi’ye Allah’tan rahmet dileriz. Rabbim mekanını Firdevs Cenneti eylesin. Başta ailesi olmak üzere yakınlarına, Türk dünyasına ve tüm halkımıza başsağlığı dileriz.

Çin’in aziz Vatanımız Doğu Türkistan’da işlediği ve işlemekte olduğu tüm vahşet asla cevapsız kalmayacaktır!

Muhammed Ali ATAYURT    (Türkistan Press”)

TÜRKİYE’DE GENİŞ İNFİAL VE ÜZÜNTÜ

Kerimi’nin şehid olduğu haberinin duyulmasından sonra Türkiye kamuoyunda büyük üzüntü meydana geldi ve bir çok kişi ve kurum olaya tepki gösterdi. Karar Gazetesi Kerimi‘nin şehadetini manşetten duyurdu.

 

Kaknüs Yayınları tarafından 2020 yılında yayınlanan Yusuf Has Hacip isimli tarihi romanı Türkiye Türkçesine Zeynure Öztürk aktarmıştı.

Yusuf Has Hacib & Bir Uygur Romanı

Muhaceretteki Türkistanlılar camiası olarak büyük kaybımızdan dolayı derin üzüntü içindeyiz. Merhum Hacı Mirzahid Kerimi‘ye Allah’tan mağfiret, ailesine ve camiamıza başsağlığı diliyoruz.

TÜRKİSTANDER HABER MERKEZİ

Devami

Sinemacı Yazar Abdukarim Mirzayev Azad qılındı

10 Aralık gecesi İstanbul’daki evinden gözaltına alınan Özbekistanlı sinemacı yazar  Abdukarim Mirzayev, dün (12 Ocak 2021) serbest bırakıldı. Türkiye Göç İdaresi’nin Silivri’deki Binkılıç Geri Gönderme Merkezi’nde “idari gözetim” altında tutulan Mirzayev’in evine döndüğü öğrenildi.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün “soruşturma” gerekçesiyle gözaltına aldığı ünlü sanatçı, herhangi bir suç unsuru bulunmadığı halde serbest bırakılmamıştı. Emniyet güçleri Abdukarim Mirzayev’i serbest bırakmayarak Göç İdaresi’ne teslim etti. Göç İdaresi de GGM (Geri Gönderme Merkezi)’nde idari gözetim altına aldı. Yapılan inceleme sonucunda Mirzayev’in sınırdışı edilmesine gerek olmadığı anlaşıldı. Abdukarim Mirzayev Türkiye’de yüksek lisans yapmak amacıyla bulunuyor.

Türkiye’deki Geri Gönderme Merkezleri’nde hiç bir suçu olmadığı halde çok sayıda Özbek, Tacik, Kırgız gibi Türkistan ülkeleri vatandaşları idari gözetim altında tutuluyor.

TÜRKİSTANDER HABER MERKEZİ

 

Devami

Türkistander: İade anlaşması kabul edilemez

  • ÇİN’E GÖRE ‘SUÇLU’ BÜTÜN TÜRKİSTANLILAR, BELLİ DEĞİL Mİ?
  • 2017’de imzalanan “Çin-Türkiye Suçluların İadesi Anlaşması” TBMM’de de onaylanırsa yürürlüğe girecek!
  • Türkiye’nin bu anlaşmayı kabul etmesi mümkün değil, ama gündeme gelmesi bile ayıp!
  • Anlaşma metninde iadeyi zorlaştıran maddeler var, ama yine de kabul edilemez!

Geçtiğimiz hafta sonunda (26 Aralık 2020) Çin Meclisi, 2017’de iki ülkenin Adalet Bakanları tarafından imzalanan “Türkiye-Çin Suçluların İadesi Anlaşması”nı onayladı. Böyle bir anlaşmanın varlığı ve gündeme gelmesi, Türkistanlılar arasında endişeye, Türk halkının da büyük tepkisine sebep oldu.

2017 yılının Nisan ayında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Pekin’i ziyareti sırasında imzalan anlaşma dört yıla yakın bir süredir her iki ülkenin de meclislerinde bekletiliyordu. Bu bekletmenin, iki ülke arasındaki ilişkilerin zaman zaman gerilmesi ile ilgili olduğu tahmin ediliyor. Çin’in Doğu Türkistan’daki insanlık dışı uygulamaları 2019 yılı başından itibaren Türk resmi yetkilileri tarafından sert bir şekilde eleştirilmiş, buna karşılık Çin’li yetkililer Türkiye’yi “ekonomik ilişkileri bozmakla” tehdit etmişlerdi. Çin’in diplomatik sınırları aşan saygısız açıklamaları Türkiye tarafından karşılıksız bırakıldı. En son geçtiğimiz Ekim  ayında (2020) BM Genel Kurulu’nda konuşan Türkiye temsilcisi, Çin’in Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerinin devam ettiğini söyleyerek bu zulme son verilmesini istemişti.

Türkiye Dışişleri’nin açıkça “21. Yüzyılda toplama kamplarının yeniden ortaya çıkmasının utanç verici olduğunu” ve “terörle mücadelenin sivil halka baskı yapmaya dönüştüğü” ilan etmesinden sonra, böyle bir ülkeye değil “suçlu iadesi”, iade anlaşması bile yapmaması beklenirdi normal şartlarda. Bu anlaşmanın Türkiye’nin genel pozisyonuyla çeliştiği açık. Ama uygulamanın tam tersi yönde geliştiğini görüyoruz. 2019 Şubat’ında “Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki Uygur Türklerinin ve diğer müslüman toplulukların temel insan haklarını ihlal eden uygulamaların ağırlaştığı”, “Uygur Türklerinin ve bölgedeki diğer Müslüman toplulukların etnik, dini ve kültürel kimliklerinin tasfiye edilmesinin hedeflendiği”, “keyfi tutuklamalara maruz kalan bir milyondan fazla Uygur Türk’ünün toplama kamplarında ve hapishanelerde işkence ve siyasi beyin yıkamaya maruz bırakıldıkları”nı söyledikten daha 2 ay geçmeden Cumhurbaşkan’nının imzasıyla anlaşma metninin TBMM Başkanlığı’na sevk edilmesi akıl alır bir husus değil.

Cumhurbaşkanı’nın 12.04.2019’da TBMM’ye gönderdiği onay yazısı, 26.04.2019’da TBMM Başkanı Mustafa Şentop tarafından kanun teklifi olarak Dışişleri ve Adalet komisyonlarına sevkedilmiş.  O tarihten bugüne 20 ay geçmesine rağmen komisyonların ve genel kurulun gündemine alınmamış. Bu bekletmenin, böylesi bir yasayı “Türkiye’nin içine sindiremediği” şeklinde yorumlamamız iyimserlik olarak görülmemeli.

Sonuçta Türkiye böyle bir anlaşmayı yürürlüğe sokmaz, sokmamalıdır. Aslında daha önce de Adalet Bakanı böyle bir tasarıyı imzalamamalıydı. Bu, Türkiye ve iktidar açısından büyük bir ayıp. Çin devletinin suç ve suçlu kavramlarından ne anladığı açıktır. Toplama kampları ve hapishanelerde bulunan 8 milyonu aşkın insanı, sadece Türk, müslüman, Tibetli, Budist, Moğol veya siyasi muhalif olduğu için “suçlu” olarak kabul eden bir devlettir. Çin’e göre bütün bir Doğu Türkistan hatta Türkiye’nin 83 milyon vatandaşı suçludur. (ABD’ye göre farklı mı, bütün müslümanlar potansiyel “terörist”).

Anlaşma metnindeki bir çok madde iade talebinin reddedilebileceğini öngörüyor. Bugün için Doğu Türkistanlı hemşerilerimizin paniğe kapılmasına gerek yok. Ancak iktidarda Doğu Perinçek zihniyetinde birilerinin olması durumunda (kaldı ki Perinçek’in “hükümetin rotası bizim elimizde” benzeri açıklamaları şimdiye kadar yalanlanmadı) pekala uygulanarak, masum Türkistanlıların Çin kasaplarına iadesi mümkün olabilir.

TÜRKİSTANDER olarak bu utanç belgesinin derhal geri çekilmesini, TBMM gündemine geldiği takdirde bütün üyelerin red oyu vermesini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yürürlüğe sokmamasını bekliyoruz. Çin’e iade anlaşmasının iyisi doğrusu olmaz. Bazı çevrelerin parti taraftarlığı gayretiyle anlaşma metnini masum göstermeye çalışmaları ciddi bir yanlıştır. Boraltan Köprüsü ihanetini unutmayan milletimiz, Çin’le iade anlaşması yapılmasını da affetmeyecektir.

BURHAN KAVUNCU

TÜRKİSTANDER BAŞKANI

Çin-Türkiye Suçluların İadesi Anlaşması Metni

Devami

SKANDAL: TANINMIŞ ÖZBEK GAZETECİ VE YÖNETMEN İSTANBUL’DA İDARİ GÖZETİM ALTINA ALINDI!

Herhangi bir suç işlediği tespit edilemeyen gazeteci Abdukarim Mirzaev serbest bırakılmadı, Göç İdaresine teslim edildi

Türkiye’de yüksek lisans yapmakta olan tanınmış Özbek gazeteci ve sinema yönetmeni Abdukarim Mirzaev, 10/11 Aralık gecesi İstanbul’daki evine gelen polis ekipleri tarafından Küçükçekmece Polis Merkezi’ne götürüldü. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün Mirzaev’in evinde ve eşyalarında yaptığı araştırmada herhangi bir suç işlediğine dair bir bulgu tespit edilemediği için savcılığa sevk edilmedi, ifadesi dahi alınmadı. Tanınmış rejisörün serbest bırakılması beklenirken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Mirzaev’i şüpheli gördüğü ve evinde arama yapıldığı belirtilerek İstanbul İl Göç İdaresi’ne teslim edildi. İstanbul İl Göç İdaresi Mirzaev hakkında, kamu güvenliğini tehdit ettiği iddiasıyla sınır dışı etme ve idari gözetim kararı aldı.

İstanbul Göç İdaresi Müdürlüğü, “idari gözetim” kararının icrası için Özbek gazeteci Abdukarim Mirzaev’i Çatalca Geri Gönderme Merkezi (GGM)’ne götürdü. Mirzaev halen Çatalca Binkılıç GGM’de, Özbekistan’a sınırdışı edilmek üzere bekletiliyor.

AVUKATLARDAN “SINIRDIŞI İŞLEMİNİ DURDURMA” GİRİŞİMİ

Özbek gazeteci Abdukarim Mirzaev’in çalıştığı RegistanTV’den yapılan açıklamaya göre Av. Mahmut Sait Arslan, Abdukarim Mirzaev hakkında verilen sınır dışı işlemini durdurmak ve idari gözetimin sonlandırılarak Mirzaev’in serbest bırakılmasını sağlamak için hukuki girişimde bulundu. Av. Mahmut Sait Arslan tarafından İstanbul 1.İdare Mahkemesi’nde açılan dava neticesinde sınır dışı işlemi durdurulmuş oldu. Av.Arslan tarafından yapılan idari gözetimin sonlandırılmasıyla ilgili başvuruların kabul edilmesi durumunda Abdukarim Mirzaev hürriyetine kavuşabilecek.

ÖZBEKİSTAN’DA BÜYÜK İNFİAL

Gazeteci ve yönetmen Abdulkerim Mirzaev’in Türkiye’de gözaltına alındığı haberi Özbekistan basın camiasında ve sosyal medyada geniş tepkilere sebep oldu. Birçok haber kanalı olayı duyururken, Özbekistan’da yaygın olan sosyal medyada binlerce kişi yorum yaptı. Yorumlarda “Türkiye’de bulunan Özbeklerin delilsiz suç iddiaları ileri sürülerek ile baskı altına alındığı”, “GGM’lerde yapılan kötü uygulamalar”, “Türkiye-Özbekistan ilişkileri” gibi bir çok husus yer aldı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Kamuoyundaki tepkiler üzerine Özbekistan Başsavcılığı tarafından bir açıklama yapılarak “Abdukarim Mirzaev hakkında başlatılmış bir soruşturmanın bulunmadığı, Türkiye’deki, gözaltı olayının Özbekistan’ın bilgisi dışında gerçekleştiği, konunun Dışişleri Bakanlığı tarafından takip edildiği” bildirildi.

GERİ GÖNDERME MERKEZİ (GGM) NEDİR?

Güvenlik birimlerinin herhangi bir nedenle gözaltına aldığı yabancılar suça karışmamış olsa bile serbest bırakılmak yerine Göç İdaresi’ne teslim ediliyor. Türkiye Göç İdaresi de “sınır dışı” işlemi başlatarak,  aslında ‘misafirhane’ statüsünde olan Geri Gönderme Merkezleri’nde “idari gözetim altında” tutuyor. GGM’ler için hukukçular “tutuklama kararı olmaksızın yabancıların konulduğu hapishane” tanımını yapıyor. Yabancı ülke vatandaşları idari tasarrufla, mahkeme kararı olmadığı halde, bir seneye kadar müddetle GGM’de tutulabiliyor. Mahkemeler çoğu kere bu uygulamanın hukuka uygun olmadığını belirterek, gözetim altındaki kişilerin serbest bırakılmasına karar veriyor.

Hukukun tersine bir uygulama: Normal olan uygulama suç şüphesi olan kişinin mahkeme kararıyla tutuklanması iken, GGM’lerde tam tersine, savcıların ve mahkemelerin serbest bırakılmasına karar verdiği kişiler hakkında devreye giriyor. Bu durum, suç işlediği tespit edilmeyen yabancı kişilerin GGM’lerde tutulması uygulamasının hukuku tersyüz ettiği şeklinde yorumlanıyor.

Türkiye’de bulunan Türkistanlı göçmenler ve ilgili STK’lar, GGM uygulamasının zulme dönüşmesinden şikayetçiler. GGM’lerdeki yabancılara kötü muamele yapıldığı, korona salgınına karşı korunmasız oldukları, gereksiz yere aylarca gözetim altında tutuldukları gibi iddialarla çok sayıda şikayet olduğu, Van GGM’de bir göçmen kadına tecavüz edildiği  bildirildi.

G-87  (Güvenlik Tahdit Kodu) NEDİR?

Göç İdaresi, “terör şüphelisi” olarak teslim edilen, hakkında bir soruşturma dahi olmayan yabancılar için G-87 ve benzeri tahdit kodu uyguluyor. Hakkında tahdit kodu oluşturulanlar YTS (yabancı terörist savaşçı) olarak isimlendiriliyor. G-87 kodu konulan bir yabancı hiçbir şekilde oturma izni alamıyor, ülkeye giremiyor, eğitim ve çalışma izni verilmiyor. İlkokula giden çocuklardan yaşlı ev hanımlarına kadar bir çok kişi KOD mağduru.

TÜRKİSTANDER ve mülteci haklarını savunan diğer STK’lar G-87 ve benzeri kodların  keyfi bir şekilde konulduğunu, göçmenlerin hukuksuz bir şekilde mağdur edildiğini savunuyorlar.

ABDULKARİM MİRZAEV KİMDİR?

•             1982 yılında Özbekistan’ın Surhanderya ili Denov şehrinde doğan Abdukarim Mirzaev, Taşkent’teki Ulusal Sanat Tarihi Fakültesi’nde Sanat ve Tasarım eğitimi aldı. Özbekistan’daki Poytaxt (Başkent) radyosu, Zamin FM, Yoshlar (Gençler) TV ve radyosu gibi çeşitli radyo ve TV kanallarında gazeteci, sunucu ve programcı olarak çalıştı. Diydor Eğitim ve Tiyatro’da öğretmenlik yaptı.

•             “İnsan Olmak Zor” isimli uzun metrajlı filminin yanısıra çok sayıda belgesel ve kısa film yaptı. Belgeselleri arasında 2010 Kırgızistan’daki etnik çatışmaları anlattığı Dardga Dava İstab (Derdin Devasını İstemek) kültür-sanat ve siyaset çevrelerinde tartışıldı. “Sıradan İnsanlar”, “Yoldaki adam” gibi TV programları Özbekistan gündeminde uzun süre yer aldı.

•             Türkiye’den yayınlanan Registan TV  isimli Özbekçe kanalda haber, program ve sohbetleri devam ediyor. Ayrıca You Tube’daki üç ayrı kanalında 1 milyondan fazla abonesi bulunmakta.

TÜRKİSTANDER HABER MERKEZİ

Devami

DUYURU

TÜRKİSTANDER OLAĞAN GENEL KURUL’UNA DAVET


Derneğimizin 3 yılda bir yapmak zorunda olduğu Olağan Genel Kurul toplantısı, geçtiğimiz Mayıs 2020’de kovit-19 salgını sebebiyle yapılamamıştı. Yasada öngörüldüğü şekilde, TÜRKİSTANDER Olağan Genel Kurul toplantısı, önümüzdeki 17.10.2020 günü saat 16.00’da dernek merkezi adresi olan “Cibali Mah Salihpaşa Cad 2/5 Fatih-İSTANBUL” adresinde seçimli olarak yapılacaktır. Gerekli çoğunluk sağlanamadığı takdirde 24.10.2020 Cumartesi günü saat 16.00’da çoğunluk aranmaksızın, tüzük uyarınca yeterli sayıda katılım sağlanarak yapılacaktır.
Gündem
1-Açılış ve yoklama
2-Faaliyet raporunun okunması, görüşülmesi ve ibraı
3-Denetleme Kurulu raporunun okunması ve ibraı,
4-Yeni yönetim organlarının seçimi,
5-Dilek ve temenniler
Tarih: 17.10.2020 nisaplı
24.10.2020 nisapsız
Adres: Cibali Mah Salihpaşa Cad 2/5
Fatih-İSTANBUL

 

Devami